Yaşar Akyol
9 Ocak 2008
Rüzgar, güneş, su etkisiyle ağacın, dağın, taşın değiştiği; sürekli dönüşümün yaşandığı bir evrende insan değişmez mi?
“Değişmez.” diyen biri varsa zihinsel yanılsama içindedir. Bu düşünce, değişime kaşı çıkan bir beyni, gelenekseli yıkma çalışmalarını reddeden bir toplumu imler.
Bu düşünce, insanın ve toplumun değişmezliğini varsayar; giderek dünyanın eski dünya olduğuna, yaşananın tekrarlandığına, değişim varsa da bu değişimin salt görüntüde gerçekleştiğine, yaşamın ve insan ruhunun sonsuz aynı olduğuna inanır. Özde pek çok şeyin değişmediğine bizi inandırmaya çalışır.
ılk çağlardan beri insanın fiziksel/ düşünsel değişimleri, değişik çağlardaki farklılıkları, bilim insanlarınca açık, anlaşılır bir dille ortaya koyulmuştur. Bu değişim insandan yola çıkar; toplumsal ilişkilere, ekonomik yapıya yansır ve toplumda baştan ayağa sürekli bir yenilenme süreci yaşanır.
Değişimi yok sayanlar, yaşanan dünyadan pay çıkarabilenler ya da pay çıkarma umudu taşıyanlardır; egemen sınıfların üyeleri ya da onların şakşakçılarıdır. Bu insanlar için değişim, sahip oldukları yetkinin / malların azalması, olanakların başkalarıyla paylaşılması demektir. Bu insanlar ise paylaşmaktan mutlu olmazlar. Kendi yaşamlarında eylemleriyle değişimi önlemeye çalışırken “ değişmezlik” diye bir düşünceyi ortaya atarak insan ruhundaki değişmezlik arzusunu bastırmaya, insanı değişim istemede hareketsiz kılmaya çalışırlar.
“ ınsan değişmez.” sözü var olan yapıyı koruma çabasının dışavurumudur. Hristiyan Kilisesi yüzyıllarca “ Aranızda dama yoksullar olacaktır.” demiştir.
Eflatun’dan Aristo’ya pek çok düşünür: “ıdeal olan”ın zaten var olduğunu, daha iyisinin olamayacağını, değişimin düşsel görüntüler ya da geçici durumlar olduğunu belirtmiş, Ecclesiastes ise daha ileri giderek : “Güneşin altında yeni bir şey yoktur.”demiştir.
Oysa insan bireysel ve toplumsal değişimi/ ilerlemeyi sağlayabilecek sınırsız bir güce sahiptir, ruhunun derinlerinde değişim arzusu hep vardır.
Yakın tarihimizde Fransız Devrimi, insanın toplumsal ve siyasal değişim isteminin sonucudur; köhne fikirlerin beyinlerden sökülüp atılabileceğinin, insanın dünyaya bakışını değiştirebileceğinin evrensel anlatımıdır.
Mutlakıyet döneminin reddettiği “ özgürlük, eşitlik, kardeşlik” ilkeleri cumhuriyetle geldi, ülkelerin tahtına oturdu. Tarih sayfalarında feodalitenin ekonomik güce sahip yeni etkin güçler karşısında çözülüşü, derebeyliğin düşüşü yazılıdır.
şu anda dünyada ve ülkemizde yaşananlar, geçmişin ürünüdür. Bireysel ve toplumsal yalnızlıklar/ kargaşalar güne uzanan tarihsel sürecin yarattığı bir sonuçtur.
Günümüz toplumunda daha önceki siyasi yapılar ve toplumsal oluşumlar yerine geçen düşüncelerin yerini gelecekte yeni sosyal/ siyasal oluşuma bırakacağını; bu yapının, egemen güçlerin geçici bir gerçeklik olduğunu bilmek için kahin olmak gerekmez.
Dünyayı ve insanı izlemek yeter.
SÖZÜN ÖZÜ:
Ülkede/ dünyada ekonomik/siyasi gücü elinde bulunduran güçler, değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu düşünerek sahip olduğu gücü toplumla paylaşmayı düşünmeli. ınsana ve yaşama karşı toplum lehine yeni bir bakış geliştirmeli.
Mehmet Yaşar Akyol