Av. İzzet Doğan
21 Nisan 2022
Mihail Şolohov’un Nobel ödüllü romanının adıydı ‘Durgun Akardı Don’. Bu romandan aynı isimle uyarlanan film; ekim devriminin fırtınalı döneminde iki aşığın içten öyküsünü de anlatıyor ve dünyada ‘Rusların Rüzgar Gibi Geçti’ si’ olarak biliniyordu. Don yine belki eskisi gibi durgun akıyordur. Fakat Rusya-Ukrayna coğrafyasında sular kirlendi artık. Oysa nisan ayındayız. Topraktaki su ağaçlarda dallara yürümeye, ağaçlarda bir gece de çiçeğe durmaya başladı. Her gün geçtiğiniz sokaklardaki ağaçlar bir sabah geçerken size yeşeren yaprakları ve açan çiçekleriyle gülüyor. Çünkü havaya, suya, toprağa cemreler düştü.
Ruslar, Ukrayna da Amerika’yı durdurdu diyorlar. Sanki Irakta, Suriye de, Afganistan da, Vietnam da olduğu gibi Amerikalılar Ukrayna topraklarına eylemli olarak girmiş algısı uyanıyor insanda.
Cemrelerin düştüğü havada, suda, toprakta ateşler yanıyor, yuvalar yıkılıyor, insanlar acılar içinde kıvranıyor.
Başkent Kiev ve çevresinden çekilen Rus birliklerinin ardından sokaklarda bırakılan cesetleri ve yıkılan-yakılan binaları görmek baharın sevincini yasa çeviriyor.
Savaşın acı yüzünü resimlerde, videolarda izliyorsunuz.
Bir bahçe, bir mezar ve bir çocuk!
İrpin’de yaşadıkları apartmanın bahçesine gömülen anne ve oğlu ise savaşın en trajik simgelerinden biri.
Altı yaşındaki Vlad Tanyuk, Rus saldırısında ölen ve evlerinin bahçesine gömülen annesinin mezarının başında hiç ayrılmadan bekliyor.
Tanyuk ve yüzlerce çocuk annesiz-babasız kaldı ama yüzlerce anne ve babada çocuklarını yitirdi.
Ukrayna’da “siviller öldürülüyor” şeklindeki haberlerinin uydurma olduğu ileri sürülürken, U “sivill Osmanlıların, bizim topraklarımızı eden yabancılarla işbirliği eden Ermenileri sürgüne gönderme olayını batı medyasının yalan medyasının yalan haberlerle vermesi, Ukrayna’da yaşanan trajedinin de yalan haber, uydurma olduğuna gerek gerekçe örnek olabilir mi? Yani 1915 yılında dünyada yaşanan olayları belgelendirme ile 2022 yılında yaşanan olayları belgelendirme yöntemleri ve teknolojisi nasıl kıyaslanır?
İnsanların kendi yakınlarının ölüsünü bulmak, o ölünün mezarını bilmek bile bazen şanstır.
Kırk yedi yıl önce İstanbul-Paris-Londra seferini yapan Türk Hava Yollarına ait bir yolcu uçağı Paris’in kuzeyindeki Ermenonville ormanına düştü. Bu dünya havacılık tarihinin dördüncü büyük kazası sayılan olayda 346 kişi yaşamını yitirdi.
Çocukları bu uçakta ölen iki yakın arkadaş ve aileleri soluğu Paris’e aldılar. Biri çocuğunun cesedine ait parçalar bulabildi, diğeri bulamadı. Ve dönüş yolunda çocuğunun cesedini bulamayan baba, arkadaşına “ siz ne kadar şanslısınız “demişti.
Savaşlarda bırakın sağ kalmayı ailesinin ve yakınlarının cesedine ulaşabilmek de şanstır.
Rusya’nın işgal gerekçelerinden en önemlisi Ukrayna’nın NATO’ ya katılmak istemesiydi. Rusya böyle bir durumu güvenliği için yakın tehlike olarak kabul Ruslar, Ukraynanın NATO’ya girmek istemesini güvenlikleri için yakın tehlike olarak değerlendirdiler.
Şimdi henüz doğrulanmadı ama İsveç ve Finlandiya’nın da NATO’ya girmesi konuşuluyor. Bu durumda Rusya’nın bu ülkelere karşıda yasal savunma hakkını kullanabileceği ileri sürülebilecek mi?
Savaşın da bir hukuku vardır. Bu hukuka aykırı uygulamalar özellikle sivil katliamı savaş suçları kapsamı içindedir. Savaş suçlarını siyasetçiler değil, bağımsız ve tarafsız hukukçulardan oluşan uluslararası mahkemeler sorgulamalı ve yargılamalıdır.
Birden anımsadım 1992 yılında İstanbul’da Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü kurulmuştu. Bu kuruluşun ilk Zirve Bildirisinde Karadeniz bölgesinin barış, istikrar ve refah bölgesi olması öngörülmekteydi. Üyeleri, Arnavutluk, Azerbaycan, Bulguristan, Ermenistan, Gürciistan, Moldova, Romanya, Rusya, Türkiye, Ukrayna ve Yunanistan’dı. Şimdi bu KEİ’nin sesi soluğu çıkıyor mu bilemiyorum.
Bilinen o ki artık Don durgun değil coşkun ve sularda kirli akacak.