Cüneyt Gökçe
31 Aralık 2015
yılı daha geride bırakmanın heyecanını yaşıyoruz. Sayılı ömür senelerimizden
birini daha geride bıraktık. Kesin akıbetimize biraz daha yaklaştık.
Gençlik
günlerimize biraz daha “elveda”; ihtiyarlık günlerine biraz daha “merhaba”
demenin zamanı gibi…
Siyah
saçlarımıza biraz daha akların düşmesi; mevcut akların biraz daha artması;
bazılarının dökülüp tarihe karışması…
Yılbaşı
bu, işte…
Yılbaşı…
Bir nevi muhasebe zamanı…
Başka
milletleri ve dinleri taklit edip peşlerine düşme ısrarında olanların; bu
ısrarın karşılığını bulacakları ayrı bir gerçek.
Zira
zarara kendi rızasıyla girenin lehinde düşünülmez.
Bu
tür taklitvari hareket ve yaklaşımlar konumuzun dışındadır.
Ancak
her şeye rağmen: Yılbaşı bir dönüm noktası…
Bu
yüzden, böylesi gecelerde daha çok sefahate düşme yerine; tam aksine düşünüp
tefekkür etmeye vakit ayırma durumunda olmamız gerekir.
Öyle
ya; -ikrar ya da inkâr edelim- bu hızlı gidişe “dur!” deme şansımız var mıdır?
Tefekkür
ve düşünme ile geçirilen dakikaların pişmanlığı neredeyse yok gibidir.
Kendilerini
başıboş görenlerin içerisinde bulundukları durum ise içler acısıdır.
Düşünmeyi
iptal etme adına eğlence ve sefahate yönelerek hem ekonomik anlamda zarar
etmekte hem de sıkıntılarına sıkıntı ilave etmek suretiyle şuur ve idrak
mahrumiyeti yaşamaktadırlar.
“Helal
dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir; harama girmeye lüzum yoktur.”
Kimilerine
göre “keyif” almanın yegâne şartı harama girmektir. Oysa helal alternatifler
harama göre çok daha fazladır. Sadece içilen şeyler bakımından olaya bakacak
olursak; içilebilen onca nimetler arasında haram olanların sayısı son derece
azdır.
Üstelik
hem haram, hem zararlı… Zaten haram edilen nesnelerin tamamında mutlaka
insanlığın hayrı ve iyiliği vardır. Yani bu yasak insanlığın faydasınadır.
Kullanılmasında
ise fert, toplum ve nesillerin zararı söz konusudur.
Şu
halde, yılbaşında şuurumuzu iptal etmek de elimizde; ihya etmek de…
İsteyen
yılbaşını vur patlasın, çal oynasın yaklaşımıyla değerlendirecek; her türlü
sefaleti yaşayıp kendisine, ailesine ve ülkesine zararlı bir tavır
sergileyecek; dileyen de yılbaşını bir muhasebe zemini kabul ederek, faydalı
hizmet ve işlere imza atacaktır.
Öyleyse
gelin hep birlikte bu geceyi muhasebe fırsatı olarak değerlendirelim; diyelim
ki:
2015 yılına son noktayı koyduğumuz bu günde bu
yılı nasıl geçirdik acaba?
Kaç
fakiri doyurduk, kaç yetimi okşadık; hangi eğitim hizmetine ne katkımız oldu.
Sonsuz
hayatı saadetli yakalama adına ibadet ve sorumluluklarınızda bir ihmalimiz oldu
mu acaba?
Havasını
teneffüs ettiğimiz bu topraklara karşı görev ve vazifelerimizin bilincinde
miyiz?
Ülke
kalkınması adına kaç projeye yön verdik?
Kısacası
bizden beklenen beklentilerin yüzde kaçına cevap verebildik?
Dahası
2016 için neler düşünüyoruz?
2015’te
yapamadıklarımızın bir envanterini yaparak telafi cihetine gidiyor muyuz?
Ailemiz
ve çoluk-çocuğumuz için neler planladık bu yıl?
Unutmayalım
ki, söz konusu ettiğimiz şey, yegâne yedeksiz sermaye olan ömürdür, zamandır,
vakittir.
Öyleyse
vaktimizin kıymetini bilelim; değerini bilmeyen ve dolayısıyla hasar ve ziyan
içerisinde olan kimselerden olmayalım.
Son
sözümüz Bediüzzaman’dan olsun; O, ne güzel söylüyor:
“Ahirette
seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde fani dünyada bıraktığın eserlere
de kıymet verme!”
2016
yılının, tüm insanlık için huzur, barış ve esenlik vesilesi olmasını
diliyorum.