Mahmut Çepoğlu
28 Eylül 2007
Yazı yazmak başlı başına bir sanattır. “Sanatsız bir toplumun yaşam damarlarından biri kopmuştur”; özlü sözü, hangi sanat dalı olursa olsun uğraşmak ve geliştirme gerektiğinin ifadesidir. Onun için güzel sanatların hangi dalı olursa olsun geliştirmek için olumlu uğraş içende olmak gerek.
Gazete köşelerinde yazı yazmak bir sanat olduğu gibi güzel yazı yazanlara da “hattat” denilmektedir. Çok iyi yazan olduğu gibi çok iyi konuşanlarda var. Bunlara da “hatip” denildiğini hepimiz biliyoruz.
Kimi insanlar var ki çok iyi yazı yazar. Yazının tadına doyamazsın, taşıdığı anlam ve içerik olarak insana haz verir. Ama konuştuğunda yazısından eser bulamazsın. Kimi insanlar var ki çok iyi konuşur. Yazı yazmaya gelince konuşmasının yazıyla bağdaşmadığını göreceksiniz. Yetenek, beceri ve maharet meselesi…
şaşırmamak elde değil. Çoğu şair ve yazarların ezberinde kendi yazı ve şiirleri çok azdır. Ancak bir çok insanın hafızasında nice şairin dilinden düşürmedikleri dizeleri vardır. Hatta ümmi dediğimiz okuma yazması olmayan, ancak duyarak belleğine kaydeden nice insan tanırım.
Bir de el yazısıyla kişiliği araştıran “grafoloji” diye bir bilim dalı mevcut. El yazmaları analiz ettirilerek insanın ruh yapısını, kişiliğini, gizli kalmış yanlarını gözlemleriyle ortaya çıkarabilmekte. Grafoloji; Yunanca bir kelime yazıbilim anlamını taşımakta.
Ben ne hattat ne de hatipler üzerinde durmak istiyorum. Ayrıca grafoloji de benim ilgi alanıma girmiyor. Benim konum köşe yazarları. Bu sanat dalını en iyi şekilde nasıl kullanmalı düşüncesinde yatmakta. Her köşe yazısında, yazarın düşüncesi, olaylara bakışı ve yaşam biçimi ister istemez yansır. Genelleme yaparsak yerel ve ulusal anlamda her gazetenin kendine has bir çizgisi var. Etnik köken, dinsel inanç, siyasi düşünce bağlamında…
Son günlerde ilimizde yerel gazete bolluğu yaşanıyor. Renklilik, çeşitlilik, güzellikler bahara mahsus. Onun için bahar mevsimini çok seviyoruz. Ancak güzellikler içinde biz mutlu yaşamak isterken; ister istemez hüsrana uğradığımız da çok olmuştur.
Kanserojen madde içerdiği söylenen gazete kağıtlarının bu kadar ıslak elden ele geçmesi yanında bir de gazetelerde ne anlatmak istediği belli olmayan yanlış yunluş haberler… Sözüm ona kendini ifade etmekten aciz nice yazar ve yazıları görünce ister istemez insan üzülüyor. Sırf benim ismim olsun veya benimde gazetede bir resmim çıksın düşüncesiyle bu memlekete hizmet olmaz. Hattatların yazdığı bir yazı var, bir gün hat sanatı sergisini gezerken bana okudular. “Edep yahu “
Gazete sayfalarını doldurmak kadar kolay bir şey yok. ınternet bunun en kolay yolu. Ancak kentimizin bu kadar sorunu varken, gazete sayfalarını gereksiz şeylerle doldurulmasına ben şahsen üzülüyorum. Toplumsal gelişmeyi sağlama açısından iletişim alanında aydınlara hayli görev düşmektedir. Değişen toplumun dinamizmini yakalama anlamında çaba sarf etmek gerekir. ıletişimin, haberleşmenin bunca kolaylaştığı bir dönemde sesimizi duyuramamanın üzüntüsü içinde olmamız gerçekten acı verici….
Geçen gün okuduğum bir yazıda hiçbir noktalama işaret yoktu. Paragraf ve satır başlarına uyma, büyük harf kuralı, aklınıza ne geliyorsa… Zaten bizim gazetelerin durumu malum, redekte edecek kimse yok. Hadi çık şimdi işin içinden. Yazı çok güzel olabilir ama, noktalama işaretleri olmadığı için çıplak bir insana benzetsek yeridir. Gerçi noktalama işaretleri için araçtır denilirse de amacımızı bu işaretlerle ifade edebiliyoruz.
Memleketin aydını bu işe el atmalı. Yazı yazmalı. Olanakları dahilinde herkes yerel gazeteleri okumalı ve onları sahiplenmeli… Bunun bir vatan borcu olduğu, insanlığa ve Urfa’ya hizmet anlamında katkı sunduğunu bilmeli. Olayları tahlil etme, bilgi ve belgeleri sunma anlamında sessiz kalmanın bindiğimiz dalı kesmekten başka bir şey olmadığını bilmekte yarar var.
Yazı, yazar dedim de “dağdakiler gelir bağdakini kovalar” diye bir söz var. Oysa ben yeni jenerasyonları yazılarını okur kalem ve beyinlerini takdir ederim. Dejenerasyona uğramamış edep, ör ve adetlerimiz gereği uzun yıllar uğraş vermiş yazılara ter dökmüş, emek vermiş insanların saygıyla karşılanması ve onların deneyimlerinden faydalanması gerektiğine inanıyorum. Lakin bazı gençlerin onlara tahammülleri olmadığının kanaatine vakıf oldum. Yine de herkes kendi bildiği gibi yoğurt yer.