İbrahim Halil Okuyan
18 Mayıs 2006
ÜLKELER ADALETLE YAşAR Atalarımız en kuvvetli oldukları, dünyanın süper devletlerini kurdukları zamanlarda bile adaleti ön plânda tutmuşlar, dünyaya adaletle hükm’etmişlerdir. Tarihin her çağında “Türklerin bu özelliği” yaşanmış olmakla beraber, ecdadımız ıslâmla müşerref olduktan sonra daha belirgin bir şekilde adaleti yaşamış ve tebaalarına, ilişkide bulundukları ülkelere yaşatmışlardır. Örnek alınan muhakkak ki; Kur’an, Peygamberimizin hayatı, sahabilerin duruş ve davranışları olmuştur. Örnek “Süper devletlerimiz” bu sayede “cihanşümul” olmuşlar, bugünkü ABD’nin, ıngiltere’nin, Fransa’nın zulüm ve “devlet hafiflikleri” ne düşmemişlerdir. Mukayeseli tarih bilimi ileride dünün ve bugünün süperlerini kıyaslandığından bu gerçek insanlarca daha iyi görülecek ve anlaşılacaktır. Tarihimizin iftihar edilecek sayfaları bugün bilindiğinden daha çok şerefler, şanlar silsilesidir. Ne yazık ki, ayan-beyan olan bu gerçekleri içimizdeki gafiller tersine çevirmekte, bazan en azılı düşmanlarımızla aynı ölçüleri kullanmakta, aynı borazanı öttürmektedirler. Tarihi vesikalar ve insaflı Ermeniler 1915 yılında yapılan “Tehcir” olayını; Ermenilerin menfaati için yapılmış bir iyilik olduğunu kabul ettiği halde, bundan kendine fırsat çıkarmak isteyen Ermeniler ve onların güdümünde olan Fransa gibi devletler hâlâ bir “soykırım”dan bahs’etmekte, işin tuhafı bunun aksini savunacaklara kim olursa olsun-cezai müeyyideler uygulamak için kararlar almakta, kanunlar çıkarmaktadırlar. Ne yazık ki, bizim uzun yıllardan beri uyguladığımız uluslararası uyuşuk dış politikamız hainlere cesaret vermiş, yıllar yılların üstüne yaslandıkça bizim alternatif politikalar, üretmememiz Ülkemizi ve insanlarımızı “Haksız” sınıfında kalmağa mahkûm bırakmıştır. Haklı iken haksız sayılmak acıdır. Hele bu adaletsiz dünya şartları içerisinde tahammül edilecek bir durum değildir. Ülkemizi yönetmeğe talip olanlar tarihimizin gerçeklerini bilerek, yaşayarak devletin başına gelmeği istemeli; Ermeni soykırım(!) imiş, Kıbrıs meselesi imiş.. Bunların ömür boyu uzatılmasına, Milletin haksızlığa uğramasına meydan verecek, zaafiyetimize sebep olacak şartların getirilmesini önleyecek plânlarla bu püsküllü belâlardan kurtulmamızı sağlayacak imkânları sağlamalıdırlar. Dünyaya adaletle hükm’eden Atalarımızın esas ilham kaynağı dinimiz ve dinimizin eşsiz Peygamberidir. Bugün kendini bilmeyen sarhoş Batılılar, ecdadımızın mümtaz insanlar olma yolundaki rehberi büyük Peygamberimizi tamamen zıdalı karikatürlerle şekillendiriyorlarsa bu onların domuzluğundan başka bir şey değildir. Bizim Osmanlı kudretinden bir devlet olmayışımızın da elbetteki şımarık köpeklerin çoğalmasında inkâr edilmez bir rolü vardır. Gene de biz bunları bir tarafa bırakıp ecdadımız gibi olmağa çalışalım. Fatih Sultan Mehmed’in ıstanbul’u feth’ettikten sonra Bizans halkına ve Balkanlarda Bosna halkına getirdiği adaleti, bununla ilgili fermanı haçlıların gözlerine sokalım. Büyüklüğü, insanlığı, süper devlet olmayı görsünler.. Fermanı olduğu gibi yayınlıyoruz ki, bugünkü nesillerimiz de hiç olmazsa öğrenmeğe çalıştıkları ıngilizce kadar Osmanlıcaya da eğilsinler. Birazcık da “Osmanlıca” öğrenip onları anlamağa çalışsınlar… ışte adalete timsal olacak, bugünkü ABD’ye (uygularlarsa) ruh verecek Fatih’in Fermanı: “Tuğra” “Merhûm ve mağfûrun leh Ebu’l feth Gâzî Sultân Muhammed Hân Rahmetullâhi aleyh ve’l gufrân hazretlerinin hatt-ı şerîfidir.” “Nişân-ı şerîf-i âlişân-ı sultânî tuğrâ-yı garrâ-yı kîtî-sitân-ı hâkânî nûrun bi’lavni’r-rabbânî oldur ki: “Ben ki Sultân Muhammed hânım, cümle avâm-ı havâssa malûm ola ki işbu dârendegân-ı fermân-ı hümâyûn Bosna ruhbânlarına mezîd-i inâyetim zuhûra gelüp buyurdum ki mezbûrlara ve kilisalarına kimesne mâni ve mezâhim olmayup ihtiyâtsız memleketimde duralar ve kaçup gidenlere dahi emn ü âmân olalar gelüp bizim hâssa memleketimizde havfsız sâkin olup kilisalarına mütemekkin olalar ve yüce yüce hazretimden ve vezirlerimden ve kullarımdan ve re’âyâlarımdan ve cümle memleketim halkından kimesne mezbûrlara dahl ü ta’arruz idüp incitmeyeler kendülere ve cânlarına ve mâllarına ve kilisalarına ve dahi yabândan hâssa memleketimize adam gelür ise aynı mugallaza üzerine ki yeri göğü yaradan perverdigâr hakkıçün ve yedi mushaf hakkıçün ve ulu peygamberimiz hakkıçün ve yüz yigirmi dört bin peygamberler hakkıçün ve kuşanduğum kılıç içün bu yazılanlara hiçbir ferd muhâlefet itmeye. Mâdâm ki bunlar benim emrime muti ve münkâd olalar şöyle bilesiz. Tahrîren fî 28 Mayıs”