Ali H. Demir
6 Kasım 2007
2004-2005 eğitim öğretim yılından itibaren uygulamaya konulan ilköğretim programları eğitim öğretim faaliyetlerini kökten değiştirme iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Programın getirdiği yeniliklere bakılınca bu iddianın büyük oranda haklılık payının olduğu söylenebilir. Bu yazıda yeni ilköğretim programlarına yönelik tanıtıcı anlamda bir değerlendirme yapılmaya çalışılacaktır.
Yeni öğretim programlarında, öğretmene “öğretici” yerine “ortam düzenleyici”, “yönlendirici” ve kolaylaştırıcı” roller yüklenmektedir. Öğretmenin temel rolü öğrenme öğretme ortamını düzenlemek, etkinlikler konusunda öğrencilere rehberlik yapmaktır. Öğretmene rehberliğin yanı sıra işbirliği sağlayıcı, yardımcı, kolaylaştırıcı, kendini geliştirici, planlayıcı, yönlendirici, bireysel farklılıkları dikkate alıcı, sağlık ve güvenliği sağlayıcı roller verilmiştir. Bu yönüyle öğretmenlerin görev ve sorumluluklarının önceki programlarda belirlenenlere göre daha fazla arttığı görülmektedir. Öncelikle öğretmenler eğitim öğretim sürecinin başından sonuna kadar sınıfta etkin olmak zorundadır. Ancak öğretmenin etkinliği öğrencilere her şeyi yaptırma yönünde bir inisiyatif kullanma değil tersine öğrencileri aktif hale getirici, onları bireysel ve grup çalışmalarına yöneltici bir rehber işlevini görme şeklinde olması gerekmektedir.
Yeni programlarda öğrenme-öğretme süreçleri ve öğretmenin rolü önceki programlara göre daha ayrıntılı bir biçimde ele alınmıştır. Bilgi ve becerilerin edinimi ile ilgili uygulama sürecine dönük öneriler yapılmış ve “Etkinlik Örnekleri” verilmiştir. Ancak etkinliklerin örnek niteliğinde olduğu ve uygulamada bireysel farklılıklar ve çevresel koşullar dikkate alınarak esnek olmanın gereği üzerinde durulmuştur. Yeni programlar sınıf içi eğitim öğretim çalışmalarını etkinlik tabanlı öğrenme modeline göre düzenlenmesini istemekte dolayısıyla öğretmenin öğrencilere konuları anlattığı, okuttuğu, sorular sorduğu öğretmenin aktif-verici öğrencinin pasif-alıcı konumda olduğu bir işleniş şeklinden öğrencilerin drama, rol oynama, grup çalışmaları gibi değişik yöntem ve teknikler kullanılarak etkinlik yapmalarının, bu etkinlikler aracılığıyla bilgi, beceri, değer, duygu edinmelerinin sağlanmasını hedefleyen bir işleniş şekline geçilmesi gerekmektedir.
Önceki programlarda “ amaç”, “hedef” ve “hedef davranışlardan” bahsedilirken yeni programda bu terminoloji terk edilerek yerine “kazanım” ifadesi kullanılmıştır. Bununla yapılmak istenen öğrencilerin sadece bilgi kazanarak bunu davranış haline getirmeleri yerine bilgiyi, davranışı, beceriyi, duyguları, sosyal ilişkileri ve daha diğer pek çok kişisel, toplumsal niteliğin öğrencilere verilmesi hedeflenmektedir. Kazanım kavramıyla aslında eski sistem tamamen atılmış, değiştirilmiş değildir. Tersine kazanımla eski programlardaki var olan davranışlar da içeriğe dahil edilmiş bunun yanında bireysel ve sosyal diğer niteliklerde eğitim öğretim sürecine dahil edilmeye çalışılmıştır. Bu da bir nebze de olsa ezberci eğitim anlayışını kaldırmayı hedeflemektedir.
