Fuat Rastgeldi
29 Nisan 2011
İbo’yu sevmeyenler
“Uygarlıklar kapısı Urfa” kitabının hazırlanışında, yazar Füruzan hanım Urfa’ya gelmişti. Birkaç gün kendisi ile Urfa’nın tarihi yerlerini gezdik. Söz İbrahim Tatlıses’e gelince, şunu anlattı: “Ben Almanya’da iken, bir arkadaşım bana İbrahim Tatlıses’in bandını göndermişti. Dinleyince, sesine hayran kaldım. Bandı dinlemekle doymadım. Sonra Türkiye’ye döndüğümde Tatlıses’in diğer bantlarını da aldım. Büyük haz alarak, severek dinliyordum. Fakat zamanla kendisini tanıyınca türkülerini dinlememeye başladım.”
Ben her ne kadar İbo’nun çok fakir bir aile çocuğu olduğunu, mağarada doğduğunu, okula hiç gitmediğini, çocukluğunda babasının ciğercilik yaptığını, 14 yaşında nüfus kağıdı aldığını, okuma-yazmayı kendiliğinden öğrendiğini, ehliyet almak için İlkokul diplomasını dışarıdan aldığını, babasının erken vefatından sonra 7 kardeş, 1 dul anneyle kaldığını, meşhur olmadan evvel, genç yaşta evlendiği için 1 eş, 3 çocuğun yükünü kaldırdığını, böyle bir ortamdan birden bire büyük bir şöhret ve zengin olmasının verdiği şımarıklık olabileceğini, ne oldum delisi olmasını normal karşılamalı, bu seviyeye aniden çıkan birisinin eğitilmesinin de çok zor olduğunu, gençlik çağında her kişinin delilik yapabileceğini, ancak kendi tecrübeleriyle hatalarını görüp, zamanla düzelteceğini, Hürriyet Gazetesi yazarı Doğan Hızlan’ın kültür ve nezaketini İbo’dan beklenmeyeceğini izah etmeye çalıştımsa da Füruzan hanım nuh dedi, peygamber demedi. Benim koyu bir İbo fanatiği olduğumu söyledi.
29 Ekim 2006 tarihinde Hüyla Avşar’la yaptığı İbo Show programında, Tatlıses’in söylediği bir cümle şöyle: “Bu akşam zırvalarım ama hata yapmam”, “Zırvalama ile hata yapma aynı anlama çıkar”, Cümlede yerine koyarsak, ‘Bu akşam hata yaparım ama hata yapmam” anlamı çıkıyor. Bu cümleyi söylemekle zaten hata yaptığının farkında değil. İşte bu ince nüans farkını aydın kişiler görüyor ve yutmuyor.
Bir ara sahnede gömleğinin ön uç köşesini pantolunun kemerinden dışarı çıkarıyordu. Sahnede ‘Şeppi’ diye bağırıyordu. ‘Şeppi’ bölgemizde atların çiftleşmesinde söylenen Arapça kökenli bir kelimedir. Bunun sahnede söylenmesi uygun değildir. Röportajında (1), ‘Bana cahil diyenlerin 500’ünü cebimden çıkartırım’, ‘Dövmesini bilen, sevmesini de bilir’, sevmesini bilen, dövmesini de bilir’ Yani bu ikisinin birden olması, insanın mutluluğunu perçinleştirir. Ben Perihan Savaş’ı niye dövdüm?” Demesi ve kendini haklı göstermesi, dediğim doğrudur havası aydın kişilerin nazarında kariyerini bir anda sıfıra indiriyor.
İşte bu düşünce ve konuşmalarından dolayı da aydın kişiler Tatlıses’i sevmiyor ve “Sahnede yalnız türkü söylese daha iyi olur” diyorlar.
İbrahim Tatlıses Urfalıların gözünde gerçekten bir “İmparator”dur. İmparator da eleştirilemez. Hata yapar ama cezalandırılamaz, her dediği kanundur ve dediği doğrudur diye görürler.
İbrahim Tatlıses ve Yılmaz Güney
İbrahim Tatlıses ile Yılmaz Güney’in bir çok benzerlikleri vardır. İkisi de Urfalıdır. İkisi de fakir aile çocuğudur. Güney ahırda doğmuştur (2) Tatlıses mağarada.. Çocukluk ve gençlik dönemleri aynıdır. Şöhret olduktan sonra ikisi de soyadlarını değiştirmiştir.
Yılmaz Güney İstanbul’a yeni gittiğinde bir pansiyonda kalır, pansiyon sahibi “İstanbul’a niçin geldiğini” sorar, o da “İstanbul’u zapt etmeye geldim” der ve kısa zamanda şöhreti yakalar. Kadınlarla basında gündeme gelir. Yaşantısı silah, alkol, karakol, mahkeme, hapse girip çıkma ile çalkantılı geçer. Senaryoları ile filmleri ile sinema alanında yeni çağ açar. Çirkin Kral lakabını alarak dediğini yapar, yani İstanbul’u zapt eder.
Tatlıses de, İstanbul’a ayak basar basmaz, “Sen mi büyüksün, yoksa ben mi?” der, meydan okur. Sesiyle kısa zamanda şöhret olur. Filmler çevirir ve bu filmlerin bir çoğu Yılmaz Güney taklitleridir. Kadın, silah, karakol, mahkeme, vurma, vurulma hiç eksik olmaz. Temennimiz odur ki, sonu Yılmaz Güney gibi bitmez. Yakın zamanda iyileşsin ve sevenleri ile beraber güzel bir hayat sürsün.
Uzun bir süre durmadan çalışan Tatlıses’in dinlenmeye, tatil yapmaya ihtiyacı vardı. Bir süre sahnelerden uzak durarak kafasını dinlendirmesi, geçmişinin muhasebesini, geleceğinin planları yapmalı. Dostları ve ailesi ile beraber olmalı, seyahat etmeli, yeni besteler yapmalı, bu süreyi hızlı geçen yaşam hayatında bir dinlenme molası olarak görmeli ve yeni bir İbo olarak sevenlerinin karşısına çıkmalı düşüncesindeyim.
Ben İbrahim Tatlıses hakkında çok evvelden bir makale yazmak istiyordum. Makalemde İbo’nun bu maceracı hayattan uzaklaşıp, yalnız mesleği ile ilgilenip, dünyaya açılması görüşünü belirtecektim. Günün birinde ya kendisini vuracaklar, ya da kendisinin bir olay yapacağını biliyor, bu zamanı hissediyordum. Ha bu gün ha yarın, bir olay olacak diye elim yüreğimdeydi. Bu düşüncemi Tatlıses vurulmadan önce yazmadığıma şimdi pişmanım.
(Devamı 2 Mayıs 2011 Pazartesi günü)
Dipnot:
(1): 11 Mayıs 1986 tarihli Hürriyet gazetesi, Emin Çölaşan Pazar sohbeti
(2): 2 Ağustos 2006 tarihli GAP Gündem Gazetesi, Mehmet Kurtoğlu ‘Mantalite’ Köşe yazarı.
Yasal Uyarı: Yayınlanan haberin tüm hakları URFAHIZMET.COM’a aittir. Kaynak gösterilse dahi haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın