İbrahim Halil Okuyan
5 Aralık 2007
Her biri canlı bir tarihti. Tarihteki emsalleri gibi zamanla yok olup gittiler. Ama emsalsiz bir mekândan tamamen silinip gitmelerine kimsenin gönlü razı olmadı. Resmi veya özel bütün yıkma çabalarına rağmen hayatta kalmış olanlar can çekişirken de olsa bir kısım görevli veya sahipleri tarafından hayata devam işareti aldılar. Ve bu yola koyuldular. Geç de olsa onlara hayat verenlere, hayat vermek isteyenlere minnettarız. Çünkü onlar bir zamanlar “Urfa’yı Urfa yapan” canlı abidelerdi. Yok olup gitmemeliydiler..
Son 10-15 yılda restore edilen konuk evleri, bir hayırlı işleve açılmış mekânlar veya şahısların onardıkları hayatlı evler hepimiz için birer huzur haneleri konaklardır. Valilikçe restore edilmekte olan “Mahmut Nedim Konağı” nihayet sahiplerinin restoresine karar verdikleri “Akyüzler Evi” Urfa’mız için bayındırlık örnekleri olarak hayatlarına devam edeceklerdir. Gönlümüz bunların sayılarının çoğalmasını arzu ediyor. Evler, hanlar, hamamlar, camiler, köprüler, şadırvanlar, çeşmeler, imarethaneler restore edilip Urfa’ya kazandırıldıkça bu eserlerle beraber tarihimiz ve biz de zenginleşiyoruz.
“Urfa Evleri”nden bahsederken Cihat Kürkçüoğlu hocamızın bilimsel çalışmalarından, şükrü Algın’ın “Eyvanların Dili”nden, Halil Gökkaya’nın “Eski Konaklar”ından bahsetmemek olmaz tabii.
ışte Gökkaya’nın “Eski Konaklar”ı:
Nerde at sesleri, nerde kâhyası?
Tozlu camlarda kalmamış izim.
Ata yâdigârı her bir tahtası,
şu mahzûn, su suskun konaklar bizim
Kiminin ufkunu, betonlar almış,
Kiminin böğrünü kablolar delmiş,
Kimiyse, geçmişin seyrine dalmış,
şu mahzûn, şu suskun konaklar bizim.
Ahmet ağa nerde? Mehmed ağa yok!
O eski şenlikler, o dağdağa yok,
Dertlerini sorma, dertleri pek çok
şu mahzûn, şu suskun konaklar bizim.
Sedirde sigara sarardı dedem,
Elinde tesbihi, inlerdi ninem,
Kalbinde burkuluş, gözlerinde nem,
şu mahzûn, şu suskun konaklar bizim.
Amasya, ıstanbul, Safranbolu’ya,
Saltanât kurmuşlar Anadolu’ya,
Saçaklar yenilmiş hırçın doluya,
şu mahzûn, şu suskun konaklar bizim.
Geniş sofrasında sonbahar faslı,
Kapılar açılmaz, kilitler paslı,
Balkonlar hu çeker, cumbalar yaslı,
şu mahzûn, şu suskun konaklar bizim.
Konaklar Halil’in hasret ilâcı,
Gönül sarayının, pırlanta tâcı,
Bu ne ilgisizlik, ne büyük acı,
şu mahzûn, şu suskun konaklar bizim.
Halil Gökkaya