Yeni programların beceriler ve diğer disiplinler yanında ara disiplinlere de ağırlık verdiği görülmektedir. Genel beceriler olarak eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme, iletişim, problem çözme, araştırma, karar verme, bilgi teknolojilerini kullanma, girişimci olma, kişisel ve sosyal değerlere önem verme şeklinde sıralanırken edinilen bilgilerin hangi alanlara transfer edileceği, hangi alanlarla ilişki kurulacağı hususlarında öğretmenlere açık mesajlar vermektedir. Bu yönüyle bakıldığında öğretmenler sınıflarda etkinlikler aracılığıyla bilgi, görgü, davranışları kazandırmaya çalışırken öğrencilerin kazanacağı becerilere, ilişki kurulacak yan alanlara da dikkat etmesi gerekmektedir. Dolayısıyla öğretmen derse gelirken bu konularda daha fazla hazırlık yaparak gelmek zorunda kalacaktır. Sınıfta yapacağı etkinliği düşünürken soracağı soruları, vereceği örnekleri önceden düşünmesi, hangi becerilere yoğunlaşacağını düşünerek sınıfta bulunması gerekmektedir.
Yeni programlarda eskiye oranla öğrenme-öğretme sürecinde daha fazla somut araç-gereç kullanımının özendirildiği ve bununla ilgili daha somut örneklerin verildiği görülmektedir. Her etkinliğe yönelik açıklamalar yapılırken kullanılacak araç gereç, sınıfa getirilecek materyaller konusunda öğretmene yol göstermektedir.
Öğrencilerin araştırma, sorgulama, problem çözme ve karar verme süreçlerine katılmasını sağlayacak etkinliklerin kullanılması önerilmektedir. Ayrıca “yaparak-düşünerek” öğrenme etkinliklerinin önemli olduğu vurgulanmakta ve iş birlikli öğrenme stratejilerinin gerektiği ölçüde kullanılması gerekmektedir. Etkinliklerin geliştirilmesinde zaman zaman Çoklu Zekâ kuramından yararlanıldığı görülmektedir. Çoklu zeka kuramı ile her öğrencinin öğrenme stilini dikkate alan öğrenme etkinliklerinin öğretmen tarafından düzenlenmesi istenmekte, bir bakıma bireysel ayrılıklar üzerinde yoğunlaşılması konusunda öğretmene ek görevler getirmektedir. Öğretmenin bunları yapabilmesi için öncelikle öğrencilerini kişilik olarak, sosyal olarak, duygusal olarak ve öğrenmeye etki eden diğer yönlerden tanıması gerekmektedir. Bu ise öğretmen, öğrenci ve aile etkileşimini daha önemli hale getirmektedir.
Yeni programlarda, ölçme ve değerlendirme sadece öğrenmenin sonucunu yani ürünü değil, öğrenmenin başından itibaren gidişatını, sürecini de değerlendirmeye dönük ele alınmıştır. Hem öğrencinin kendini değerlendirmesi için hem de öğretmenin öğrenciyi değerlendirmesi için değişik ölçme aracı örneklerine yer verilmiştir. Bu açıdan önceki programlarda sadece geleneksel ölçme ve değerlendirme yöntemlerinin örneklendirildiği düşünülürse çeşitliliğin arttığı söylenebilir. Öğretmenin öğrencilerin davranışlarındaki gelişmeleri gözlem yoluyla izlemesi, kazanılan bilgilerin öz değerlendirme, gözlem, öğrenci ürün dosyası, performans değerlendirme, proje, sözlü, açık uçlu ya da çoktan seçmeli sorular ve öğrenci davranışları gözlem formu gibi çeşitli teknikler ve ölçme araçları ile ölçülmesi istenmektedir. Programların getirdiği alternatif ölçme araçlarının süreci değerlendirmede yararlı olacağı açıktır. Ancak bunların uygulanması, değerlendirilmesi, sonuçlarının yeniden ele alınarak gözden geçirilmesi, eksikliklerin giderilmesi konusunda öğretmenlerin, yöneticilerin ve ailelerin birlikte koordineli bir şekilde çalışmaları gerekmektedir. Bu koordinasyonda işin büyük çoğunluğu öğretmene düşmektedir.
