İbrahim Dülger
15 Şubat 2007
20 ekim 1921 tarihinde Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşmasıyla, demiryolu Türkiye’de kalacak şekilde çizilen Suriye Sınırı boyunca uzanan geniş araziler; (yaklaşık 1,6 Milyon dekar) 1930’lu yıllarda; köylüye örnek olmak, tohumluk, damızlık ihtiyaçları karşılamak amacıyla, Devlet Üretme Çiftliği kurularak değerlendirilmiştir.
Modern yöntemlerle yapılan tarımla, çiftçinin ve toplumun gereksinim duyduğu ürünler uzun yıllar başarıyla üretilmiştir.
Ceylanpınar ılçesinde arazi yüksekliği, Suriye sınırında 300 metrelere kadar düşen geniş düzlükler halindedir. Yarı kurak iklime sahip olan Ceylanpınar’da kışlar fazla soğuk geçmezken, yağışlar az, yazlar, güneyden gelen çöl rüzgarları nedeniyle çok sıcak ve tozludur. Türkiye’de ölçülen en yüksek hava sıcaklığı Ceylanpınar’da 47,6 derecedir.
Bitki örtüsü:Geniş düzlüklerde ilkbahar yağışları ile yeşeren rengarenk bozkır bitkileridir.(Korumaya alınan bazı türler Ceylanpınar’da görülür; Adonis Gelinciği, Peygamber çiçeği gibi) Habur ve Cırcıp dereleri kenarında yer yer söğüt ağaçlarına rastlanır. Kıraç alanlarda yetişen, dikenli, kurakçıl harnup bitkisinin meyveleri yenmekte, geçmişte ilaç yapmak amacı ile toplanmaktaydı.
Bu geniş düzlüklerde en önemli yükseltiler: Ceylanpınar şehrine girmeden, sizi konuk olduğunuz, evin kapısı gibi karşılayan, batı-doğu doğrultusunda uzanan, Büyük ve Küçük Kepez Tepeleridir (450 m).
Büyük Kepez’de doruğunda, söylencede: Yöre Kralının, gelinciklerle kaplı ovayı çok seven Ayn-el Zühur isimli kızı adına yaptırdığı sarayın mozaik kalıntıları vardı..? Küçük Kepez tepesinde; ovanın III.Jeolojik zamanda, (günümüzden yaklaşık 10 milyon yıl öncesi, Miosen dönemi) sular altında olduğunu kanıtlayan deniz canlılarının fosillerine rastlanmaktadır. Koruma altına alınması, turizm ve bilim açısından yarar sağlayacaktır.
Ceylanpınar’da M.Ö.3.Bin yıllarında yaşamış olan, Tel-Halaf Uygarlığın ait buluntular; Almanlar tarafından Bağdat Demiryolu inşası sırasında çıkarılarak götürülmüş olup bugün Almanya’da sergilenmektedir. Eski bir yerleşim yeri olan Rasülayn M.Ö.2.Binli yıllarda, Vasugani adı ile Mitani Krallığı’na başkentlik yapmıştır.
Osmanlı Devleti Son Döneminde Suriye tarafında kalan Rasülayn’e ve Viranşehir’e bağlı (Milli Aşireti kontrolünde) yarı çöl durumunda olan arazilerde; sınır belirlenmesinden sonra yerleşme yeri olarak, istasyon binası ve göçebe yaşayanların çadırları bulunmaktadır. Beritan Aşireti’nin kışlağı olan araziler, uzunca yıllar başıboş ve güvenlikten yoksun kalmıştır.
Bugün konar göçer yaşayan, son aşiret olan Beritanlılar, haklı olarak kalıcı yerleşim için Çiftlik topraklarından arazi talep etmektedirler
D.Ü.Ç.ışletmesinin kurulmasıyla, yapılan bina ve sosyal tesislerin yanı sıra ıstasyon Binasının karşısında ilk evler kerpiçten yapılmıştır. Yakın zamanda gördüğüm binalar yıkık ve terkedilmiş haldeydi. Birkaç tanesi koruma altına alınıp geleneksel tarihi Ceylanpınar ilk evi olarak düzenlenebilirdi.
Önce köy; sonraları yerleşim ve artan nüfus nedeniyle bucak yönetimi haline gelen yerleşkeye; Habur Irmağından su içen güzel gözlü ceylanların oluşturduğu görüntü nedeniyle “Ceylanpınar” denmiştir.
Geniş bozkırlarda 70’li yıllara kadar sürüler halinde yaşayan, benim de uzaklardan gördüğüm ceylanlar; gece, motorlu ve jipli takiplerle, bazen yöneticilerin de katılımıyla, katliama varan düzeyde bilinçsiz avlanma ile soyları tükenir duruma getirilip yaban yaşam alanından yok edilmişlerdir. Çocukluğumda; narin vücudu, araziye uygun, boz kahve rengiyle, üçgenimsi kafa üzerinde duyarlı kulakları ve bakmaya doyamadığınız gözler ile ceylanlara avda nasıl kıyılır bir türlü anlamazdım. Avcılar yakaladıkları, buğulu ve yaşlı ceylanların gözlerine bakıp hiç mi etkilenmezlerdi? Günümüzde, Tarım ışletmesi içerisinde koruma altına alınıp üremeleri sağlanarak doğal alanlara salınmaya başlanmışlardır.
1980’li yıllarda ilçe yönetimi haline getirilen Ceylanpınar’a; ıki Cırcıp arasındaki mezra yerleşimleri köy olarak bağlanmıştır. O yıllarda büyük çoğunluğu tarım işletmesinde çalışan, 3000 işçi ve ailelerinin oluşturduğu 25 Bin nüfusu ile Ceylanpınar, orta büyüklükteki bir şehir konumundadır. Alt yapı eksikliği ile kışın sokakları çamur deryası,yazın sıcağın ve tozun esiridir. Sıcak yaz gecelerinde serinlemek için yattığımız avludaki tahtlarda; gökyüzündeki Rusların, ABD’nin fırlattığı ilk uyduları izleyip, yıldızları sayarken; mayınlı sınır boylarından geçmeye çalışan, kaçakçı denilen, başkalarının eşyalarını taşıp,hayatını kazanmaya çalışan insanlara sıkılan kurşun seslerini (müsademe) zaman zaman gecenin karanlığını ve sessizliğini yırtarak patlayan mayınları kanıksayıp, ninni gibi dinleyerek uykuya dalardık. 50’li yıllarda geçişleri önlemek için, yerleştirilen mayınlar bugün, küreselleşen dünyada, ithalatın serbest bırakılması ile anlamsız hale gelerek sökülmeleri sorun haline gelmiş,geçmişte birçok insanın ölmesine ve sakat kalmasına neden olmuştu.
Bayındır ve düzenli çiftlik binalarının yanında,kerpiç,düz toprak damlı düzensiz altyapıdan yoksun geniş alanlara yayılan, kışın çamurlar içinde Ceylanpınar yerleşimi büyük ketlerin kenarlarında gelişen varoşları andırırdı. Bu çelişkili durumu çocukken bir türlü anlamlandıramaz; çaresiz, bu duruma alışkın ve kabullenen insanlar gibi olağan kabul ederdim.
Ceylanpınar’da; Türkiye’nin her yöresinden insanla karşılaşabilirsiniz. Büyük oranda Mardin, Urfa, Suruç, Gaziantep’den çiftlikte çalışmak için gelen nüfusun yanında 1950’li yıllarda Türkistan’dan, 1980’li yıllarda Afganistan’dan göç eden aileler vardır.Afgan kökenli nüfus Kepez eteklerindeki kurulan mahallede iskan edilmiştir.
Bu nedenlerden dolayı çok kültürlü (kozmopolit) toplum yapısı oluşmuştur. Toplum içinde güçlü durumda olmak, memleketçilik anlayışı temelinde guruplaşmalarla mümkün olur, güç dengeleri ve ittifaklar sonucu, çok çekişmeli belediye ve muhtarlık seçimleri yaşanırdı.
ılçe yönetiminin oluşumunun ardı sıra daha da büyüyen Ceylanpınar halkının geçim kaynağı; Tarım ışletmesinde işçi olarak çalışmaktır.Büyük oranda makineye dayalı üretimde çok sayıda işçiye de ihtiyaç duyulmaktadır. Geçmişte kadrolu çalışan 3000’ne yakın işçinin toplu görüşmeler sırasında yaptıkları grevlerin uzun sürmesi, ürünlerin ve hayvanların telef olmasına sebep olmaktaydı. Devlet son yıllarda özelleştirme kapsamında, ışletmedeki işleri, ihale yoluyla müteahhitlere vermekle, yükünü azaltmışsa da ihaleyi alan, parasal açıdan güçlü olmayan şirketler, az ücretle sigortasız işçi çalıştırarak daha fazla kazanmayı hedeflemektedirler. Osmanlılar’ da “ıltizam sistemi”ni andıran bu durum Sosyal Devlet ılkesini zedelemektedir.
ıki Cırcıp Arası Köylerde yaşayan köylüler, kendilerine dağıtılmış arazilerde tarım yaparken, Ceylanpınar’da yaşayan çoğu iç içe akraba olan nüfus uygunsuz koşullarda işçi müteahhitlerine çalışmaktadırlar. Geçen hafta 7 şubat 2007 Çarşamba günü müteahhidin işçilerini koyun sağmaya götüren kamyonun, Çırpı deresi (Habur ırmağının kolu) üzerinde devrilmesi ile meydana gelen; ihmal, bilgisizlik, cehalet, uyduruk ve koşullara uymayan köprünün yol açtığı kaza, ibret alınması gereken her zaman yaşadığımız trajedilerden biridir.
“Bir kaşık suda boğulmak” gibi ışin acınaklı komik yanı kazanın, karayolları üzerinde değil de bir küçücük dere üzerinde olmasıdır.Trafik polislerini denetim için derelere görevlendirsek bile akla gelmeyecek bir yöntemle trafik kazasını gerçekleştirebilecek kültürel yapıdayız Bu anlayışla: Bu olay ne ilk, ne de sondur. Acılarına katıldığım, çoğu akraba 10 ölü, geride gözü yaşlı bakıma muhtaç çocuklar ve insanlar…. “Yaralarının sarılacağı” sözleri ile, sel olayı sonrasında da ellere tutuşturulan sadaka babından yardım çekleri, sorumluları sorumluluktan kurtarıyor mu acaba ?
Ceylanpınar, Viranşehir ve Suriye’de kış ve ilkbahar yağışları Karacadağ’da eriyen kar suları ile yatağında sellenme türü su bulunduran, yazın vadilerinde bir damla su bulunmayan, küçük dere ve sulara genel olarak “Cırcıp” adı verilir. Karacadağ’ın eteklerinden başlayan derelerden ikisi; ovanın sularını toplayarak,Suriye’de Habur Irmağı ile birleşerek Fırat’a karışırlar.Kışın yağan yağmurlar, Karacadağ’dan eriyen kar suları ile beslenen cırcıp derelerinden Büyük Cırcıp vadisi derin taşlı ve koyaklıdır.Vadisinde daha uzun süre su bulundurduğu için bir çok yaban hayvanının yaşam alanıdır. Tilki,eskilerde kurt,ceylan,varan (Dev kertenkele; boyu bir metreyi geçen 3-4 kg ağırlığında saldırgan olmayan, yörede canavar olarak adlandırılan ülkemizde yaşam alanını kaybeden, şimdilerde ender olarak rastlanan acilen koruma altına almamız gereken türü), Oklu kirpi, (70’li yıllarda vadiyi gezerken rastlamıştım.şu an soyu tükenmiş olabilir) ender bulunan yılan türleri, kıkırlık, keklik yırtıcı kuşlardan, şahin ve dellüce atmaca, Habur’da; kunduz,(su iti) balık, karabatak, yaban ördeği ve toylar vadiyi yaşama alanı olarak kullanırlardı Küçük Cırcıp deresi vadisi yayvan ve derin değildir.Bu nedenle bir iki düzgün köprü dışında, kalan yerlerden rahatça geçilebilinir.
Uzun yıllar alt yapısız, uygun olmayan koşulların geçerli olduğu Ceylanpınar’da son dönemde belediye ve kaymakamlığın yatırım çabaları sonucu, olumsuz koşullarda düzenlemeler yapılarak yaşanılabilinir kentin koşulları az da olsa sağlanmıştır.
Doğum yerim Ceylanpınar’da: Babamın elini tutarak gittiğim istasyonda, Bağdat’a giden Toros Ekspresi’nin ışıklar saçarak önümüzden bir şahmaran gibi geçişini ağzından buhar soluyan canavarı andıran lokomotifleri, yüksek buğday silolarına çıkarak gözlediğim Suriye topraklarını, oyun alanımız haline getirdiğimiz sınır boyunu, demiryolunu, toprak renkli kıkırlık kuşlarını yakalamak için koşturduğum kırları, kıyılarında yüzdüğüm Habur Irmağını, Kepezin eteklerinde sökmeye çalıştığımız mantar, çiğdem ve kengerleri, harnup bitkisinin kekre meyvelerini duvara sürüp yediğim çocukluk yıllarımı, daha dün gibi anımsayıp…
Gençliğimin ilk yıllarında; öğretmenlik yaptığım Ceylanpınar Lisesi’nde geçen; özveriyle çalıştığım dört yılımı, öğretmen arkadaşları, birbirinden değerli, sevgili öğrencilerimi, inançla çalışıp, profesyonelce sergilediğimiz, ”Burgu” isimli tiyatroyu, onlarla yaşadığım anları ,anıları, yaşamımın en güzel dönemleri olarak anıp, mutluluğu tekrar tekrar yaşarken,
Ceylanpınar: En güzel yaşamı hak eden, yoksulluk ve eğitimsizlikten kurtulmuş, mutluluktan gözleri, ceylanlarınki gibi parlayan insanların beldesi olmalıdır.