Fuat Rastgeldi
25 Nisan 2011
İbrahim Tatlıses’in vurulduğunun ertesi günü Hürriyet gazetesi köşe yazarı Yılmaz Özdil’in “Hepimiz İboyuz” diye bir makalesi vardı. Yazısında, İbonun, uçak, kebapçı, lahmacuncu, çiğköfteci, gömlekçi, turizmci, Televizyoncu, Radyocu, müteahhit, piyangocu, yoğurtçu, petrol taşımacılığı, manken ajanslığı, hayvancılık ve daha bir sürü işler yaptığını yazmıştı.
Buraya kadar yazdıkları doğru, gerçek ve haklı. İbrahim Tatlıses’in bu yönlerini bir çok aydın kişi eleştiriyor. Allah’ın Tatlıses’e verdiği üstün sesin değerini bilmeli ve bu yönden yükselmeli. Bu meslekleri milyonlarca kişi yapıyor ve yapabilir ama Tatlıses’te bulunan gırtlak ve ses 72 milyonda bir kişide var. Onun için varsa yoksa yapacağı iş müzik alanı olmalı. Ününü Türkiye dışına taşımalı. Dünyaya açılmalı. Tarihe Mozart, Schubert gibi imza atmalı.
Yılmaz Özgil makalesinin devamında, Tatlıses düşmanı dahi olsa bir geçmiş olsun der. Kendisi sevmeyebilir ama arkasındaki kitleye hürmeten iki kelimeyle üzüntüsünü belirtir.
Yılmaz bey bunu yazmıyor da, oh oldu dercesine “Ve sanırım o nedenle kafadan vurdular… ki belki dank eder” cümlesiyle makalesini bitiriyor. Sevenlerine karşı ayıp etmiş.
Yine aynı yazar 20 Nisan 2011 tarihli köşe yazısında, İbrahim Tatlıses’e isim vermeden “Sanatçı ve asistanı vurulduğunda tivi kanalları 128 saat kesintisiz canlı yayın yaptığını, Bedri Baykam için ise, sanatçı ve asistanı bıçaklandı, tivi kanalları canlı yayın yapmadığını belirtiyor.
Sanatçı vurulduğunda polisin 4 ekip kurduğunu, İstanbul, Diyarbakır, Suriye, Irak’ın fellik fellik arandığını, helikopterler, dalgıçlar, Milli İstihbarat’ın bile devreye girdiğini ve yapanları enselediğini; Baykam’da ise, “Sanatçıyı bıçaklayanın arkadaşı gazeteye telefon edip, kimliğini ihbar etti, buna rağmen baktılar ki kimsenin aramaya maramaya niyeti yok. Bıçaklayan adam gitti kendi kendine teslim oldu” diye yazmış. Vurulan sanatçı, AKP’den mebus adayı olmak istediği için arkasındaki güçler araştırılıyor. Bıçaklanan sanatçı CHP’li olduğu için arkasındaki güçleri kimse merak etmiyor.
Vurulan sanatçının odası, hastane polis kordonu altına alınıyor. Bıçaklanan sanatçı hasta bakıcıların vicdanına terk edilmiş vaziyette.
Vurulan “Sanatçı”nın çiğköfte istediğini bile manşet yapan medya bıçaklanan “Sanatçı”yı lütfedip tek satır haber yapmadı diyor.
Kısaca vurulan sanatçıya günde 3 defa basın toplantısı yapıldığını, Amerika’dan Doktor getirmeye kalkıştıklarını, Başbakandan, Tarkan’a kadar bilimum kişilerin ziyaret ettiklerini, Tatlıses’in Sağlık Bakanlığına ait özel uçakla Almanya’ya gittiğini yazmış. Bıçaklanan sanatçıya ise sokak ortasında kimsenin yardım etmediğini, kendi cebinden ödediği ücretle taksi tutup hastaneye gittiğini yazmış.
