Mehmet Göncü
7 Ağustos 2012
Çok değil, 40-50 sene evveline kadar da devam ediyordu, bazı Urfa evlerinde sevap için ekşili üretilip, konu komşuya dağıtma geleneği..
Efendim, ben yaştakiler iyi hatırlarlar. Bölgenin sıcak iklimi üzüm yetiştiriciliğine çok elverişli bir konumdadır.
Bu nedenle; Atalarımız bölgemizde çok çeşitli üzüm türleri yetiştirmişlerdir.
Bunlardan “Besni” üzümü, Siverek, Diyarbakır “Şire” üzümü, Mardin’in ve Urfa’nın ülke çapında tanınan bazı güzel üzüm türleri vardı.
Aklımda kaldığı kadarı ile; Şanlıurfa’da şu üzüm çeşitleri yetişirdi. İlk yaz “Tehennevi” olgunlaşırdı. Ardından “Külahlı, kabarcık, karakabarcık, Çiloreş, Tılgören, Hatır parmağı, gelin boğan gibi türler vardı. Bizim ailenin Karaköprü’de, Kızlar ve Maşuk köylerinde üzüm ve fıstık bağları vardı. Yazın daha ziyade Karaköprü’deki bağlarda “Hayma” kurarak mevsimi geçirirdik.
Akpiyar (Pınar) kaynağından merkeplerle içme suyu işi de biz gençlere düşerdi.
Hey gidi günler hey.. Yeminle söylüyorum; Rahmetli bibim Zeliha’nın çırpı ateşinde pişirdiği kazan kebabını ve burcu burcu kokan bazlama ekmeğini, yemeğin yanında yenilen Urfa yeşil isotunun lezzetini hiçbir zaman başka bir ortamda tadamadım desem abartı olmaz.
Ne acı ki şimdi bu yerlerde artık bağ yetiştirilmiyor ve o üzüm çeşitleri de yok oldu gitti. Galiba bizlere de küstüler!
Eskiden şarkılara, türkülere konu olmuştu “Urfamızın dört etrafı bağlık bahçelik” diye… Şimdi bu bağ ve bahçelerin yerleri çirkin gecekondularla doldu.
O devirde üzüm o kadar çok yetişirdi ki Urfa’da. Hatırlıyorum amcam, Hacı Bakır kendi yetiştirdiği üzümü kamyonlarla Diyarbakır’a gönderir halde sattırırdı. Ben görmedim ama aile büyüklerinden duydum. Rahmetli dedem Şıh usta Ramazan efendi de, beslediği asil atlar için damlar dolusu üzümü kışın yedirmek üzere ambarlara koyarmış..
Neyse, biz gelelim yazımızın konu başlığına..
Yukarıda bahsettiğim üzüm çeşitlerinden biri olan olgunlaşmış kara üzümden yapılırdı. “Ekşili” dediğimiz turşu içeceği..
Taylarla (Büyük sepet) kara üzüm evlere getirilir. Mahalleli kadınlar imece usulü evin hanımına yardıma gelirler, üzümler saplarından ayrılır, yıkanır, adam boyundaki küplere doldurulur. Küplerin en üst bölümlerinde de üzümün sapları konur, küplerin kapağı hava almayacak şekilde kapatılır ve küplerin bulunduğu Zerzembe’de bulunan saman, kurutulmuş kepek vs. ile küpler yarıya kadar alt kısmından itibaren bu metaryela gömülür, takriben kırk gün bekledikten sonra kapan kapağı açılır. Fermente olmuş üzüme belli ölçüde tuz atılır ve bir müddet sonra süzülen bu üzüm suyu artık kara üzüm denginde ekşili olmuştur. Bu suya belli miktarda iğneyle delinmiş, yeşil Urfa isotu atılır. İşte bu elde edilen küplerle ekşili de hayır için isteyene ve komşulara bikir veya sulandırılmış vaziyette dağıtılırdı.
O devirde bağı olan hemen hemen her Urfalının evinde, dağıtmak için ekşili bulunurdu. Ekşili tutmakta bir beceri isterdi. Rahmetli Hacı Bakır amcamın eşi Rahmetli emine bibimle Rahmetli Mehmet Nuri amcamın eşi Zeliha hanımın tuttukları ekşiler, aile ve komşular arasında çok beğenilirdi.
Şimdi ne o kadar üzüm mevcut, ne de ekşili yapacak kadın var.
Şimdi ne yazık ki insani ve ahlaki değerler erozyona uğramış ve tabir caizse ekşilinin çöpe atılan kısmı bile aranır hale gelmiştir.
İyi biliyorum. Halen ekşili yapabilecek kadar üzümü ve bağlı olan kimseler var. Var olmasına var ama gel gör ki, Ataların davranışlarındaki o cömertlik ve yardımlaşma, dayanışma ruhu kendilerinde yok.
Ne acı ki; bencillik toplumun büyük bir bölümüne egemen olmuş vaziyettedir.
Kıymetli okuyucularım. Yazımın içeriğinden de anlamışsınızdır.
Benim özlemim ekşiliye değil, o dönemde yaşamış atalarımızın insani ve ahlaki değerlerinin güzelliğindedir.