Mehmet Göncü
7 Eylül 2011
Sevgili okuyucularım, gerçekten insan olarak irfana ve tekâmüle giden yol iyi ahlaklı ve edepli olmaktan geçer. İyi bir ilim ve hüner ancak güzel bir ahlakla taçlanır ve şereflenir. Hangi meslek ve mevkide olursa olsun bir kimse güzel ahlak sahibi değilse, halk içinde sevilmez ve itibar görmez.
Bakınız yüce peygamberimiz Hazreti Muhammet (SA), “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” diyor.
Hakikaten bizim çağlarda, yani bundan 60-70 yıl önce bir kişinin iyi olarak tanınması için ilk önce o kişinin hüsnü ahlak sahibi biri olup olmadığına bakılırdı. Öbür vasıflar sonra gelirdi.
Bu durumu teyit etmek amacıyla Yunus Emre’nin bu konuda söylediği şu latif söz ne kadar güzel ve anlamlıdır.
“ÖĞRENMEK İSTEDİM, EYLEDİM İLMİ TALEP,
HER HÜNER MAKBULUMDUR AMA İLLA EDEP, İLLA EDEP”
Keza, büyük bir şair ve devlet adamı olan Ziya Gökalp de, ahlakla ilgili yazdığı bir şiirinde şöyle söylemektedir:
Ahlak yolu pek dardır,
Tetik bas, önü yardır.
Sakın hakkım var deme
Hak yok, vazife vardır!
Var demezdim bu dünyanın ötesi,
Gelmeseydi vazifenin gür sesi,
Bu ses mutlak maveradan geliyor,
Hak neredeyse ta oradan geliyor.
Kıymetli okuyucularım, güzel ahlakla ilgili bu açıklamalardan sonra gelelim yazımın konu başlığına.
Ne acıdır ki eski nesile kıyasla yeni nesil açısından bir insani ve ahlaki erozyon olduğu maalesef bariz bir şekilde görünüyor.
Bana göre, bu durum Batı dünyasının teknolojisinden ziyade, bizim gelenek ve göreneklerimize uymayan ahlaki davranışlarını çok boyutlu iletişim araçları ile almamızdan kaynaklanıyor.
İnsan tür olarak etki yani tesir altında kalan bir canlıdır. Bu nedenle bazı gençler bu yayınların etkisinde fazla kalıyor.
Örneğin geçen gün ilimiz Urfa’da Belediyemizin Divanyolu caddesi üzerine koyduğu bankların birinde dinlenmek için oturuyordum. Aynı banka 14-15 yaşlarında iki genç gelip oturdu. Ayaklarını edepsiz bir şekilde kaldırıma doğru uzattılar. Kendi aralarında ama gelip geçenlerin duyacağı bir şekilde küfürlü sözlerle şakalaşmaya başladılar. Ellerindeki şişe kapaklarını ve balonları patlatmaya başladılar. Kendilerini uyardım. Yüzüme gülüp, garip garip bakıp; ‘İhtiyar sen nasihatini kendine sakla’ dediler.
“Yaptığınız ayıptır, gelen geçeni niçin rahatsız ediyorsunuz? Size aileniz böyle mi terbiye verdi, okula gitmiyor musunuz?” dedimse de onlar yine halkı rahatsız eden davranışlarına ve birbirlerine şaka olsun diye yüksek sesle sövmeye başladı.
Mecbur kaldım, oturduğum banktan kalkıp, Haşimiye meydanına kadar yürüdüm ve gerçekten bazı aile terbiyesi almamış yeni nesil adına da çok üzüldüm.
Neyse ki bu tür terbiyesizler henüz azınlıktadır.
Bu nedenle diyorum ki, yeni nesli güzel ahlaklı yetiştirmek için din adamlarımıza, öğretmenlerimize ve bu konuda duyarlı ailelere bir çok görev düşüyor.
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileği ile kalın sağlıcakla…