Balkan Savaşlarından yorgun düşen Osmanlı İmparatorluğu kendini birinci dünya savaşının içinde bulmuştu. Ülkemiz başta İstanbul olmak üzere baştan başa işgal altındaydı. Emperyalist İngilizler. Fransızlar, İtalyanlar ve bunların kullandıkları Yunanlılar, Yeni Zelandalılar, Hintliler ve diğerleri işgal güçlerini oluşturuyordu.
O günlerde ülke yorgundu, yoksuldu, yalnızdı, can kaybı çoktu. Savaşan Mehmetçiğine bazı günler bir övün, bazı günler sabah akşam şekersiz üzüm hoşafı ve buğday çorbasını ancak verebiliyordu.

Urfa, Maraş ve Antep’in kurtuluş savaşları düzenli bir ordunun savaşı değil, savaşanlara yol gösteren komutanların önderliğindeki kent halkının savaşıdır. Bu savaşlarda tam bir “Çanakkale ruhu” söz konusudur.

Şanlı, Kahraman ve Gazi ünvanlı her üç kentimizin de bu savaşta Ermenilerle iş birliği yapan düşmanın vatan parçasını işgal etmesi yanında duyarlık gösterdikleri en önemli olaylardan biri de kadınlara yapılan taciz ve sarkıntılıklardır.

Fransız işgaline karşı halkın ve Müdafa-yı Hukuk Cemiyeti’nin desteğini alan Ali Saip Bey 7 şubatta, “Kuvayı Milliye Kumandanı Namık” imzasıyla Fransızların 24 saat içinde Urfa’yı boşaltmaları için bir ültimatom gönderdiyse de işgal kaldırılmadı. Toplanan yerel güçler 9 Şubat’ta Urfa’ya girdi. Artık Fransızlar, kuşatma altındaydılar.
17 Şubat tarihinde, yerel güçler, Fransızların işgalindeki Külaflı Tepesi’ni geri alarak, Fransızların çekilmelerini sağladı.

URFA’LILAR ÇOK ŞEHİT VERMİŞLERDİ VE HASTAHANELER DOLMUŞTU

Çok kanlı ve şiddetli geçen taarruzda Urfalılar çok şehit verdiler. Hastane dolmuştu. Savaş bilgisi ve disiplinsizliği yüzünden büyük kayıplar verilmişti. Mustafa Kemal de, Urfa ve civarındaki aşiretler kendilerine top, cephane vs. için müracaatlarına karşılık, 13. Kolordu Kumandanlığıyla 5. Tümen Kumandanlıklarına çektiği telgrafta “Urfa’da yalnız birkaç binada düşman bulunmasına nazaran telaş etmeye mahal olmadığını” belirtiyor ve “. Oradakilere baş olacak münasip bir zatın kolorduca gönderilmesini” istiyordu.

Bir taraftan şehitler, bir taraftan Fransızlara yardım geleceği haberleri halkın moralini bozuyordu. Urfa ahalisi, 19 Mart’ta Karaköprü’den Heyet-i Temsiliye Başkanlığı’na çektiği telgrafta, 13. Kolordu Komutanlığı’na muntazam kuvvetlerin gönderilmesi için yaptıkları başvuruya cevap alamadıklarını, 2 saat içinde muntazam gönderileceğine dair cevap alınamazsa, Urfa’ya dönüp Urfalılara başlarının çaresine bakmalarına mecbur olduklarını tebliğ edeceğiz; diyorlardı. Mustafa Kemal bunun üzerine, 13. Kolordu Kumandanlığına bir miktar muntazam kuvvetin milli kuvvetler görünümünde Urfa’ya gönderilmesini istiyor, 13. Kolordu Kumandanlığı muntazam kuvvetlerin işe karıştırılmasının Fransa’ya harp ilanı anlamına geleceği gerekçesiyle bundan kaçınıyordu.

Ancak Fransızların da erzakları bitmişti ve bekledikleri yardımdan da ümitlerini kesmeye başlamışlardı. Arabuluculuk yapan İsviçreli Dr. Fischer, Fransızların Urfa’dan çekilme koşullarını görüşebileceklerini mutasarrıflığa bildirdi. İki tarafın temsilcileri arasında 9 Nisan’da Millet Köprüsü üzerinde işgalin kaldırılması konusunda anlaşma sağlandı.

