Şanlıurfa tarih boyunca Mezopotamya’nın önemli merkezlerinden biri olarak dinlerin, kültürlerin ve uygarlığın beşiği olmuştur. Peygamberlerinin atası olan Hz. İbrahim’in Urfa’da doğup yaşadığına, Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele ettiği için burada ateşe atıldığına inanılmaktadır. Hz. Eyyüb, Hz. Yakup, Hz. Şuayb, Hz. Musa Peygamber’in yaşadığı Şanlıurfa’nın Hz. İsa tarafından kutsanmış olması, “kutsanmış şehir” adıyla tanınmasına sebep olmuştur. Mekke, Medine ve Kudüs’ten sonra dünyanın dördüncü inanç merkezi olarak gösterilen Şanlıurfa bu özelliklerinden dolayı “İnanç Turizmi”nin dünyadaki önemli merkezleri arasındadır.
12.000 yıllık tarihi bir geçmişe sahip Şanlıurfa’da birçok hakimiyetten kalan tarihi eserler zengin bir kültürel miras oluşturmaktadır. Çeşitli medeniyetlere ait eserlerin birçoğu zaman içerisinde korunarak veya onarılarak görerek günümüze ulaşmıştır.
1940-1990 arası koruma bilincinin olmadığı yıllar olup şehrin tarihi mimari dokusunda çeşitli sebeplerle yıkımlar başlamıştır. Bu yıkımların öncülüğünü yol açma mevzusu ile daha çok yerel yönetimler başlatmıştır. Daha sonra açılan yol üzerindeki ev sahiplerince tarihi yapılara harabe gözüyle bakılmış, işe yaramaz düşüncesi ve rant elde etme düşüncesiyle tarihi evler yıkılıp yerine beton yapı, pasaj ve otopark yapıldığı görülmüştür. Bu yıkımlara yerel yönetimler sessiz kalmış ve müsaade etmiştir.
1980 yılından sonra kırsaldan ve komşu illerden merkeze olan aşırı göç nedeniyle, gecekondulaşma, plansız şehirleşme ve alt yapı sorunları hızla artmıştır. Yerel yönetimler bu sorunlar karşısında da gerekli önlemleri almamışlardır. Bunların yanı sıra kültürel yapının etkilenmesi ve değişimi de başlamıştır. Sosyal hayatın yanı sıra insan ilişkileri ve alışkanlıklarda da etkileşim ve değişim söz konusu olmuştur. Göçle gelenlerin şehir kültüründe var olan adet, gelenek ve alışkanlıkları öğrenip benimseyip yaşamlarında uygulamaları kısa sürede söz konusu olamadığından kendi alışkanlıklarına devam etmişlerdir. Bu kültürel değişim, il dışından kısa süreli gezmeye gelen kişi ve gruplar tarafından belki fark edilmemektedir. Ancak daha önce Şanlıurfa’da uzun süreli kalmış kişiler geldiklerinde kültürel değişimi fark etmektedirler. Etkileşim ve değişim, şehrin geleneksel kültürünün yaşamasını ve devam etmesini olumsuz etkilerken, göçle gelenlerin oluşturduğu karmaşık bir kültürün ortaya çıkması söz konusu olmuştur.
Şehir merkezi göç alıyor olsa da, şehirlinin çeşitli sebeplerle başka şehirlere gidişi söz konusu olsa da köklü kültürel geleneklerin büyük bölümü ile taşınmaz kültür varlıklarının bir bölümü önemli değerler olarak Şanlıurfa’da yaşamaktadır. Urfa her şeye rağmen kültürel değişime ve yozlaşmaya direnmeye çalışmaktadır. Geleneksel kültürün devam etmesi arzu edilen bir husustur. Turizm amaçlı gelenler de geleneksel kültürü görmek, tanımak ve yaşamak istemektedirler. Çünkü yozlaşmış ve vasat hale gelmiş kültürel değerler “kültür turizmi”nde kimsenin ilgisini çekmemektedir.
