İbrahim Dülger
12 Mart 2008
Onu hiç umutsuz görmedim. Gelecek için hep planları vardı. Bir şeyler üretmek, tasarlamak, yaşamının ana amacıydı sanki. Başarısız olabilirdi ancak vazgeçmek yoktu felsefesinde. Başarısız olduğu durumlarda düştüğü karamsarlıktan çabucak kurtuluverirdi, ”Kabak, başka lafa bak” diye tekerlemesi de vardı konuyu değiştirmek için.
80’li yaşlarda olmasına rağmen dinç ve bilinci açıktı. Geçmişe ait anıları dün yaşamış gibi naklederken, bakımsız ve hastalıklı görünmeyi hiç sevmezdi. Güzellik çıbansız (şark çıbanı)
Beyaz tenli yüzünün, sol yanındaki iri beni, onun güzelliğini ortaya çıkaran nişane gibiydi. Ağaran saçlarını boyadığı kızıl kına rengi, geleneksel örtünme modelli eşarbının altından görünürken kendisine bilge ve okumuş, Osmanlı Kadın havası veriyor,
Çocukları ve çevresindeki torun-torba, akraba tanıdık herkesin okumasını ister; ”Okuyun ki altın bilezik sahibi olun.” Sık sık tekrarladığı sözlerden biridir.
1938 yılında ilkokulu bitirişini övgü ile anlatır. Okumanın, bilmenin erdemine inanmış biridir. Okulda edindiği bilgileri günlük hayatında kullanır. Her konuda seçicidir. Temizlik konusunda titiz olduğu için, hamam onun için bir tutkuya dönüşmüştür. Rahatsızlaşan, hastalanan çocuklarını deri solunumu sağlansın diye muhakkak hamama götürür.
Sekiz batında doğurduğu çocuklarını o yılların koşullarına rağmen sağlıklı bir şekilde yaşatmayı başarmıştır. Eğitimli olmasının sonucu olsa gerek.
Çocuklarını esnaf olan eşinin mesleği yerine okumaya yönlendirerek ilk öğretmenleri kendisi olmuştur. Belli bir döneme kadar çocuklarının eğitimi ile bizzat ilgilenirken, ileriki sınıflarda öğretmen tutup başarılı olmaları için fedakârlığa katlanıp, Üniversite düzeyindeki derslerde kırk gün dergâha sabah ezanında gidip namaz kılmak veya binlerce kez öğrendiği Latince isimli derslerini tespih çekerek tekrarlarken, başarılı olmalarında katkı sahibi olmaya çalışmıştır.
Bu çabalar ve kıt kaynaklar sonucu; biri Vali, ikisi öğretmen, biri eczacı, ziraat mühendisi ve iktisatçı olmak üzere 6 çocuğunu işlerinde başarılı meslek sahibi yaparken, ülkesine ve memleketine yararlı insanlar haline getirmiştir. Günün koşulları gereği okutamayıp erken yaşlarda evlendirdiği iki kız çocuğuna hala hayıflanıp dururken, yanlış yaptığını söyleyip durdu yıllarca.
ılkokulda öğrendiği bitişik el yazısını oldukça itina ile yazıp bununla da öğünürken, gurbette okuyan çocuklarına mektupları kendisi yazmıştır. Cahit Sıtkı Tarancı’nın büyük bir bölümü aklında kalan ”Yaş Otuzbeş” şiirini ezbere okurken duygulanıp ağlamaklı olur. ”Mahsim gendide genç ölmüş” diye söylenmekten kendini alamaz. Atatürk’ün ölümünü anlatırken: ”O gün okulda Atamız öldü diye millet olarak ağlamıştık. O bizim her şeyimizdi. Korku nedir bilmezdik. Emniyet vardı. Kurttan kuzu yan yana gezerdi” sözlerini art arda söylerken O günleri yeniden yaşıyormuşçasına duygulanır.
Kültürel değerlerine bağlıdır. Urfa’nın dışına çıktığı zamanlar konuşmalarında yerel şiveyi en ağdalı biçimde kullanmayı tercih ederken, Alaşehirli komşularıyla sohbetlerinde; ”Uşaklar beni teyyareden aparacaklar” gibi sözleri ve bizim dahi bazen anlamakta zorlandığımız sözcükleri ard arda yuvarlayıp bundan haz duyarken, Alaşehirlilerin ”netçeniz, yapçeniz, gayrı” sözlerini ”Ne deyiler bunlar?” karşı tarafın ”Nene ne söylüyo” sözleri sonrasında her iki tarafa kelimeleri tercüme etme işi bizlere düşerdi.
Bana sık sık sorduğu sorulardan biri de şuydu: ”ıbrahim bu Maydos Harbi, dedikleri nedir bilirmisen?’’. ”Niye sordun anne” dediğimde ”Amcam getmiş o harbe, bidaha gelmemiş. Son mektubunda istediği çorap, sıkma, yelek, bi de Osmanlı lirası göndermişler. Bi haber daha çıkmamış. Bilici su tasına bakıp cenazesi geçti demiş” der, usul usul gözlerinden akan yaşı silerdi. Maydos’un Çanakkale’de Eceabat’a dendiğini Gelibolu Milli Parkına kendisini götürdüğümde ben de öğrendim. Eceabat’ta Kilitbahir’de müzede bir tuğla üzerinde yazan Maydos yazısını görüp (Eceabatın eski adı) ”Anne Maydos ha! Burası” deyince yaraları yeniden kanayan biri gibi amcası ile ilgili anıları anlatıp ağlamaya başladı; ”Amcam demek burada öldü. Acep mezarını bulabilirmiyiğ” derken, gezdiğimiz bütün şehitliklerde ismi Mehemet olan amcasının mezarını aradı durdu. Bu gezi sonrası mutlu olmuş, bilinmez olan sorusunun cevabını öğrendiği için rahatlamıştı. Öyle ya! Yedi düveli yenmiştik. Demek Maydos, Çanakkale Harbi demekmiş…
Teslimiyetçi bir hayat felsefesini kabullenemeyen güçlü kadındır. Yaşanılan erkek egemen hayat gereği, biraz erken kaybettiği eşini de yüceltip ona iyi bir eş olurken, her Anadolu kadını gibi; Dinini, inanışını giyimini bağnaz olmayan Anadolu Müslümanlığına göre yaşarken, Cumhuriyetin değerlerine de bağlıdır. Üretkenliği, evi çekip çevirmesi, çocuklarının eğitimlerine kendini hasretmesi ile evde etkisi hissedilen hükümran konumundadır.. Anadır, yüreklidir, hanımefendidir. SIDIKA NıMETOğLU’DUR.
Dünya Kadınlar Günü’nde saygı duyulması gereken, eli öpülesi kadınlardan biridir.
(ıletişim Cep: 0 536 980 66 64/[email protected]