Ömer Elçi
15 Ocak 2007
Yazarsanız ve hele ki bazılarının bam teline basmışsanız, ombudsmandlarınız çoğalır. “Yazar değilim” cümlesini zaman dilimlerinde kullanmama rağmen , yazan olmadığımı: yazar olduğumu okuyucularım ve varlığımdaki ikinci ben sürekli söylüyor… Yazılarımı köşemde okuyucu olarak okurken, paylaşmaya çalıştığım olguyu onlarca: yüzlerce farklı açıdan da paylaşabileceğimi görürüm… Her yazımın güzel olmadığını ve okuyucu doyuramadığını en iyi ben bilirim… şanlıurfa’nın açmazlarını, açılımlara kapalılığını az çok bildiğimden düşüncelerimi frenlememe ve kalemin titrekliğine kızgınlığımı yine benden daha iyi bilen olmaz… Yazımdaki güzelliği düşünmezken,süslü kelimeleri,cümlecikleri kullanmayı da çoğu zaman yersiz bulur:içimden geldiği gibi yazar, yazıyı akışkanlığına bırakırım… Okuyucularımın paylaşımdaki yanlışlarımı anımsatmasından,eleştirilmekten korkmam ve öz eleştirimi yapmaktansa hiçbir zaman çekinmem… * * * Türkiye genelinde devlet işini yürütmek içim seçilen hükümetler, il temsilcisi milletvekilleri, yerel yönetimler, kurum amirleri, kurumlar, siyasiler, şahıslar vb eleştirilmeyi sevmez. ınsanlarımız sürekli olarak alkışlanmak, övülmek, pohpohlanmak isterken eleştirilmeyi sevmez….. Yazarsanız, yazmak zorundasınız… Yanlışları ve doğruları toplumsal yaşamın daha sağlıklı yaşanması açısından yazmak, kamuoyu ile paylaşmak asli sorumluluğunuz olur… Gün olur bir yazınızla Kemalistsinizdir…. Gün geçer paylaşımlarınızla komünist-leşirsiniz… Günler içinde irdelediklerinizle bazen şeriatçısınızdır… Günlerdeki paylaşımlarınızı faşistlik, devrimcilik, ırkçılık, laikçilik, hümanistlik, feministlik, çevrecilik, jurnalcilik, mezhepçilik, köylülük, ulusalcılık, dinsizlik, provokatörlük, hayvan severlilik, yalakalık ve daha nice değerlendirmelerle okuyucular değerlendirebilir… Gün olur alkışlanırsınız, gün olur yuhalanırsınız, küfür veya tehdit alabilirsiniz… Yazarsanız, yazdıklarınızın artı ve eksilerine katlanmak, bumerangı kabul etmek zorundasınız. Yazarsanız yaşam,ülke gerçeklerini yazmak zorundasınızdır… *** “Bir düşünce ekersin, eylem biçersin. Bir eylem ekersin, alışkanlık biçersin. Bir alışkanlık ekersin, karakter biçersin. Bir karakter ekersin, kaderini biçersin.” “Koza için hayatın sonu olarak görünen şeyi, ustalar kelebek olarak görür.“ “Kaderini ancak sen keşfedebilirsin, senin için hazırlanmış yolu ancak sen bilebilirsin. Orası kalbinin seni davet ettiği yoldur. Nasıl ki koza kelebeği bilmez, halbuki kaderidir onun kelebek olmak. Ancak cesur olursa, cesaret ederse bir yumağın içinde sıkışmış kalmışlıktan, kabuğunu kırarak gökyüzüne, özgürlüğe kanat çırpar. ışte insanoğlunun hikâyesi de budur. Asla kaderini baştan bilmez ve eğer geçilmemiş yollardan geçmez, açılmamış kapıları açmazsa, sonunda bir anlamda açılmadan iade olacaktır.” “Hayatın iniş ve çıkışları vardır. Çoğumuz bu oyuna kapılır gideriz. ışler yolundayken kendimizi mutlu hissederiz, bozulunca üzülürüz. Yaşama bu tür bir yaklaşım güçsüz bir yaşama biçimidir” “ şu anda bir yönde gidiyorsun, bir sonraki anda başka bir yöne. Oyunu oynamanın çok daha bilgece yolu tüm yargılardan kurtulmaktır” “’Kusurlu oluşumuz hayatımıza anlam katar.” Robin Sharma’nın bir yapıtındaki bölümleri ileten saygıdeğer ve güzel insana okuyucularım adına teşekkür ederim. *** Yazarlar,paylaşımlarıyla düşünce eker, eylem biçerler… ısmet ınönü’nün “Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur “ sözü bir başka güzeldir ve anlamlıdır …