Mahmut Çepoğlu
12 Ocak 2007
Yeni yılın ikinci yazısını, yılın son gününe damgasını vuran, bir diktatörün hazin sonu ile başlıyorum. Özlü bir sözü mü, hadis mi, anonim mi bilmiyorum. Bildiğim Saddam’ın zulmunu ve vardığı sonucu en anlamlı bir şekilde ifade etmesidir. “Ekufur dum, ezulum mayi dum” Arapça sözün Türkçe karşılığı ;( küfür devam eder amma zulum devam etmez.) Bu duruma biçilmiş kaftan gibi biz söz daha var. O sözü de hep kullanırız. “Dinsizin hakkında imansız gelir.” Ya da “imansızın hakkında dinsiz gelir” şeklinde telâffuz ederiz. Zulmün sonu mutlaka geleceği anlamındadır. Bu da birilerin eliyle olur. Bu ister dinsiz olsun, ister imansız. Önemli olan zulmün, zorbalık ve şiddetin üstesinden gelinmesidir. 25 yıllık iktidarı süresince halkını; baskı, zulüm ve korku ile idare etti. Dinsel ve siyasal yaklaşımlarıyla, nesli tükenmekte olan son diktatörlerden biriydi. Ortadoğu’yu kan ve kimyasal gölüne çeviren, kendi halkına karşı oldukça despot davranın Saddam’ın trajedik sonunu izlerken aklıma iki yıl üst üste bir gurup arkadaşla Ümre için Irak’tan Suudi Arabistan’a geçişim geldi. ınsanların üstüne kül elenmiş gibiydi. Dünyada diktatörlüklerin sonu gelirken, orada sözde seçimlerle gittikçe güçlendiriliyordu. Yaşayanların çoğu insani vasıflarını kaybetmiş durumdaydılar. Kimse; sana rahatlıkla, herhangi bir konuda cevap verecek durumda değildi. Her üç kişiden ikisi Saddam’ın ajanı konumundaydı. Aynı evde yaşayan baba-oğul, karı-koca bile birbirlerinden korkar durumda oldukları duyumlarımızdı. Alış veriş yaptığımız esnaf dahi bizimle konuşurken çok temkinli oldukları her hallerinden belliydi. Diğer yanda da Arap dünyasının korkulu rüyası olmaya devam ediyordu. ıran harbinin son dönemiydi. Otobüslerimizin etrafına şehit eşi diye çevreleyen kadınların giysileri kadar konuşmaları da imaliydi. Hele beraberimizde yemek için götürdüğümüz elma sandığına saldırmaları görülmüş bir şey değildi. Halkı aç ve sefildi. Baas partisi üyeleri ve üst düzey yöneticilerin yakınları çok iyi yaşayanlardandılar. Bağdat da vilayetin önünde çuldan çaputtan yapılmış bir seyyar tezgahta daireden çıkan memurlar yumurta kayganası yiyorlardı. Halkının büyük bir kısmı şii olmasına rağmen, oyunlara gelip ıran’a karşı sekiz yıl gibi dayanılmaz bir savaşta kırdırdı. Ardından sudan bahanelerle Halepçe’ye kimyasal atarak onbinlerin ölümüne neden oldu. Yüzbinlerce halkı mülteci konumuna düşürdü. Toplu mezarlar kazıldıkça yeni cesetler çıkıyordu. Irak’ın her yanı ceset tarlası gibiydi. Halen de kazılan yerlerde toplu mezarlar çıkmakta. Neticede şiilere yaptığı ve 1982 yılında Duceyl katliamı olarak anılan 148 şiinin ölümüne neden olan olay onun darağacında sallandırdı. Fotoğrafları, heykelleri; mabetlerin, meydanların, yolların, evlerin vazgeçilmez bir parçasıydı. ıran’daki savaştan tecrübe edinmiş olacak ki; zarar ziyanını karşılamak için bu kez “Irak’ın parçası” deyip Kuveyt’i zapt etmeye kalkıştı. Yaktı, yıktı. ınsanları yurtlarından yuvalarından etti. Oysa Ortadoğu Arap Yarımadası’nın haritalarını şekillendirenlerin bir gün onun sonunu hazırlayacağını hiç mi hiç düşünmemişti. Öyle yanlışlar yaptı, öyle zulüm işledi ki anlatılır gibi değil. Öyle haksızlıklar yaptı ki birileri tarafından eli kanlı bu katilin terbiye edilmesi gerekiyordu. Nedense Ortadoğu halkları hep birilerinin eliyle ıslah edilme fırsatını vermektedirler. Oysa kendi halkına karşı tüm sorumluluklarını yerine getirmeyi bilseler, olmazları kendi elleriyle olurlara çevirseler; bu kin, bu öfke, bu zulüm ve vahşettin yerine demokrasi alırdı. şimdiye kadar hak, hukuk bilmeyen Saddam; halk, cihat ve ümmet fikirlerini darağacına giderken anımsadı. O işkence hanelerin, o darağacı kurulu yerlerin bir gün onun için kullanılacağı kimin aklına gelirdi. Kendisi yargılamadan toplu katliamlar yaparken, onu yargılayanlar günlerce mahkeme salonunda onun tehditlerini dinlediler. Hele kim inanırdı. Biz o tür olmuşları efsanelerde hep duyardık. Celal Talabani’nin bir gün gelip onun makamına oturacağı, bunun rüyası bile hoş değildi. Halk arasında yaygın bir söylem var. “ınsan ne yaparsa kendine yapar, iyilik yaparsa da kendine, kötülük yaparsa da yine kendine.” Allah’ın adaleti kufaların eliyle zalimin zumluna son verdirdi. Her yerde onun zulmü konuşuldu, yine de bir insanın ipe gitmesi üzücüydü. Hele Saddam’ın sulietinin aya yansıdığı haberi onu efsaneleştirme adına uydurulmuş en son haberdir. Tarih boyunca Arap dünyasında böyle uydurmalar hep olmuştur. Etme bulma dünyasıdır. Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmayacağını düşünerek sözü arabeskçe bitireyim. Zalimin zumlu varsa fakirin Allah’ı var.