İbrahim Halil Okuyan
3 Kasım 2006
Bağcılık, Urfa’nın önemli gelir kaynaklarından olduğu gibi sosyal hayatın da geleneksel bir parçası idi. şehrin etrafı üzümlü ve kısmen de üzüm, incir, fıstık karışımı ürün veren bağlarla dolu idi. Geçimini yalnız bağcılıkla kazanan aileler olduğu gibi bir kısım esnaf aileleri de bağ kiralayıp bir yan gelir elde etmeğe çalışırlardı. Bununla aynı zamanda ailenin kışlık kuru üzüm, çekçek, bastık (pestil) kesme gibi şıra ihtiyacını karşılarlardı.
Genellikle esnaf arttırabildiği paraları ile bir bağ almayı tercih ederlerdi. Bunun ana sebebi ailenin eli iş tutan bütün fertlerine bağ’ın hazır bir iş alanı olması idi. Üzümlerin asmalardan (tiyek) kesilip toplanması, büyük bir leğen genişliğindeki örülmüş yassı sepetlere (taylık) konulması, eşeklerle sabahın erinden veya sahurdan yola çıkılıp toptancılara getirlmesi her yaşa göre ayrı bir işin varlığını gösteriyordu.
Bağcılık kültüründe dost ve akrabalara kufa (tencere büyüklüğünde oval sepet) gönderme adeti de vardı. Kufa’ya seçilmiş üzümler doldurulur, bazan inciri ve fıstık da varsa ilâve edilir eş’e-dost’a ikram maksadıyla evlerine gönderilirdi. Bu kufalar bağ’ın bereketli olması dileği ve teşekküle iade edilir, ikram edilenin maddi durumuna göre bazan bağda kullanılsın diye içine 1-2 Kg. et konularak sahibine gönderilme adeti vardı.
ılk mahsûl piyasaya çıkarken bazı kimseler bu kufaları önce göndereceklerine sıraladıkları gibi, pazara gidecek taylıklardan birini de sabah namazı saatlerinde Dergâh Camiine ulaştırır, su’ya daldırılmış ilk üzüm salkımlarını namazdan çıkan cemaate ikramla onların duasını alırlardı.
Ayrıca bağı olmayan ailelerin, mutlaka bağı olan bir akrabası veya komşusu bulunurdu. O bağ mahrumu ailenin tanıdıkları kendilerini bağda çocukları ile birlikte en azından 3-4 gün misafir ederler, kaynaşmayı, dostluğu sevgi ile arttırırlardı.
Bu güzelim bağ hayatının yerinde bugün yeller esiyor. Kimisi arsa oldu, kimisi tarla. Tiyekler söküldü pamuk tarlaları veya iskân alanları haline geldi. Üzüm bolluğu yaşayan nesiller üzüme hasret kaldı. Hem de ne üzümlerdi Urfa’nın üzümleri. Taze yenilmek için, kurutulmak için, şıra yapılmak için Mayıs sonlarından Ekim sonlarına bağ bozumlarına kadar serinliğe, sıcaklığa göre kendini gösteren bal gibi üzüm çeşitleri. Tehanavı, Humusu, Rezzakı, Azezi, Hatınparmağı.. Sarı’nın her tonunda, eflatuni ve kara üzümler bu Memleketin ne güzel taamları idi. şimdi atalarımız farz-ı misal bir doğrulup üzüm bağlarına baksalar, bugünkü torunlarına söyleyecekleri; “Bre hayırsızlar! Nettiniz o bağları bahçeleri? Biz size böyle mi bırakmıştık? Floksera’yı bahane ediyorsunuz ama galiba ondan beteri sizlersiniz…” Bu utanç bize yeterli. Hayal işte…
Gelişen dünya şartları, rant’ı yanlış yerde görme basiretsizliği, çevreyi umursamama, değerleri koruyamama bizi birçok yönden perişan etti, tabii bağcılığımızı da öldürdü. Ama çok şükür bu topraklar hâlâ bizim ve bu nesiller o eski çiftçi ve bağmancıların torunları. Bir alâka ve himmetle ölen bağcılığımızı diriltebiliriz.
şanlıurfa Ziraat Odası Başkanı Sayın Halil Dolap da anlaşılan bu fikirde. Bağcılık yapan çiftçilerimiz için kredi istiyor. “Bağcılığın kalkındırılması için bir dönem yürürlükte olan 1311 sayılı Kanun’un ihya edilmesini” öneriyor.
Havası, suyu, toprağı ile kusursuz bir bağcılık bölgesi olan Urfa çiftçilerine kredinin verilmesi halinde bağcılık o güzelim eski haline dönebilecektir. Ve üzümünden çalısına-çırpısına kadar halkımızın ekonomisindeki yerini alacaktır. Buna inanıyor, Devletimize güveniyoruz.