Konuk Yazar
18 Mart 2017
Dr.Hüsnü Uçar
istiyorum.
Tıp fakültesinde öğrenciydim ve nöroloji stajı yapıyordum.
Muayene etmem için bana 18 yaşında bir köylü kızını
verdiler.
Beyninde tümör varmış.
Bu tümör nedeniyle gözleri görmüyor ve konuşulanları
duymuyordu. Ancak harfleri tek tek avucuna yazdığınızda yanıt verebiliyordu.
Hastanın durumundan çok etkilenmiştim.
Kendimi onun yerine koymaya çalıştım. “Aynı durumda ben
olsam” diye düşündüm ve anında “asla yaşayamam” sonucuna
ulaştım. Ancak bu arada o hasta kızın “yaşamak istiyorum, hayat çok
güzel” sözleri üzerine çarpıldım. O kadar kötü bir durumda ama yaşamı
güzel buluyor ve yaşamak istiyordu. Demek ki empati kapamamıştım.
Diğer yandan günümüzde o kadar çok yaşam bıkkını veya yaşam
yorgunu insan var ki insan düşünmeden duramıyor.
Neden insanlar yaşamı mutlu bir şekilde yaşayamıyor. Dr.
Ayla Yörüken’in sözleri ile devam edersek insanları mutlu olmaktan alıkoyan şey
ne?
Kendi hayatlarını içlerinden geldiği gibi verimli bir
şekilde yaşamalarına engel olan şey ne? Hangi bilinmez kuvvet onları
“kendi yollarına dikilen bir engel” haline getirebiliyor?
SEBEBİ BİLGİSİZLİK
Bu ve benzeri soruların cevaplarını araştırdığımız zaman
bütün bu mutsuz yaşama biçimlerinde ortak olan temel özelliğin bilgisizlik
olduğunu görüyoruz. Bilgisizlik derken lise, üniversite bitirememe ile
anlaşılan bilgisizlikten söz etmiyoruz.
Yaşamında mutsuz olan kişilerin çoğu belli bir eğitim ve
öğrenim görmüş kişilerdir.
Bu mutsuz kişiler çok şey bilirler, bilebilirler ama nasıl
yaşayacaklarını, nasıl mutlu olacaklarını bilmiyorlar. Bize bir defa için
verilmiş olan bu hayatın bir anının bile ziyan edilmeyecek kadar kısa olduğunu;
bu hayatı hem kendimiz hem de çevremizdekiler için en verimli bir şekilde
kullanmamız gerektiğini; başka insanlar ile güzel ilişkiler kurmamız
gerektiğini; hayatın tadını çıkara çıkara yaşamak gerektiğini maalesef
bilmiyorlar.
EĞER BİLSELERDİ homurdana homurdana, söylene söylene,
sızlana sızlana, ona buna kızarak, gücenerek, onu bunu inciterek, kırarak,
darıltarak yaşamazlardı.
EĞER BİLSELERDİ gece bir parça uykusuz kaldıkları için güzel
bir sabahı kendilerine de başkalarına da zehir etmezlerdi.
EĞER BİLSELERDİ biraz başları ağrıyor diye etrafı kırıp
geçirmez, kahvaltı sofrasında bütün şikayetlerini ard arda sıralamazlardı.
EĞER BİLSELERDİ ufak tefek şeyleri kendilerine dert etmez,
güzelim hayatı kendileri için de çekilmez hale getirmezlerdi.
Ne yazık ki insanlar bir kaza sonucu ayağını kaybedince
yürümenin ne kadar değerli olduğunu anlayabiliyorlar. Akciğerinde ortaya çıkan
bir sorundan sonra nefes almanın ne kadar zevkli olduğunu görebiliyorlar.
Veya diyaliz hastası olduktan sonra işemenin ne kadar zevkli
olduğunu görebiliyorlar.
Aslında yaşamanın ne kadar güzel bir şey olduğunu illa da
ciddi bir sağlık sorunu olunca mı kavrayabileceğiz.
Oysa yaşamı görmek ve hissedebilmek hiç de zor değil. Ağacın
yeşilini ve denizin maviliğini görebilmek veya kuşların ötüşünü hissedebilmek
elbette çok kolay. Gerekli olan tek şey yaşamı sevmeyi istemek.