Fuat Rastgeldi
1 Nisan 2011
28 Mart 2011 tarihinde saatlerimizi yine bir saat ileri aldık. Yaz saati uygulamasına başladık.
Ben bir İnşaat Mühendisiyim. Tahsil bir hayatımda çok çalışkan bir öğrenci değildim. Ama Matematik dersim iyiydi. İlkokul ikinci sınıfta iken, öğretmenim beni 4’üncü sınıfa götürdü ve 4’üncü sınıf öğrencilerinin çözemediği bir problemi çözdürdü. İnşaat Fakültesi 2’inci sınıfta yüksek Matematik okuduk. Betonarme, statik, hidrolik dersleri de Matematik ağırlıklı derslerdi. Sayısal bilmecelerin çoğunu da çözerim. Bunları anlatmamın sebebi; Matematikten biraz da olsa anlarım.
Buna rağmen anlayamadığım ve çözemediğim husus ise bu saat ayarlamaları. Yaz saati, kış saati, ileri saat, geri saat. Saatler ileri alınınca mesailer yarım saat geri alınıyor. Saatler bir saat ileri alınınca mesai saati saatleri yarım saat geri alınıyor. Her saat değişiminde bir sürü aksaklıklar, hatalar doğuyor. Vücut saati bozuluyor. İnsan vücudu mesai saatine alışınca hadi yeniden saat ayarlaması yapılıyor. Randevular, programlar, bilet satışları aksaklıkları oluyor.
Bu yıl ileri saat uygulaması Yükseköğretime Geçiş Sınavına denk gelince bir gün ertelendi.
Bu ayarlamaların yapılmasının sebebi; gün ışığından daha fazla yararlanılarak elektrik enerjisinden tasarruf sağlamakmış. Ha gaye bu ise, mesai saatlerinin gün ışığına göre ayarlanması yeterlidir. Saatle niye oynanılıyor çözemedim.
Avrupa’nın birçok ülkesinde bu uygulama var. Onların gün ile gece arasında büyük farklar var. İsveç’te kışın gündüz güneşin doğuşu ve batışı 4 saat sürüyormuş.
1950 yılından evvel Türkiye’de ve Urfa’da elektrik aydınlanması azdı, köylerde yoktu. Lüks, lamba, fanus, idare, mum gibi aydınlatma araçları kullanılırdı.
Vatandaşlarda çok tutumluydu. Gaz çok gider diye uzun müddet yakılmazdı. Lambanın küçük numarasını kullanırlar, fitili de fazla açmazlardı. İnsanlar karanlığa kalmasınlar diye ilk akşamdan işlerini bitirir, yemeklerini yer, hava karardıktan biraz sonra yatarlardı. Sabah ezanı okunmadan önce kalkarlardı. Gün aydınlandığında herkes ayaktaydı. Güneş doğduktan sonra kalkanlar, “Güneş üzerine doğuyor” diye ayıplanırdı.
İşte o zamanlar haliyle yaşam gün ışığına göre otomatikman ayarlanırdı. Şimdi bize çok erken gelen sabah namazı vakti o zamanlar normaldi. Çok insan yatsı ezanını zor beklerdi.
Elektrik icat olunca geceler de gündüz oldu. Televizyon, Bilgisayar, elektrikli aygıtlar çoğaldı. Televizyonlarda gece 3-4’lere kadar açık oturum programları yapılıyor. İnsanlar geceleri de gündüz gibi uyumadan yaşamaya başladı. Uyku saatleri azaldı.
İnsan vücudu bildiğim kadarı ile, günde 7-8 saat uyuması ve dinlenmesi gerekiyor. Gece geç yatanlar sabah erken, zinde bir şekilde kalkamıyor. Mecburiyetten kalkanlar hep uykusuzluktan şikâyet ediyor. Yeterli uyku alamadıkları için sıhhatleri ve sinir sistemleri bozuluyor. Dalgın dolaştıkları için birçok hatalar yapıyor ve ilaca yöneliyorlar.
Türkiye’nin elektrik enerjisi üretimi tüketime yetmiyor. Elektrik enerjisinden tasarruf için halkımızın eğitilmesi gerekir. Geceleri elektrik sarfiyatlarının azaltılması için çareler düşünülmeli.
Ecevit hükümetinin bir döneminde elektrik enerjisi tasarrufu için saat 23.00’te bütün Türkiye’de elektrikler kesilirdi. Sonra 1 saat uzatıldı. O zamanlar elektrik kesintisine kalmayalım diye vatandaşlar yarım saat öncesinden evinde ve yatağındaydı.
Birkaç yıl önce saat ayarlamalarının son olacağı yazılmıştı, olmadı. İnşallah bir gün buna son verilir, saat ayarlaması yerine mesai saati ayarlaması yapılır.