
İbrahim Halil Okuyan
9 Ekim 2006
Hiç unutmam, 1953 yılının 4 Nisan’ı idi. Radyolardan ve o yıllarda Urfa’ya gecikmeli gelen gazetelerden Çanakkale Boğazı Nara burnu önlerinde Naboland isimli bir gemi gece vakti Dumlupınar adındaki denizaltımıza çarpmış, o kritik bölgede bir manevradan dönen savaş gemimiz mürettabatı ile birlikte sulara gömülmüştü. O günkü şartlar içerisinde gemiyi kurtarmak mümkün olmadı. (Bugün de olsa kolay birşey değil zaten) 81 denizcimiz şehit oldu. Vatan sathına yayılan son sözleri; “Vatan sağ’olsun!” temennisi idi. Bugün olayı yine heyecanla hatırlıyor, şehitlerimizin ruhları şad’olsun diyoruz. O günlerde Urfa “11 Nisan Kurtuluş Haftası”na girmiş, o tarihe kadar çok heyecanlı ve kutlu geçen bayramımız bu olay sebebiyle buruk geçmiş, halkın üzüntüsü bariz şekilde bayramı etkilemişti. Hatırladığım kadarı ile o günlerde yayınlanan Yeni Urfa gazetesinde rahmetli M. Hulûsi Kılıçaslan da bir şiirle olayı ve o günleri dile getiriyor; şiiri, “Bayramımı kutlarken ben/ıçim yanıyor derdinden / Büyük, küçük her ferdimden/ Selâm sana Dumlupınar!/ mısraları ile bitiriyordu. Tarih boyunca Milletimiz gerek savaş dönemlerinde ve gerekse hazarda şehitler vermiş; asker, polis başta olmak üzere itfaiyeci, öğretmen.. şehitlerimiz hiç eksik olmamıştır. şehitlik çok kutsal, mübarek bir makam. Cenâb-ı Hak şehitleri şefaatçi kılacak kadar onları yüceltmiş, geride kalanlarına ana-babalarına, kardeşlerine de sabırlar ihsan etmiştir. Yoksa Çanakkale’deki 250 bin şehide, Kafkas dağlarındaki 90 bin şehide, Yemen’e, Kore’ye, Kıbrıs’a yürekler dayanabilir miydi? “Uğrunda ölenler olmasa bir toprak vatan olabilir miydi?” Tarih boyunca şehitlerimiz hiç eksik olmadı. Bugün de oluyor, genç evlâtlarımız; askerlerimiz, polislerimiz toprağa veriliyor. Aslında bütün vatan bunlara ağlıyor ama birinci plânda tabii ki, “Ateş düştüğü yeri yakıyor…” Orta direkleri yıkılmış, umutları sönmüş veya aradığını bulamamış aileler bir yıkılmışlık, bir küskünlük psikolojisine giriyorlar ve son zamanlarda bazıları Milletimizin örf ve adetlerine yakışmayan sözler söyleyebiliyorlar… Ne diyorlar; “Vatan sağ’olsun diyemiyeceğim.” Ya ne diyebileceksin kardeşim? Afganistan, Irak da “Vatan sağ’olsun” diyemedi de ne oldu? Bugün çocuk, kadın, yaşlı, genç, asker, sivil günde en aşağı 45-50 kişi can veriyor. Ülkeleri işgal altında, namus, şeref diye birşey kalmamış. Onların da vatan uğrunda ölmesini bilen insanları olsaydı böyle olabilirler miydi? ıstiklâl Savaşımızda Atatürk ve arkadaşları olmasaydı, Yurdunu sevenler bulunmasaydı biz bugün serbest bir Vatanda yaşayabilir miydik? Evet, acınızı anlıyoruz. Sabr’etmek kolay değil. Ama herşeye rağmen bu Vatan yaşamalı ve biz de herşeye rağmen “Vatan sağ’olsun!” diyebilmeliyiz. Bunun aksini düşünmek ve söylemek en başta o şehidinizin, şehidimizin ruhunu incitir. Vatan uğrunda canını vermiş yüzbinlerce şehidin de anaları, babaları vardı. Çanakkale’de, Kafkasya’da, Yemen’de ölenler de “ana-baba kuzusu” idiler. Ama dönem dönem Vatan için ne gerektiyse yaptılar. şehitlik mertebesine ulaştılar. “Peygamberin ağuşunda (kucağında) uyuyorlar. Bu ne büyük saadettir..” Onlar olmasaydı, bugün Vatanımız “Irak gibi” olsaydı daha mı iyi olurdu? Buna razı olur muydunuz? Hep birlikte şehitlerimize “rahmet” dileyelim ve “Vatan sağ’olsun!” diyelim. Allah (c.c.) cümle afetlerden vatanımızı korusun.