Mahmut Çepoğlu
21 Ağustos 2007
Yıllarca kabullenemediğimiz ve hala bir türlü ısınamadığımız artık Urfa’nın sahibi olmuş politikada, sosyal hayatta, ekonomik kalkınmada hep ön safta olmaları nasıl yorumlarsınız. Daha onları kabullenememenin dar boğazında bocalıyorsanız, kendinizi yenilemiyor, bağnaz, gericilikle iç içesiniz.
Urfalı veya Rehalı yada Edessalı dediklerinin çoğunluğu saflarını terk ederek büyük şehirlere akın etmişler. Uzaktan gazeller okuyarak Urfa’ya ve Urfalıya sahip çıkma çabasındadırlar. Keşke sözde değil özde olsaydı. Buranın kızgın güneşine katlanan, trafik sıkıntısına dayanan, sosyal gelişmeye katkı sunan bu şehirde söz sahibidir, bir başkası değil.
Ekmek parası uğruna dağları yol edenlere büyük saygı ve güven duyuyoruz. Ancak Urfa’ya yatırım yapmayıp başka şehirlerde mutlu yaşama uğraşında olmaları onların Urfa’yı sahiplenmeleri samimiyetsizliğinin ifadesidir. Ondan sonra çıkar bu coğrafyada yaşayan insanları beğenmez. O da aşikar değil gizliden gizliye dedikodular yaparak.
Bu insanlar ister kan davasında kaç göçle gelmiş olsun, ister köylerdeki arazilerin makineleşmesiyle yurtlarını yuvalarını terk etmiş olsunlar. Dahası ağalar, beyler, şeyhler tarafından sürgün edilmiş olsunlar.
Bu insanlara kucak açmamız gerekir. Bu kucak onlara en başta eğitim yuvalarında öğrenim özgürlüğü ile tanıştırmalıydık. Eğitim yaptırıp topluma kazandırma yönünde herhangi bir olumlu gelişme yaşanmamış. Bu güne geldiğimiz de dünle kıyasladığımızda eğitim alanında büyük atılım yapıldığını görüyoruz. Bu da tüm söylemlere karşı iyi niyet gösterisi ve devletin bu bölgeyi sahiplenmesi anlamındadır.
Biz şehirliler olarak yaşamı en güzel şekilde yaşayarak, onlara örnek olmalıydık. Peki, biz şehirde yaşamasını bilmiyorsak nasıl olur bu iş. Onun için ilk önce kendi kendimizi sorgulamalıyız. Onlara hiç bir şeyi reva görmemek ne derece insan haklarına sığar.
Ne yazık ki şehirli dediğimiz, bölgede yaşayan ırklardan oluşmalarına rağmen yeni göçlerden rahatsız olmuş, küçültücü, hakaret edici laflar hayatın her alanında kullanılmaya başlanmış. şehirlilikleriyle övüne dursunlar. Yüreklerindeki ilkel benliği, nefsi, şeytani ruhu yenemedikten sonra şehrin gelişmesine katkıda bulunamazlar.
Öyle bir zaman gelmiş öyle bir hal olmuş ki, bu insanlar azınlığa düşmüş ve onlarla zıt gitme yerine onların peşinden gitme mecburiyetin de kalmışlar. Hatta şehirli geçinin birçok insan bazı aşiretlere sığınarak onlardan olduğunu söylemeleri yetmediği gibi dernekler kurarak ittifak halini almışlardır.
Bazı gerçekleri kabullenmek gönülden birlikteliği beraberinde getirmiş. Bu coğrafyada yaşayan herkes Urfalıdır. ınsanlar konuştukları dil ne olursa olsun. Ne kimse gökten inmiş ne kimse yerden bitmiştir. Kimsenin kimseye üstünlüğü de yoktur.
Ne kendilerini beyaz görenler ne başkalarını zenci sınıfına koyunlar. Anayasal haklar hepimizi eşit kılmıştır. Dini vecibeler kimsenin üstün olmadığı söylemiyle ancak her şey takva ile olduğunu belirterek tüm insanların kanunlar karşısında olduğu gibi Allahın huzurunda da eşittir, doğrusu bu, lakin kimileri insanların arasına fark koyup sıfatlandırmalar hala günümüzde sürdürülmesi insanlık ayıbı olsa gerek.
Milliyeti ne olursa olsun Urfa coğrafyası sınırlarında yaşayan herkes Urfalıdır. O kendisini öyle görmüyorsa bunu zorla yapma hakkımız olmadığı gibi kendini Urfalı göreni de zorla yok saymamız mümkün değildir.
Hele geçmişine saygılı olanlar bin yıllık tarihi dahi unutmayıp bu nedenle ailenin geldiği coğrafya ve bölgeyi saygıdan dolayı ben Urfalıyım diyenlerin sayıları az değildir. Eski bazı ön yargılarımızdan reflekslerimizden kendimizi kurtarmalıyız. Gerçekleri tarihi doğruları anlatarak, görerek birbirimize katlanmakta yarar olduğunu gördüğümüz gibi sevmekte insanlığın gerekleri yaşadığına inanıyorum.