Fuat Rastgeldi
25 Kasım 2009
Nabi’nin Halep’e gidişi..
Nabi’yi Divan Katipliğine alan ve hamisi olan Muhasip Mustafa Paşa 1685 yılında Kapudan-ı Deryalıktan alınıp Mora’ya gönderilir. Nabi de aynı tarihte Halep’e gider ve 25 yıl kalır. Bu güne kadar Nabi’nin Halep’e gidiş nedeni bilinmemektedir ve bu konuda belge bulunamamıştır. Belki Osmanlı arşivi araştırılırsa bulunabilir. Nabi’nin İstanbul’u çok sevdiğini Hayri-nâme adlı kitabındaki “İstanbul’u övme” adlı methiyesinden anlıyoruz. Bu kadar çok sevdiği Payıtaht olan İstanbul’u bırakıp da Halep’e gidişi ve orada 25 yıl gibi uzun bir zaman kalışının bir sebebi olmalıdır. O sebepte, Benim görüşüm; “Nabi Halep’e sürgün gitmiş” olabilir, gerçek olduğuna da inanıyorum.
Osmanlının bu devri oldukça sıkıntılıdır. Bir çok cephede savaşlar ve topraklar kayıp edilmektedir. Devlet kasası boşalmıştır. Halk ızdırap ve sıkıntıya düşmüştür. İç isyanlar olmaktadır. Ölüm korkusuyla tabi caiz ise kafes gibi yerlerde eğitimsiz büyütülen Padişahlar taht a getirilmektedir. Sultanlar devlet idaresinde büyük rol oynamaktadırlar. Makamlar rüşvet karşılığında vasıfsız kişilere verilmektedir. Kadılar yargılarını yanlış vermektedirler. Paranın değeri düşürülmektedir ve Nabi tüm olayları görüp, şiirlerinde yazmaktadır.
Nabi Halep’teki 25 yıllık yaşamında çeşitli memurluklar yapar, 2 çocuğu olur. 2 defa Şam Defterdarlığına atanır. Nabi Halep’te de şiirlerini yazmaya devam eder. Yazdıkları şiirler ta İstanbul’a kadar ulaşır. Nabi Şam Defterdarlığından alınır. Devletçe verilen maaşı kesilir, oturduğu evden çıkarılır.
Safai’nin dediğine göre, (Bkz.Diriöz’ün Nabi Divanı kitabı sayfa 87’de) 1120 tarihinde Vezir-i azam olan Çorlulu Mehmet Paşa (Nabi’nin malikanesini ref ve medar-ı ma’işetini kat ile (onu) dil-gir ve tekdir etmiştir. 88’inci sayfada ise Safai’nin Çorlulu Mehmet Paşa dediği kimsenin aslında Çorlulu Ali Paşa olması gerektiğini söyler. 1706-1710 yıllarında Sadrazamlık yapmıştır.
Nabi bu dönemde meşhur gazelini yazar. Gazel Kültür ve Turizm Bakanlığı yayınları: 820 Türk Büyükleri Dizisi-48 Nabi kitabı Prof.Dr.Abdülkadir Karahan sayfa 124’ten alınmıştır.
GAZEL
Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
Biz neşâtın da gamın da rüzgârın görmüşüz
Çok ta mağrur olma kim meyhâne-i ikbalde
Biz hezâran mest-i mağrûrun humarın görmüşüz
Top-i âh-i inkisâra pâyd3ar olmaz yine
Kişver-i câhın nice sengin-hisârın görmüşüz
Bir hur^şiyle eder bin hâne-i ikbâlı pest
Ehl-i derdir seyl-i eşk-i inkisârın görmüşüz
Bir hadeng-i cen-güdâzı ahdır sermâyesi
Biz bu meydânın nice çâpük-süvârın görmüşüz
Kâse-i deryûze tebdil olur câm-i murad
Biz bu bezmin Nâbî’yâ çok bâde-hârın görmüşüz.
Dünya bahçesinin hem son baharını, hem de ilkbaharını görmüşüz. Biz ferahlık ve sevincin de, üzüntü ve tasanın da vakit ve zamanını görmüşüz.
İkbal (baht açıklığı) meyhanesinde çokça gururlanma; çünkü biz binlerce gurur sarhoşunun (kurumlu, çalımlı sarhoşun) humarını (içkinin neşesinden sonra geliveren sersemliğini, başağrısını) görenlerdeniz.
Biz mevki ve ikbal memleketinin taştan nice kalelerini görmüşüz ki inkisar ahinin (kırgınlık bedduasının) topu karşısında yıkılıp gitmişlerdir.
Bir kere coşup kabarması ile bin tane ikbal evini hak ile yeksan eder; biz dertli gönüllerin, inkisarlarının seller gibi kabaran göz yaşını görmüşüz.
Biz bu meydanda nice çevik süvariler görmüşüz ki: bunları, can eriten bir ah oku yere sermiştir.
Biz itibar sadrında nice gururla oturanları görmüşüz ki: bir gün kapı dibinde, elini bağlayıp duran bir uşak derekesine düşmüşlerdir.
Ey Nâbî, biz bu içki meclisinde, nice şarap içenleri görmüşüz ki: içinde murat içtikleri kadeh, gün gelip dilenci kâsesine dönmüştür.
Diye biten sitemkâr gazelini yazar.
Nabi’nin İstanbul’a dönüşü
Nabi Halep’te perişan bir durumda iken, imdadına Halep Beylerbeyliğine atanan Baltacı Mehmet Paşa yetişir. Baltacı Mehmet Paşa gençliğinden beri Nabi’yi tanımaktadır ve hayranıdır. Baltacı Mehmet Paşa Sadrazam olunca da hemen İstanbul’a gelir. 27 Eylül 1710’da fiilen vazifeye başlar. (Bkn.Diriöz kitabı-sayfa 96.) Sonra da Nabi’yi İstanbul’a getirir. Nabi’ye yorucu olmayan Başmuhasebecilik görevini verir.
Nabi’nin mezarı
Nabi İstanbul’a gelişinin ikinci yılında 12 Nisan 1712 tarihinde vefat eder. Üsküdar, Karacaahmet, Miskinler mezarlığına defn edilir. Mezarı bir defa II.Sultan Mahmut zamanında, bir defa da 1881 yılında hayır sahipleri tarafından tamir edilir. Sonuncusunu da Prof.Dr.Abdülkadir Karahan hocanın himmetleriyle 1986 yılında Urfa Belediyesi tamir ettirir.
Allahın rahmet ve mağfireti üzerine olsun
(Not: Nabi yazısı yarın devam edecektir)