İbrahim Halil Okuyan
7 Kasım 2006
Devletin, yüklendiği çeşitli görevleri yürütebilmesi için kişi ve kuruluşlardan yasal ölçüler dahilinde topladığı paraya vergi deniliyor. Bunun doğrudan doğruya veya dolaylı şekilde alınan çeşitleri var. Mükelleflerin vergilerini muntazaman ödemeleri için birinci şart adaletli olmasıdır. Aksi takdirde gönülsüz ödemeler ortaya çıkar. Daha ilerisinde hileli yollara başvurma, vergi kaçırma gibi yollara başvurulur ki, bu da hem devlet için, hem halk için iyi olmuyor. Kayb’eden kim olursa olsun zararı devletin yapacağı işlere çıkıyor. Dolayısıyla kayb’eden yine Millet oluyor. Bu gibi hallere meydan verilmemesi, vergi kaçaklarının önlenmesi için vergilerin adaletli olması şarttır. Tesbit edilen vergi az gibi görünse de kaçak yollara başvurulmayacağı için Devletin kasasına daha çok akar sağlanır. Vatandaş da gücünün zorlanmasına gerek kalmadan vergisini ödemiş olur. Adaletli vergi sistemi ne yazık ki, Ülkemizde ve birçok devletlerde kurulmuş değil. Kimisinin rejimleri farklı, kimisi vergiyi dengelemek çabasını göstermiyor. Kantarın, terazinin topuzu kaçıyor, denge sağlanamıyor, vergiyi alana da verene de yazık oluyor. ınanır mısınız? Bugün Türkiye’de en çok vergi ödeyen kesim işçi ve memurlar Onlar da “bordro mahkûmu” oldukları için kaçıramıyorlar. Yasal kesintiler olduğu gibi Devlete kalıyor. Serbest camia’ya gelince, onlarda kendilerinin veya muhasebecilerinin vicdan inisiyatifine göre mümkün olduğunca yasalar çerçevesinde kalmak suretiyle vergilerini ödüyorlar. Ama çok şaibeli durumlar da yok değil. Türkiye Büyük Millet Meclisinde “Vergi Kanunları” çıkarılırken son derecede hassas olunmalı. Ayrıca kanunlaştıktan sonraki uygulamarda görülen aksaklıklar yönetmelik ve yönergelerle tez zamanda düzeltilmeli ki, vatandaş vergisini ciddiyetle ve severek ödeyebilsin. şahsi durumum itibariyle vergi ile alakalı olmadığım için, buna fazla aklı erenlerden değilim. Ancak, bazı durumlar var ki, verginin adil olmadığı öteden çağırıyor gibi. Dolayısıyla ilgili mükellefler çok sıkıntı çekiyorlar. Birçok esnaf gibi; şanlıurfa Lokantacı, Köfteci ve Tatlıcılar Esnafı da gelir vergisi, KDV, SSK ve Bağ-Kur primleri, muhtasar beyanname v.s. den 18 çeşit vergi ödüyorlar. Bunun yanında Elektrik, su, likidgaz, kira, işçi ücretleri gibi giderler eksilmiyor. Zar-zor ayakta durma çabası gösteren bu esnafın mevcut vergileri yetmiyormuş gibi de “Eğlence Vergisi” eklenmek isteniyor. Bunda da gaye güya Belediyeler ve Özel ıdarelere gelir temin etmek.. Belediyeleri veya Özel ıdareleri kalkındırmak için elbette bir kısım esnafı boğarcasına zorlamak şart değil. Bunun da düşünülüp taşınılarak adil yolları bulunur. Alınacak birşey kalıyorsa alınır. Aksi takdirde vergilere dayanamayan esnaf işyerlerini kapatmak zorunda kalır ve işsiz oranı bakımından AB kapısında zaten ikmallerde bocalayan Türkiye biraz daha gerilere gider ki, çok yazık olur. ıl Özel ıdaresi ve Belediye Gelirleri Kanunu Tasarısını inceleyen şanlıurfa Lokantacı, Köfteci ve Tatlıcılar Odası Genel Sekreteri Sayın Mehmet Emin Ensari tasarının 28. Maddesinde zikr’edilen verginin matrah, oran ve tarifelere değinerek; adeletsizliği gözler önüne seriyor, “ıl, ılçe, bölge gözetilmeksizin tek rakam belirlenmesi Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı bir durumdur..” diyor ve ilâve ediyor; “Esnafımız haksız uygulamalarla karşı karşıya kalmaktadır. Ayakta kalma mücadelesi veren esnafımızın bu ağır vergiler altında kalması halinde iş yerleri kapanma, çalışanlar işsiz kalma mecburiyetinde kalacaktır..” Bahis konusu esnafın gerek yemek kültürümüze ve gerekse turizm’e katkısı açık bir gerçektir. Yaygın istihdam alanları ile de işsizliğin önlenmesi veya azaltılması yönündeki hizmetleri ise büyüktür. Buna mukabil ilgili kanun tasarısı korkutucu, işten caydırıcı ve bu esnafı küstürücü niteliklere sahiptir. Adil bir tasarı haline getirilemiyecekse görüşülmeden iptali en doğru olanıdır.