Ebru Okutan Akalın
27 Nisan 2006
Zeki Bey okurlarımız için biraz kendinizi tanıtır mısınız?
Ben 1919 senesinin tahminen haziran ayında Urfa’nın Camii Kebir mahallesinde doğmuşum. Ama doğumumdan 8 sene sonra ancak nüfusa kayıt olmuşum.Türkiye’de ilk nüfus sayımı da o tarihte yani 1927 senesinde olmuş. 5 kardeştik en büyüğümüz ne yazık ki öldürüldü. Annemiz 35 yaşında dul kaldı. Ama çok şükür mal varlığımız yerindeydi diye rahat büyüdük.
Tahsil durumunuz…
O günün koşullarında okumak çok zordu. Urfa’da en yüksek okul ortaokuldu. Ben de ortaokula kadar zor okuyabildim. Liseye gidebilmek için Antep’e ,Diyarbakır’a gitmek gerekiyordu. Tabii ulaşım çok zor, şimdiki gibi 2 saatte ulaşamıyorsunuz. Sadece Antep’e gitmek için 1 gününüzü ayırmanız gerekiyor. Önce buradan Birecik’e kadar otobüsle gidiyor oradan nehiri salla geçip karşıdan tekrar otobüse biniyorsunuz..ışte dediğim gibi koşullar zordu gidemedim. Ama 5 sene telgraf memurluğu, 2 sene PTT Müdürlüğü, 15 sene Nahya Müdürlüğü 17 sene de Vilayet Yazı ışleri Müdürlüğü yaptım.Oradan 1977 yılında kendi isteğimle emekli oldum.şimdi evimde dinleniyorum ve canım ne yapmak istiyorsa onu yapıyorum. Çok çalıştım dile kolay 40 sene. Bazen oğlum arar Baba gelip seni alayım hava güzel der canım istemiyorsa çıkmam.Hava kötü bile olsa canım çıkmak istiyorsa çıkarım.
50 yıl önceki Urfa ile bugünkü Urfa’yı kıyaslarsanız ne gibi farklar görüyorsunuz?
50 yıl önceki Urfa bugünkü Urfa’dan çok daha medeniydi. Asayiş bugünkünden daha iyiydi. Tabii şehir de daha küçüktü. şimdi bir nüfus patlaması olmuştur şehirde. Urfa’da artan nüfusun ihtiyacını devlet karşılayamıyor. Nüfus artışının iyi tarafı da vardır kötü tarafı da. Ancak dedim ya devlet karşılayamıyor.Sonra devlet memurunun bu kadar açıkça rüşvet alması diye bir şey yoktu.Var olmasına vardı da bu kadar aleni değildi. O zaman ben hatırlarım sorarlardı falan memurun kilidi kimdir diye. şimdi memur masanın başında oturup pazarlık ediyor. Halk cahildi bugünkünden daha cahildi hele köylü daha cahildi. Ben kimsenin mikroba inanmadığı bir devri gördüm Urfa’da. Mikrof deyip alay ederlerdi, inanmazlardı. Devlet Hastanesinde tek tük hasta bulunurdu. Kimse doktora gitmezdi, doktorda yoktu zaten. Belediyede bir doktor vardı “Hüseyin Efendi” diye. Urfa’nın ilk doktoruydu. Bir de hemşire vardı ona da “Gözlüklü hanım” derlerdi. Tabii tüm dünyada olan şeylerdi bunlar. Artık biz de değişim akımının içerisine girdik. Ama dünyanın gelişiminden geri kaldık… Ahlak muhakkak ki bugünkünden çok daha iyiydi. Bir yerin gelişimi için bilime çok değer vermesi gerekir. Bilime değer vermeyen toplum yok olmaya mahkumdur.Osmanlı ımparatorluğu da 1579’da Sokulu Mehmet Paşa’nın ölümünden sonra din dışında bir bilime önem vermemiştir. Bu nedenlede kendi yıkımını hazırlamıştır. Avrupa’dan geride kalmıştır.
