Sevgili Anne Frank, bir zamanlar sen de küçük ve mutlu bir çocuktun. Beş yaşına kadar Frankfurt eteklerinde bir apartman dairesinde annen, baban ve ablan Margot ile birlikte Almanya’da yaşadın. Nazilerin 1933’te iktidara gelmesinin ardından ailen, Hollanda’nın Amsterdam kentine kaçtı. Almanlar Mayıs 1940’ta Amsterdam’ı işgal etti. Alman yetkilileri ve onların Hollandalı işbirlikçileri Temmuz 1942’de Yahudileri Hollanda’dan Alman işgali altındaki Polonya’da bulunan ölüm merkezlerine sürmeye başladı.
Sürgüne gitmemek için ailen ve diğer Yahudi aileleri birlikte saklandınız. Sen bir apartmanın çatı katında ve gizli odada yaşıyordun.
Siz binanın üst katında saklanırken, alt kat çalışan bir işletmeydi. Bu nedenle, evin içinde yer değiştirmeniz, tuvalete gitmeniz, duş almanız, karanlıkta ışık açmanız çok riskliydi. Bu koşullarda iki yıl yaşadınız.
Saklandığın süre içinde dostlarınız tehlikeyi göze alarak beslenmenize yardımcı oluyordu. İzlendiniz ve biri yerinizi bildirince Ağustos 1944’te Gestapo sizi buldu.
1944 Ekim ayı sonlarına doğru ablan Margot ile birlikte Kuzey Almanya’daki Bergen-Belsen toplama kampına gönderildiniz. Her ikiniz de 1945 Mart’ında tifodan öldünüz. Çok acı çektiniz, Nazi zulmü herkes gibi sizi de ezdi geçti.
Annen 1945 Ocak ayında Auschwitz’de öldü. Baban Otto ise savaştan sağ kurtuldu.
Tüm bunları, Darin J. Sallam’ın yönettiği Farha adlı bir drama filmini izleyince anımsadım.
Tamamen gerçek bir olayı anlatan film, 1948 yılında yaşanan Nekbe felaketinde Filistin’in bir köyünde yaşayan 14 yaşında genç bir kızın öyküsünü anlatıyordu.
Farha 1948 yılında Filistin’in bir köyünde okuluna devam etmek ister. Köyün muhtarı olan doğulu-baskıcı babası, önce okumasına karşı çıkar, fakat daha sonra kabul eder. Köy, İngiliz yönetimi altındadır. Bir gece bir kısım Filistinli sivil kişiler, baba Farha’dan, Nekbe felaketine karşı savaşmak için kendi saflarına katılmalarını ister. Baba Farha, asıl amacının köyü yönetmek olduğunu söyleyerek bu öneriyi reddeder. İngilizler çekilmeye başlayınca yerlerini Siyonistler alır, köyde çatışmaya başlar ve köyün boşaltılması istenir . Babası, Farha’yı, Siyonistlerden korumak için geri döneceğini söyleyip onu evin mağaradan bile beter karanlık, havasız, boğucu ve küçücük anbarına kilitler. Ambarda ne su ve nede tuvalet vardır. Kapalı yerde kalma korkusunu en yoğun şekilde yaşayan çocuk ayrıca köye atılan bombaların sesi ve gaz bombalarının ambarın içine dolmasıyla sarsılır. Farha beş gün boyunca anbarın kapısının minicik deliğinden Filistinli köylülerle siyonistler arasında geçen korkunç olayları hayretle izler. Diğer zamanlarda resim yapmaya çalışır.
Farha bu minik aralıktan evin avlusunda yaşanan olayları dehşet içinde izliyor.
Siyonistler gelmeden önce Farha, kapı deliğinden bir kadının acılar içinde eşinin yardımı ile yaptığı doğumu görür. Doğumdan sonra ailenin iki küçük kızı da küçük bebeği sever.
Sonra silahlı siyonistler köye gelir henüz doğum yapmış anneyi, eşini ve kızları sorguya çeker. Militanlar, sorgudan sonra, ikisi çocuk olmak üzere, anne ve babayı kurşuna diziyorlar.
Komutan yeni doğan bebek için kurşun harcanmadan ölüm emrini veriyor! Ve çocuk bahçede ölmeye terk ediliyor. Fahra ise ağlayan bebek için bir türkü söylüyor: “mahalledeki uzun zaman önce uyuyan bütün çocuklar” gibi bebek de sessizliğe gömülüyor.!
Bu acı dolu olaylara tanık olan Farha, ambarda bulduğu silahla kapının kilidini kırıp uzun süre sonra dışarıya çıkıyor. Farha’nın ilk yaptığı şey bahçedeki çeşmeden su içmek oluyor ve gökyüzünde özgürlük ve barışın sembolü uçan kuşları izliyor.
Anne frank 15 yaşında öldü. Farha’da 14 yaşındaydı.
Frank bir apartman katının çatısında saklanıyordu, yiyecek, içecek, su, ışık, tuvalet sorunu yoktu ve ailesi ile birlikteydi. Çatı katında gaz bombalarının kokusu yoktu. Saklandığı iki yıl içinde bir ailenin kurşuna dizilmesine ve doğumunu gördüğü bir bebeğin ölüme terk edildiğini ve ölmeden önce ağlama seslerini duymadı.
Farha ise küçücük bir ambarda kilitliydi. Suyu, yiyecek-içeceği, tuvaleti, duşu, ışığı, ailesi, neredeyse havası yoktu, bir doğuma, bir ailenin kurşuna dizilmesine, bir bebeğin ölüme terk edilmesine tanık oldu çok acılı birkaç gün yaşadı.
Anne Frankın günlüğü 1947 yılında 150.000 baskı yaptı ve 70 dile çevrildi. Daha sonra 1959’da beyaz perdeye uyarlandı.
Elbette ki Hem Anne Frank ve hem de Farha için çok üzgünüm ve hiç yaşanmasaydı diyorum.
Haklı olarak Anne Frankı tüm dünya tanıyor ve yasını tutuyor.
Ya sevgili Farha’yı?
0 Yorum