Mahmut Çepoğlu
7 Şubat 2007
Başlığa bakıp benim bir çay toptancısı veya çay üreticisi olduğumu sanmayın. Gazetelerin birinde rastladığım, Çay Sanayicisi ış Adamları Derneği (ÇAYSıAD) Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi Üstün’ün beyanatını görünce bir yazı yazma gereği duydum. Çayın ilimizde ki geçmişi ve yerli malı çayın, Doğu ve Güneydoğu illerinde hatta batıda bile yer yer kullanılmaması bir sektör olan çay üreticilerini zor duruma sokmaktadır. Başkan Rahmi Üstün bey, güzel bir düşüncenin ürünü olarak bir öneride bulunuyor. Kim dinler kim dinlemez o anlayışa kalmış. “Karadeniz sivri zekası” deyip alay konusu mu ederler, ben onu bilmem ama önerdiği savın ağız tadımızda etkili olacağına inanıyorum. Çayın membaı olan Karadeniz Bölgesinde üretilen yerli çayın, doğu ve güney doğuda her aileye ulaşabilecek şekilde bedava dağıtılmasını öneriyor. Sebebi yeterince yerli çayın tüketilmediği “kaçak çay” adı verilen ithal çayın karşısında doğu ve güneydoğu illerin de yenik düştüğünü, yerli çayın halkla buluşturulmasını istiyor. Bu çayında tanınması ve bilinmesi için ilköğretim okullarında başlatılmak üzere ayda bir kg çayın bedava dağıtılmasını öneriyor. Sebebi Karadaniz’in o zorlu dağlarında zor koşullarda ekilen biçilen, işlenen ve piyasaya sürülen çayın değer bulması talebidir. Ülkemizin etrafındaki Suriye, Irak ve ıran olmak üzere komşu devletlerden yıllardır çay kaçakçılığı yapılarak ülkemize gayri meşru yollardan çay getirilmektedir. Bizde bu çayı içe içe alıştık. Kokusu tadı bize zevk veriyor. şimdi ise bu kaçak çay konteynırlarla ithal edilmeye başlandı. Yıllarca bu kaçak çayın nice insanların ölümüne sebep olduğunu bilmeyen yok. Mayın tarlaları insan bedeniyle doldu. Sakat kalan, vurulan nice insan bilirim. Her şeyden önce bu ithal çaya “kaçak çay” denmesini etik bulmuyorum. O yiğit, delikanlı, çocuklarının nafakası uğruna toprağa gömdüğümüz o namuslu insanlara hakaret olur. Artık “kaçak çay” teriminin “ithal çay” ile değiştirilmesi hayatın realitesi. Çaykur’un her gün reklamını izliyorum. Oysa ithal çayın reklama ihtiyacı yok. Biraz da kalite konuşur. Bunun yanında damak tadı da önemli. Sen boyanmış samanı insanların önüne sürersen olacağı budur. Yılda yaklaşık 40 bin ton çayın ithal edildiği belirtilmekte. Oysa ülkemizde yılda 220 bin ton çay üretilmekte. Ne zaman ki “yerli malı halkın malı herkes bunu kullanmalı “ sözünü unuttuk yerli üreticiler de mallarını ürettiklerini sokağa döküp, hükümetin fiyat tespitlerini protesto etmeye neden oldular. Çay haralarını yaktılar. Yerli çay nasıl piyasaya girecek? Sorusu için önerilen bir çok tez var. Bunlardan birisi bir-iki yıl çayın doğu ve güneydoğu illerinde bedava dağıtılarak, damak zevkinin kırılmasını başarmak. Yeni damak tadının kaliteli çayla kazandırılması. ıthal çaydaki çayın kokusunu, tadını, kıvamını aşmazsa bile aynı özelliklere mahsus çay kalitesi verilmesi. Zaten halkımız arasında yaygın bir ata sözü var. Bu çay dağıtımı için çok uygun. “Beleş katran baldan tatlıdır” bu da gösteriyor ki, çayın piyasayı kolayca girebileceği yöndedir. Devletin Çaykur’dan çay alarak bedava dağıtması kadar normal bir şey yoktur. Yılda yirmi ton çay dış ülkelere yapılan yardımın kaçta kaçıdır. Yada yolsuzluk, hortumlama için ödenen paraların bir parçası etmez. Hani deriz ya “deve de kulak” biraz da destekleme ile kıyaslarsak ne olur. Tüm bunlardan sonra devletin şefkati anlaşılacak, üstelik üreticiler için bir teşvik bir prim olacak. Çay ekonomisinin güçlenmesi, yerli çayın tüketilmesi hiçbir müeyyideye gerek kalmadın ithal çay kendiliğinden duracak. Pazar bulamayan ithalatçı çayı niçin getirsin. Belki ithal çay hepten kesilmeyecek ama yerli çayın piyasada tanınmasını, bilinmesini, içilmesini sağlayabilmek bile yeterli. Hepimizin duyduğu kıssadan hisse; bu konuya denk düştüğü için yazdım. Adamın biri sahilde yürürken denizden karaya vurmuş deniz yıldızlarını görür, başlar bunları birer birer denize atmaya. Orada bulunan bir başka kişi, deniz yıldızının karaya vurduktan sonra yaşamayacağını söylemesine rağmen, adam yaptığı işe devam eder. Söylediği söz şudur. “Biri kurtulursa yeterli” demesi, azmin ve mücadelenin zaferidir. Bunu hayatın her alanında yaymak gerektiğine inanıyorum.