Yeni programlarda öğrenciye, dinleyen, alıştırma yapan ve sorulara cevap veren bir rol yerine, sorular soran, problem kuran, problem çözen, tıpkı bir bilim insanı gibi gerekensinim duyulan bilgiyi ortaya çıkarmaya ve değerlendirmeye yönelik faaliyetlere girişen, etkinlikler yoluyla kendi bilişsel yapısını oluşturan aktif bir rol verilmektedir. Programlarda öğrencinin aktif ve bilgiyi yapılandırmacı rolü üzerinde altı çizilerek durulmaktadır. Öğrenci, bilgiye nasıl ulaşması gerektiğini bilen, bilgiye ulaşarak bunu zihninde yeniden yapılandıran, sonunda da yeni bilgi üretebilen bireydir. Bireyler yeni programla birlikte öğrenmede sorumluluk taşıyan kişiler olarak algılanmakta ve öğrenme öğretme sürecine öğretmenle birlikte etkin katılımda bulunmaları istenmektedir. Tüm programlarda incelenen kazanımlara bakıldığında öğretmen merkezli olmaktan öğrenci merkezli olmaya, düz anlatımdan farklı tekniklere yönelme hedeflenmiştir.
Program sadece kağıt üstünde bir belge değil, yaşayan ve bireysel, yerel, çevresel ihtiyaçlara cevap veren etkileşimli bir program olarak düşünülmekte dolayısıyla kılavuz kitaplarla verilmiş örnek etkinliklerin öğretmenleri bağlayıcı düzenlemeler olmaktan çok örnek niteliğini taşıdığı dolayısıyla öğretmenlerin öğrenci seviyesi, okulun içinde bulunduğu çevre şartları ve eldeki araç gereç imkanları dikkate alınarak etkinliklerin yeniden düzenlenebileceği söylenmektedir. Bu yönüyle esnek bir program özelliği taşıdığı söylenebilir. Ancak anılan uyarlama çalışmasının yapılabilmesi programın uygulama sürecinin çok iyi planlanmasını ve izlenmesini gerektirmektedir. Bu konuda da yine yönetici, öğretmen, aile ve denetim elemanlarına büyük iş düşmektedir.
Yeni programlarla getirilen yeniliklerden bir kısmına yazının sınırları içinde yer verilmeye çalışılmıştır. Elbette programlarla ilgili yenilikler sadece bu yazıyla sınırlı değildir. Bu yazıda yeni programlara yönelik genel değerlendirmeler yapılmaya çalışılmıştır. Her dersin kendine özgü özel yenilikleri de söz konusudur ve bunlar genel programın mantığına uygun olarak şekillendirilmektedir. Programlara dair kapsamlı değişiklikler eğitim sistemi içinde değişim rüzgarının başladığına dair bir işaret olarak algılanabilir. Ancak programlara dair yapılmaya çalışılan yenilikler bu düzeyde kalırsa bunların eğitim sistemine etkisi çok çok sınırlı olur. Bu sınırlı etki olumsuz sonuçlar bile doğurabilir. Bu nedenle sistemi yapılandırma ve işletme yetkisini elinde bulunduran kişilerin programlarda ortaya koymaya çalıştıkları değişimi diğer alanlardaki değişim çalışmalarıyla desteklemesi gerekir. Personelin nitelik ve niceliğinin geliştirilmesi, çeşitlendirilmesi, bakanlığın merkez ve taşra teşkilatlarının yapılanması ve çalışma sistemi, yönetici seçme ve değerlendirme, öğrencilerin her yönden tanınması, geliştirilmesi, yönlendirilmesi, okulların fiziki mekan olanaklarının iyileştirilmesi, personel ödüllendirme sisteminin ve hizmet içi eğitim sisteminin daha etkin hale getirilmesi gibi hemen akla gelen alanlarda ortaya konulması gereken değişim iradesinin bir an önce devreye sokulması gerekmektedir.