10 Nisan’ı 11 Nisan’a bağlayan yarı gece Fransız kuvvetleri, Hastane ve Hızmalı Köprü yolunu izleyerek iki koldan Suruç yönüne doğru yola çıktı. Sabah saatlerinde silah sesleri gelmeye başladığında Fransız kuvvetlerini arkadan izleyen Teğmen Halil Münir Efendi’den milis güçleri yöneten başındaki Ali Saip Bey’e şu rapor geldi:

“Düşman öncüsü, bilhassa öncüde bulunan Ermenilerin yolda rastladıkları aşiretlere ve bilhassa yol üzerindeki köylülere ateş etmeleri üzerine Şebeke Boğazı’nda şiddetli bir çatışma başladı. Kumandan, Fransız kuvvetlerine savaş düzeni aldırdı. Bize karşı da ateş etmeye başladılar. Urfa yolunu koruma altında bulunduruyorum, durumumuz tehlikelidir, acele etmenizi bekliyorum.” Zaten halk ve aşiretler de çatışma bölgesine gidiyordu. Anlaşma bozulmuş ve silahlı çatışma başlamıştı. Çatışma son bulduğunda Fransız güçlerinin komutanı Sajous ve subaylar öldürülmüş yerde yatıyorlardı. Sağ ele geçirilen 100 Fransız askeri de esir edilerek Urfa’ya getirilmişti.

Urfalılar vatanları, namusları, onurları, için kahramanca savaşmışlardır. Kendi aralarında Fransızların biber tarlalarına girmesi nedeni ile silaha sarıldıkları şakasını gerçekmiş gibi yansıtmak da yanlıştır.

Zaten Urfa’da biber hasattı haziran sonunda başlar ve Ekim ortalarında son bulur. Yukarıdaki direniş ve kurtuluş takvimi takip edildiğinde gerçek kendiliğinden anlaşılır.

Şanlıurfa’nın Yunan işgalinden kurtuluşu! Urfa Muharebesi… Urfa’nın Kurtuluşu
İnternete girildiğinde 10.04.2018 giriş ve güncelleşme tarihli yukarıdaki başlıkla karşılaşıyorum. İnternet- google’deki bu haberin içeriği doğru ama başlığı affedilmeyecek bir yanlıştır. Çünkü tarihin hiçbir döneminde Urfa’yı Yunanlar işgal etmedi. İngilizler-Fransızlar işgal etti onlara da gerekli cevap verildi.
İnternetteki bu yanlışın düzeltilmesi için birçok yere, birçok kişiye başvurdum. Ama bu yanlışı düzelttiremedim. Belki bu yayınla başarırız.

Bir başka üzüntüm ise Mustafa Kemal adına yapılan ilk anıtın 1917 yılında Urfa’da yaptırılmasına ve bu anıtın Mustafa Kemal adı verilen caddeye dikilmesine rağmen bu konunun pek bilinmemesi. Tarihi kaynaklardan edindiğimiz bu bilgiyi Prof. Dr. Coşkun Özdemir ve Sanat Tarihçimiz Cihat Kürkçüoğlu ile tarihçi Sinan Meydan da (bknz; 11 Mart 2021 Sözcü Gazetesi) doğrulamaktadır. Olayın özeti şöyledir;

Hiç kuşkusuz Çanakkale harbi bir destandır. Bu savaşa katılan Urfalılar genel olarak Anzak koyu İngiliz çıkartmasında Mustafa Kemal’in komutasında savaştılar. Bir kısmı şehit bir kısmı gazi oldu. Savaş bitince Urfa’ya dönen Mehmetçikler savaşı ve Mustafa Kemali anlattılar.

Urfalı Mehmetçiklerin de yer aldığı bu zaferi sembolleştirmek isteyen Mutasarrıf Nusret Bey Mustafa Kemal Çeşmesi anıtını yaptırdı ve kentin ana caddesine de Mustafa Kemal Caddesi adı verildi.

Kahramanca savaştığı için Şanlıurfa ismini de alan, Peygamberler Şehri olarak da tanınan “tarihin sıfır noktası” olarak nitelendirilen ve UNESCO DÜNYA MİRASINDA YER ALAN Göbeklitepe’siyle gurur kaynağımız olan Şanlıurfa’mızın kurtuluşunu kutlarken şehitlerimizi, gazilerimizi ve savaşan tüm kahramanlarımızı şükran ve minnetle anıyor ve rahmet diliyoruz.

İZZET DOĞAN: İstanbul E. Hakimi ( 1946 yılında Urfa’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra sırasıyla Siirt, Ordu-Kumru, Samsun-Alaçam, Balıkesir-Edremit, İstanbul-Sarıyer de Hakimlik görevinde bulundu. İ.Ü. Adalet yüksek okulunda ve İstanbul Barosu eğitimlerinde derslere girdi. Milliyet Sanat dergisi, Cumhuriyet, Duvar, Habertürk, Polemik Haber, Üçnokta.Com, Yeniçağ gibi gazeteler ve hukuk dergilerinde yazıları yayınlandı. Halen Dokuzsutün ve Habermotto yazarı olup iki hukuk kitabı vardır.)