Özdil, makalesinde, açıkça İbrahim Tatlıses ile Bedri Baykam’ı aynı terazide tartmaya kalkmış.. İbrahim Tatlıses kim, Bedri Baykam kim?. Sen nasıl terazinin bir kefesine Tatlıses’i, diğer kefesine de Baykam’ı koyarsın?
Bedri Baykam tanınmış bir sanatçıdır. Tahminen 1969 yıllarında Beyoğlu’nda ikinci katta bulunan bir resim galerisinde açmış olduğu kara kalem resim sergisini gezdim. O tarihlerde çocuk olan Bedri’nin kara kalemle yapmış olduğu resimler sergileniyordu. Bana göre, hiçbir özelliği olmayan, her çocuğun yapabileceği resimlerdi. İstanbul’da yaşaması, ailesinin aydın ve imkânlı olması nedeniyle Bedri Baykam’ın karalama gibi resimleri sergilenmişti.
Daha sonraki yıllarda Ressam olarak yaptığı resimleri beni sukutu hayale uğratmıştır. Ama İstanbul’da olması, entelliği, ilginç fikir ve kılık kıyafetiyle hep gündeme gelen bir şahsiyet. Bu millete ne vermiş ki millet de Baykam’a karşılığını versin.
Bedri Baykam’a yapılan saldırı bir vahşettir. Asla tasvip edilemez. Bıçaklandıktan sonra yardımcı olunmaması .bir insanlık ayıbıdır. Kendisine geçmiş olsun der, üzüntümü belirtirim. En kısa zamanda sıhhatine kavuşmasını diler, suçluların da en ağır şekilde cezalandırılmalarını isterim.
İbrahim Tatlıses’e gelince, çok fakir bir ailenin oğlu olarak, elektriksiz, susuz bir mağarada doğdu. Mağaradan daha aşağı bir yaşam mekânı yok. İmkânsızlık nedeniyle okula hiç gitmedi. Babasının erken vefatı nedeniyle, geçim yükü sırtına bindi. İnşaatlarda demir işçiliği yaptı. Sesini akıllıca kullanarak, bu seviyeye geldi. Başladığı nokta -30 santigrat derece. Geldiği nokta ise +50 santigrat derece. Arada 80 santigrat derece gibi büyük bir yükseliş farkı var. Bugün 50 santigrat dereceye gelmiş kişiler en azından 20 santigrat dereceden başlamışlardır ve arkalarında destek vardır. Tatlıses ise tek başına bir lokomotif gibi güçlü bir şekilde hedefine gitmiştir. Önüne engeller, maniler, yükler, tutucular çıkmıştır. Tatlıses hepsini vagonuna yükleyerek yine yoluna devam etmiştir.
Vurulması milyonlarca insanı üzmüştür. 86 yaşındaki Türkiye’nin 9. Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel hasta yatağından kalkıp İstanbul’a Tatlıses’i geçmiş olsun ziyaretine gitmişse Tatlıses düşmanın dahi olsa önünde ceket ilikleyip saygı duymak gerekir.
Tatlıses hakkında, lehinde ve aleyhinde bir çok yazılar çıkmıştır.
17 Haziran 1978 tarihli Hürriyet gazetesinde Serdar Turgut makalesinde İbrahim Tatlıses’ten kurtulmak için balkona çıkıp, intihar etmeyi düşündüğünü belirten “O bile mümkün değil” başlıklı makalesi vardır. 2 Ocak 2009 tarihli aynı gazetede Ertuğrul Özkök ise, “İbrahim’i nasıl bilirsiniz?” başlıklı yazısıyla İbrahim Tatlıses’i övmüştür.
İbrahim Tatlıses’in bir çok hataları, her konuşmasında potları, gafları, ağzının bozukluğu, tasvip edilmeyen hareketleri vardır. Buna rağmen halk kendisini olduğu gibi seviyor.
Hürriyet gazetesinden ayrılan Urfalı Bekir Coşkun’un sütununda makale yazan Sayın Yılmaz Özdil’in Tatlıses hakkında, hisleriyle değil, gerçeği görerek, insaflı yazılar yazmasını sevenleri adına beklerim.