şimdi Türkiye’nin Avrupa Birliğine girmek için göstermiş olduğu çabayı nasıl buluyorsunuz?
Valla ben bekleme odasında bekletilen misafir konumunda olmak istemem. Onurumuzu korumalıyız. Atatürk de bir Avrupalıdır ve heykelinde de eliyle Avrupa’yı göstermiştir. O “En hakiki mürşid ilimdir diyerek esas Avrupalığın ilimden geçtiğini bize göstermiştir. Her şey onurumuzu ve gururumuzu feda etmeden olmalıdır. Bu devlet işlerinde de günlük yaşamımızda da böyle olmalıdır. Alnınız dik olsun..
Çocuklarınızın hepsi kendi alanlarında başarılı. Onları nasıl yetiştirdiniz?
Allaha çok şükür evlatlarım istediğim gibi yetiştiler. Onları ben eğittim. Davranışlarımla örnek oldum onlara. Ben çocuklara nasihat etme taraftarı değilim , lafla eğitim olmaz. Tekrar ediyorum davranışlarımla örnek oldum evlatlarıma. Onlara hep şunu öğütledim “Hiçbir zaman yüzünüzü kızartacak bir harekette bulunmayın” diye ve şimdi de ekliyorum “Torunlarıma haram lokma yedirmeyin, sofranızda haram lokma olmasın”. Bana bunu söyleten hayat tecrübelerimdir, çok şey gördüm, haram lokma yiyenlerin sonunun hüsran olduğunu gördüm ben.
Peki Bekir Coşkun gibi Türkiye’nin sayılı gazetecilerinden birisinin babası olmak nasıl bir duygu?
Gurur veriyor bana. Oğlumla iftihar ediyorum. Her başarılı yazısını okuduğumda arar “Oğlum seninle iftihar ediyorum” derim. Desteklemek önemli bir şeydir, başarıyı sağlar. Bakın ben bir hatıramı anlatayım size. Okul müdürüm Cevdet Baykal beni beğenirdi. Bir gün bir ödev verdi konusu “Buradan çıkmışsınız Siverek’e doğru gidiyorsunuz ve Karaköprü’deki tüm ormanların yandığını görüyorsunuz. O andaki duygularınız ne olurdu?” olan bir ödevdi. Bir sonraki hafta herkes hazırlamış ve derste sırayla okumaya başlamıştık. Daha yaşım 10-11..Tam sıra bana geldiğinde teneffüs zili çalmıştı ve içeriye hemşireler o ara salgın halinde olan menenjit hastalığından korumak için ilaç getirmişlerdi. Ancak hocamız “Durun Zeki’yi dinleyeceğim” dedi. Ben yazımı okudum ve Hocam (aynen olayı tek kelime değiştirmeden anlatıyorum) “ıleride iyi bir muharir olursun (O zaman gazeteci denmezdi) . O zaman bana da bunu ben de okuttum demek düşer. Sana 10 puan veriyorum, napayım bunun 11’i yok” dedi. ışte onun o takdirkâr sözleri beni hep ileriye götürdü. Allah bin kere rahmet etsin. Ondan sonraki Türkçe öğretmenini yıllar sonra çarşıda gördüm ve gidip hemen elini öpüp ve”Hocam ayıp olmasa ayağınızı öperim” dedim. Hz. Ali ne güzel der “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” diye. Çok sevdiğim bir sözdür bu. Ben oturduğum her insandan bir şeyler kapmaya çalışırım. Bir marangozla marangozculukla ilgili bir doktorla tıpla ilgili bilgiler alırım. ınsan ayırmam, fark gözetmem, yok bu beyaz yok bu siyah bu hristiyan bu Müslüman… Benim için hiç bir şey fark etmez önemli olan “insan” olmasıdır. 2. Mahmut çok sevdiğim bir Padişahtır o demiştir ki “Ben tebaamı ancak camiye, havraya, kiliseye girerken fark ederim”.
şimdi en önemli konuya gelmek istiyorum. şiire ve edebiyata olan düşkünlüğünüz herkes tarafından biliniyor. Nereden geliyor bu ilgi?
