İbrahim Halil Okuyan
26 Ekim 2007
ılkokuldan sonra Ortaokul’a başlayınca ders hocalarımızın branş sayılarına göre artması karşılaştığımız ilk değişiklikti. Zamanla öğretmenlerimizden feyz ala ala sınıflarımızı ilerlettik. Kısmetimiz olduğu kadar okuduk. şimdi emeklilik hayatımızı yaşıyor, her fırsatta anılarımızı tazelemeğe çalışıyoruz.
Ortaokul 3. sınıfta iken bize Türkçe dersine Ziyaeddin Güner isimli öğretmenimiz geliyordu. Unutamadığımız öğretmenlerimizden biridir. O tarihlerde Liseye hayli uzak bir semtte ikâmet ediyor, her gün aynı saatte Kurtuluş Okulu civarındaki evimizin önünden geçiyordu. Yavaş adımlarla gayet sakin bir yürüyüşü vardı. Konuşması da öylesine sakin ve çocukları okşayıcı nitelikte idi. Sokakta karşılaştığımızda benim okul dışı kıyafetimi hoşgörü ile karşılar, ev halini düşünerek hoş görürdü. Verdiği ders itibariyle de en çok sevdiğim, saygı duyduğum öğretmenlerimizden biri olarak hafızamda yer etmiştir.
Aradan yıllar geçti. Kendisinin ımam Hatip Lisesi Müdürü olduğu yıllarda, ben de bir ara Gaziantep’te idim. Bir gün öğrencisi ile bizi de unutmamış bir kitabını imzalayarak bana göndermişti. Okudum, ancak o yıllarda hocamızla müşterek bir yönümüzün daha bulunduğunu memnuniyetle gördüm. Daha önceleri hikâye ve şiirle uğraştığını bilmiyorduk.
O, derslerde dil bilgisi gramerine de çok önem verir, noktalama işaretlerinin üzerinde dururdu.
Armağan ettiği kitabından ibret verici bir “Kıssa’yı” “Hisse” için okuyucularımıza sunuyorum. Ve bu vesile ile Ziyaeddin Güner’i ve bize emek vermiş bütün hocalarımızı minnet ve rahmetle anıyorum.
Mekânları cennet olsun.
TERZıNıN KEFENı
Vatanın bir şehrinde usta bir terzi varmış;
Kırk-elli yaşlarında orta hallı yaşarmış.
ınsan bu ya şaşarmış bu da onlardan biri;
Niçin kalmalı sanki açıkgözlerden geri.
Zengin olayım diye yanlış bir yola saptı;
Dinini, vicdanını bir meteliğe sattı.
Her kumaştan bir parça kesip kaldırıyordu;
Yurttaşların malından biraz aşırıyordu.
Kumaş parçalarını atıyordu anbara;
Bunların her birisi diyordu: “Birer para!…”
Ayrıca sözünde de durmuyordu bu adam;
Müşteriler bununçün vermiyorlardı selâm.
Bir gece uykusunun en derin anında
Gördü ölüm Meleği Azrail’i yanında.
Elinde de pek çirkin bin bir renkli bir kefen!
Müthiş korku içinde uyandı terzi hemen!
Hafiften bir ses geldi: “Ona temiz kefen yok!”
O bir kumaş hırsızı, günahları çok, pek çok!”
Bu rüyadan ders alan terzi etmişti tövbe;
ıbret alan insana olaylar elmas küpe!..
Ziyaeddin GÜNER