Tarihi şehrin mimari yapısının tahrip edilmesine direnmeye başlanılması 1990 yılında Şanlıurfa’ya Vali olarak atanan T. Ziyaeddin Akbulut ve Vali Yardımcısı Hasan Duruer’in tarihi mimari yapıların korunması, canlanması ve işlev kazandırılması çalışmalarıyla eyleme dönüşmüştür. 1990 yılı sonunda Vali T. Ziyaeddin Akbulut Başkanlığında Şanlıurfa’da kültürel çalışmaları olan üyelerle kurulan “Şanlıurfa İli Kültür Eğitim Sanat ve Araştırma Vakfı” kültürel mirasın önemli bir değer olduğunu ortaya koyan faaliyetlere öncülük etmiştir. ŞURKAV 1991 yılından itibaren yaptığı faaliyetler ile şehrin tüm kültürel varlıklarının araştırılması, canlandırılması, yaşatılması, tanıtılması, bilinmesi faaliyetleri ve restorasyon çalışmaları gerçekleştirerek şehrin kültürel yapısını koruma çalışmalarıyla yeniden canlandırmıştır. ŞURKAV ve Şanlıurfa Valiliği tarafından 33 yılda birçok kültürel etkinlik gerçekleştirilmiş, çok sayıda mimari eser restore edilerek turizme kazandırılmıştır. Son 20 yılda ise ildeki diğer kamu kurumları, belediyeler ve sivil toplum kuruluşları da kültür etkinlikleri ve tarihi eser restorasyonları yapmaya başlamışlardır.
Bu arada 1990-2023 yılları arasında da kaçak olarak ve izinsiz çok sayıda tarihi yapının yıkılmasına belediyelerce göz yumulmuştur. Ancak Şanlıurfa o kadar çok tarihi mimari esere sahiptir ki bunca yıkıma rağmen tarihi sokakları ve tarihi yapılarıyla hala ayaktadır.
Son 30 yılda “kültürel miras bilinci”nin gelişmesiyle, turizm yatırımı olarak tarihi evleri alıp restore ederek çok sayıda butik otel veya restoran olarak işletmeye açan özel sektör girişimcilerimizi de takdir etmek lazım.
12 bin yıllık sürece ait eserler ayakta kaldıkça Urfa’nın tarihi bir şehir olma ünvanı da devam edecektir. Kültürel değişime direnen, kültürel mirası yaşatma, tanıtma ve yayınlama çalışmaları şehre aidiyet duygusu taşıyanların derdi olmuştur. Şehrin kültürünü yazacak ve anlatacak kişilerin şehri ruhuyla ve bedeniyle yaşayıp anlamlandırması gerekmektedir. Şehirlerin kadim kültürünü anlatan yazılar yazmak, bilginin yanı sıra o kültürü yaşamış olmayı da gerektirir.
Tarihi şehirleri yönetenlerin kadim kültürü yaşamış ve özümsemiş bir kökten gelmeleri de çok önemlidir. Çünkü kültürel hayatın içinden gelenler için şehir derin anlamlar içeren değerler ve hatıralar taşımaktadır. Merkezi ve yerel yönetimlerde çeşitli kademelerde görev yapanlar eğitimlerinin yanı sıra “geleneksel yaşam”ın içinden gelmemişler ise ülkenin ve şehirlerin kültür ve turizm varlıklarını bilemezler korumayı düşünemezler. Toplumun istek ve ihtiyaçlarını da değerlendiremez, sorunların önceliklerini belirleyemez ve çözüm üretemezler.
Tarihi şehirlerin taş kokulu sokakları, meydanları, hanları, camileri, evleri ve konakları insan ruhunun ve emeğinin yüzlerce yıllık eserleridir. Bugün bu eserlere yenilerini eklemek gerekir ama bu zor bir iştir. Esas görev binlerce yıllık kültürel mirasın kayıt altına alınması, korunması, yaşatılması ve tanıtılması en önemli sorumluluğumuz olmalıdır.