Standart bir cevaptır ama ben ilkokuldan bu yana şiir yazarım. Hatta o zamanlar yanımda Nevare diye bir kız oturuyordu. Onun için şiirler yazardım. Ama hiçbir zaman kendime meslek edinmedim şairliği. Fakat şimdi evdeyim, boşum, yazıyorum. Ayrıca ben şiirin okunuşunu da yazılışı kadar önemli sayarım. şiiri okurken kekelediniz mi o şiir şiirlikten çıkar.
Bize okuyabileceğiniz aklınızda bir şiiriniz var mı?
Tabii var ama belki inanmazsınız ; ben şiirleri yazarken kağıt kalem kullanmam ,zihnimde yazarım ta ki en son halini alıncaya kadar.Ve yeni bir şiire başlayıncaya kadar da onu unutmam.
şiiri okumadan önce hemen yeri gelmişken sormak istiyorum. 85 yaşındasınız ama konuşmalarınız gayet ikna edici ve etkileyici. Geçmişi hatırladığınız gibi geleceği de rahatlıkla irdeleyebiliyorsunuz . Hafızanız da gördüğüm kadarıyla güçlü. Bunun sırrı nedir?
Doğrudur hafızamdan razıyım. Ama bunun özel bir sırrı yok. Bana göre insan önem verdiği şeyi unutmaz. Ben de şiire önem veriyorum. Kendimi şair sanmıyorum ama şiiri seviyorum. Benden istendiğinde hoşuma gidiyor. Kader adlı şiirimi isterseniz okuyayım, aklımda..
KADER
Kader koymuşlar adımı, ama bilmezler neyim
Bazen her yerde varım ben bazen da hiçbir şeyim
Ne cismim var, ne tasvirim, ne de tarif edenim
Ne çalınacak bir kapım ve ne gelip gidenim
Yine de düşmez dillerden adım sanım her yerde
Mutlulukta, mutsuzlukta, gamda, yasta kederde
Bilinmezler diyarına uzar köküm, damarım
Aklın idrak çizgisinin bittiği yerde vardım.
Adem oğlu ile başlar görünmez var oluşum
Kimine ikbal ve ihsan, kimine ar oluşum
Kimine ihtişam oldum kimine baş belası
Kimine rütbe ve unvan, kimine yüz karası.
Dünyanın her tarafında aynı ağırlıktayım
Ancak acılı sonlarda hep abartılır payım
Hiç kimse bulmaz kendinde kusuru kabahati
Hep bir söz döner dillerde: Nettiyse kader etti.
Sorumlusu hep ben oldum sönen hanedanların
Baykuşlara mekan olan eski hanümanların
Ayaklar altında kalan tacların, tacdarların
Zindanda cellat ipiyle can veren sultanların
Tesadüfler yumağının karmaşık ipliği ile
Düğümlenir örgülerim esrarlı ilmiğiyle
Devirlerin, asırların ezeli tezgahında
şekillenir desenlerim zaman güzergahında
Ancak asıl bir şey var ki bilmem nasıl söylesem
Yaratıcı yüce güçten gelir ölçüm hendesem
Hayali bahanelerdir örgülerim ağlarım
Bu da benim kaderimmiş, kaderime ağlarım.
Bu kadar güzel şiir yazıyorsunuz. Bunları bir kitapta toplamayı düşünmüyor musunuz?
Hayır benim şiirlerimin hepsi bir yerdedir. Yazarım atarım bir yerlere. Bazen bana diyorlar sen yapmıyorsan biz gelip toplayalım bir kitap haline getirelim diye. Ben uğraşmıyorum.
Zeki Amca bize okuyabileceğiniz başka bir şiir…
Benim çok sevdiğim bir şiirim daha var.
