Fuat Rastgeldi
2 Aralık 2009
Nabi’nin büyüklüğü
Nabi’yi bir gün yazacaktım fakat Nabi konusuna girince onun bir gün değil, Beş makale değil, günlerce yazsam bitmeyeceğini gördüm.
Prof.Dr.Mine Mengi sempozyumda Nabi’nin ‘hikemi tarz’ adı verilen anlayışın temsilcisi olduğunu,
Prof.Dr.İsmail Yakıt, Nabi’nin Tarih düşürmedeki ustalığını,
Hemşerimiz Mehmet Özbek, ‘Nabi’nin müziki alanında çok büyük bir şahsiyet olduğunu,
Ölümünden 300 yıl sonra 22 Profesör ilim adamı, 17 Akademisyen, her biri Nabi’yi Sempozyumda ayrı bir dalda anlatmaya çalıştı, bitiremedi. Burada da Nabi’nin büyüklük derecesi görülüyor.
Nabi’ce cevap vermek
Yeni yetişen nesil Nabi’yi tanımıyor. Kim olduğunu bilmiyor. Sorulduğu zaman Yenişehir’de bir okul adıdır. Belediye yanındaki salonun adıdır. Benzeri cevaplar alıyorsunuz.
Halbuki eskiden bütün Urfalılar, Nabi’yi iyi tanırlardı. Şiirlerini ezbere okurlardı. Hatta köylerde, odalarda Nabi hakkında bir çok olay, mesele, hikâye, fıkra anlatırlardı.
Gün içerisindeki konuşmalarda biri diğerine şiirsel bir şekilde hazır cevap verirse, “Ha bu lafın Nabice bir cevap oldu” denilirdi.
Yakın dostum Mehmet Göncü bey ile Nabi’yi konuştuk. Bana hak verdi. Ve Nabi’den gazeller, şiirler ezbere okudu.
Nabi hakkında bir çok mesele, fıkra anlatılır. Bunların çoğu gerçek olmasa da Nabi’ye uyduğu için ona mal edilir.
Örnekler:
“Sakın terk-i edepten kûy-i mahbûb-ı Hüdadır bu.
Nezergahtır ilahidir. Makamı Mustafadır bu”
Kasidesinde Nabi Hicaza giderken, Hac kervanı Mekke yakınlarında mola verir. Padişah da ayaklarını Kâbe’ye doğru uzatır, yatar. Nabi de bu uygunsuz durumu Padişah’a bildirsin diye bu kasideyi okur. Padişah bu ikaza kızar. Nabi’nin boynunu vurdurmayı düşünür. Hac kervanı sabah erken Mekke’ye girerken, bütün minarelerden Nabi’nin bu kasidesinin okunduğu görülür. Sonra müezzinlere sorulduğunda; hepsi bir ağızdan, “Peygamber efendimiz gece rüyamıza girdi ve bu kasideyi okumamızı söyledi” derler.
Bu anlatılan olay gerçek olmayabilir.
-Hiç bir Osmanlı Padişahı tahtı bırakıp Hicaza gitmemiştir.
– Nabi’nin Tuhfet’ül Harameyn (Hac Hatıraları)nda böyle bir konu geçmemektedir.
-Prof.Dr.Messeret Diriöz’ün ‘Nabi Divanı’ sayfa 52’ye baktığımızda, -Müsahip Mustafa Paşa’nın masraf katibi ve Nabi’nin yakın dostu, talebesi olan, Eyyüplü Râmi Mehmet efendi (Paşa) ile (1678) yola çıkmıştır” yazılıdır. Yani Nabi talebesi ve mesai arkadaşı olan birisi ile Hicaza gitmiştir. Nabi’nin dindar ve çok büyük bir şair olduğunu bilen halk bu azametliğini göstermek için şiirine böyle bir hikâye eklemiş olabilir.
Nabi hakkında bir çok müstehcen fıkra da vardır. Köy odalarında söylenir. Köyde duyduğum fıkralarından bir örnek:
Padişah etrafındakilere; “Bana bir söz söyleyin, kabahati suçundan daha büyük olsun” der. Biraz sonra Nabi Padişah’a bir parmak atar. Padişah döner, hiddetle, “Ne oluyor Nabi?” der. Nabi de; ‘Kusura bakma Padişahım, seni sultan hanım sandım” der. Padişah daha da hiddetlenir, ‘Bu ne demektir Nabi?’ Deyince, Nabi de, “Siz biraz önce kabahati suçundan büyük olan bir laf söyleyin dediniz. Ben de örnekle gösterdim” der. Bu anlatım, gerçek olmuş veya olmamıştır. Nabi’nin hazır cevaplığını, anlatmak için halk tarafından uydurulmuş bir hikâye olabilir.
Nabi hakkında duyduğum bir çok felsefi fıkralar var. Bir fıkrasında da; Nabi Padişah’la beraber ava gidecek, Padişah Nabi’ye yürümeye mecali olmayan yaşlı, zayıf bir at verir. Nabi atı görünce, kulağına bir şeyler söylüyor. Sonra da kulağını atın ağzına yaklaştırıp, onu dinler gibi yapıyor. Padişah’a dönerek; ‘Ben bu atla konuştum’ diye bir dörtlük söylüyor ve atta Nabi’ye bir dörtlükle cevap veriyor. Bu dörtlükleri çok evvel duyduğum için unuttum. Yalnız hafızamda kaldığı kadarı ile atın kendisine verdiği cevapta, Nuh Nebi’yi gördüğünü, Ayasofya yapılırken, sırtında taş taşındığını vurguluyordu. (Okuyucularımdan bu dörtlükleri bilen varsa,
Ve atın kutsal bir at olduğunu, bu ata binilmeyeceğini Padişah’a dörtlüklerle izah ettikten sonra, Padişah da gülerek, iyi bir at verilmesini emrediyor.
Bu fıkrada da yine Nabi’nin şairliği, hazır cevaplığı ve zekâsı anlatılmak istenir.
Kitaplarda yazmayan Nabi’nin bu hazır cevaplık örneğini anlatan yüzlerce fıkrası toplanırsa, sanırım kalın bir kitap olur.