DıVAN şAıRLERı
şiirin ezeli füsunundan muradını alanlar almış
Ne gül kalmış günümüze, ne gülistan ne de gül yüzlü yar kalmış
Savurmuş eski şairler üç lisanla manayı harman edip
Ne sümbül, ne sümbülistan ne de bir nevbahar kalmış
Biri sunmuş kalemiyle dost bezminde canana peymaneyi,
Diğer biri mekan kılmış ehli dile peykei meyhaneyi
Bir can ile yare kurban olmayı zül saymış şairler şahı
Kurbanlık bin cana malik olmamakla bir hayli bizar kalmış
Sevgiliyi incitmesin istemiş şöhret bir kalem sesi
Giydiği güllü kumaşın güllerinin dikeninin gölgesi
Hele başka biri var ki çiğnetmemiş şi’rin itibarını
Nasıl olsa bir gidiş var deyip gitmiş ama itibar kalmış
Devir dönmüş yelken açıp demir almış yıldız yüklü gemiler
Uzaklaşıp kaybolmuşlar denizlerin ufkunda birer birer
Issız kalan sahillerin melteminde mısralar pervaz edip
Kendiliğinden besteli nağmelerle bize yadigar kalmış
BEN
Yakmaz oldu yüreğimi ne ızdırap ne hicran
Ne eski bir hatıra ne bir sevgili adı
O kadar çok yandı ki yüreğim uzun zaman
Orda artık yanacak başka bir şey kalmadı
Küller savrulur şimdi o alev diyarından
Ne geçmişten bir iz var, ne umut var yarından
Ömür denilen yolda hayal inkisarından
Ve çileli yıllardan başka bir şey kalmadı
Seneler gelip geçti, su gibi bir içimde
Umutlarım ne idi, tecelli ne biçimde
Ben kendimi ararken kendi dünyam içinde
Kaybolduğum yollardan başka bir şey kalmadı
Son olarak gençlere iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Dürüst, dürüst,dürüst olsunlar…Benim gençlere söyleyeceğim en önemli söz budur..
EBRU OKUTAN YORUM
BAKMAK GÖRMEK MıDıR?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu…
şair Orhan Veli’nin unutulmayan şiiri “Unutamıyorum” dan alıntı yaptığım bu mısralar, Zeki Amca’yla tanıştıktan sonraki ruh halimi en iyi özetleyen mısralardı.
Hep duyarız bir yerlerden, bir şekilde bilge insan sözcüğünü.
Bazen Tolstoy’lu, Dostoyevsky’li ya da Nazım Hikmet’li sıcak bir dost sohbetinin içinde insanın dilinin ucundan kayar o iki heceli çok anlamlı kelime.
Çok da durulmaz kelime anlamı üstünde.
“Bilge….”
Sözlük anlamı bilgili, iyi ahlaklı ve örnek kimsedir.
Pek az kişi bu kelimenin anlamını düşünür ve yine pek az kişi bu makamı layıkıyla taşıyan insanlarla tanışma şansına erişebilmiştir.
Kim bilir belki de çok yakınındadır insanın ama göremiyordur.
Çünkü her zaman bakmak görmek değildir.
Ya da mutluluğu uzaklarda arama içgüdüsünde olan insanoğlunun bilgeliği de uzaklardan gelen cümlelerde bulacağına inanmasından kaynaklanır.
Uzaklar asırlardır çekmiştir insanı.
Oysa şöyle bir çevrenizi “görseniz” fark edeceksiniz siz de, aranızdaki ya da içinizdeki bilgeyi.
Ben şanslıydım..
Gördüm..
“Zeki Coşkun” bana göre, o bir bilgedir.
Onu kurduğu cümlelerin derin anlamları ele veriyordu.
“Ben çocuklarıma nasihat vermedim, davranışlarımla örnek oldum” ..
Bana son zamanlarda üstünde çok düşündüğüm, gittikçe kaybettiğimizi hissettiğim vicdanın ve iyi ahlakın ne kadar önemli değerler olduğunu davranışlarıyla gösterdi.
şimdi ben bana kelimeleri bu kadar kifayetsiz kılan o bilge insandan bizler ve uzaklardaki insanlar için onu asırlara taşıyacak bir kitap yazmasını istiyorum.
Lütfen bakın ve görün.
O zaman sizler de kelimeler ne kadar kifayetsiz anlayacaksınız.