Remzi Mızrah
22 Kasım 2008
Son zamanlarda Şanlıurfa kamuoyu, “Urfa’ya Paşa Geldi “adlı türkünün etrafında gelişen bir tartışmaya şahit olmakta. GAP Gündeminden Eyüp Azlal’ın, türkünün Urfa türküsü olduğuna köşesinde yer vermesiyle başlamış, bu konuda daha öncede eleştiri yazısı yazan Mehmet kurtoğlunun verdiği cevapla da tartışma alevlenmiştir. Bu tartışmaya daha sonra Gap gündemi yazarlarından Misbah Hicri’de dâhil olmuştur. Ben bu tartışmada kimin haklı olduğu konusunda bir yorum yapmayacağım, Ama bu konunun öncesinde yer aldığımdan dolayı bir iki kelam etme hakkım var sanıyorum.
Bu tartışmanın öncesi İl Kültür müdürlüğünün 2002 yılında yaptığı bir programa dayanıyor. Bu program Şanlıurfa İl Kültür Müdürlüğü tarafından organize edilen, benimde hazırlama komitesinde bulunduğum, gazeteci Hüseyin Güzel tarafından sunumu yapılan “Öyküleri yaşanan Urfa Türküleri” adlı programdır ilk tartışmada o dönemde, program ertesinde yaşanmıştır.
Program nedendir bilinmez o kadar çok ilgi ve tepkiye neden olmuştur ki Şanlıurfa müziği adına çok önemli olan bir tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Aslında ilginç olan, programda yer alan türküler ve öyküleri daha önceden çeşitli yayınlarda ve basında yer aldığı halde hiçbir tepkinin gösterilmemesidir. Bu program bir milat olmuştur. Bu programdan çok sonra bu tartışmaya Mehmet Özbek’te Hizmet gazetesinde yazdığı bir yazıyla katılmıştır. (Hizmet. 19 Temmuz 2005 S:4)
Programda yer alan türküler ve öyküleri daha önceden çeşitli kaynaklarda yer almasına rağmen herhangi bir eleştiri ve tartışma yaşanmamıştır. Türküler ve öykülerinin yer aldığı ilk kaynak, Yaşar Doruk’un “Urfa’dan Derlenmiş Türküler Ve Oyun Havaları” adlı kitabıdır. Bu kitapta Mayıs 1976 da Milli Folklor Araştırma Dairesi tarafından Urfa’ya yapılan derleme gezisinde, derlenen 325 ezginin 10 tanesinin öyküsü kaynak kişi Mahmut GÜZELGÖZ’ün anlatımıyla yer almıştır.
Bir diğer kaynak, Necati Aydınlı tarafından hazırlanan “Öyküleriyle Şanlıurfa Türküleri” kitabıdır. Kitapta 183 eserin sözleri ve notalarının yanında 16 tanesinin de öyküsü yer almıştır.
Salih Turhan, Kubilay Dökmetaş ve Levent Çelik tarafından hazırlanan “Notalarıyla Türkülerimiz ve Hikâyeleri” adlı kitapta yurdun dört bir yanından seçilen türkü öykülerinin içinde öyküsü yer alan, 16 Adet Urfa türküsü vardır.
Bu konuda en kapsamlı kaynak Hanifi düşmez tarafından hazırlanan ve kaynak kişi olarak Hüseyin GÜZEL’in gösterildiği “Öyküleriyle Urfa Türküleri Kitabıdır”. Bu kitapta toplam 42 adet ezginin sözleri ve hikâyeleri yer almıştır.
Ayrıca yerel GAP gündemi gazetesinde de Urfa da söylenip dinlenen çeşitli türkülerin öyküleri yine Hüseyin GÜZEL tarafından tefrika edilmiştir.
İşte geçmişte Urfa türküleri ve hikâyeleriyle ilgili yapılan çalışmalar bunlar. Eğer bu konuda bir çözüme ulaşmak istiyorsak her şeyden önce bu çalışmaların sağlıklı bir analize tabi tutulması gerekiyor. Eğer eleştirmek gerekiyorsa da ilk eleştirileceklerin bu yayınlar olması gerekmiyor mu?
Halk müziği ve bunun çok yaygın bir formu olan türküler; diğer tüm halk müziği formları gibi ait olduğu halkın, topluluğun zaman süzgecinden geçmiş, zevkini dillendirmiş, halkın acılarını sevinçlerini yalın bir biçimde ifade ettiği çığlığı, sesi olmuştur. Bu nedenle türküler herkesten önce onu var eden ona kan veren, can veren halkın mülkiyetindedir. Yani halkın ortak malı olan Anonim eserlerdir. Anonim eserler için mekân sınırlaması yoktur. Bazen Urfa yöresinde çok sevilen bir halk müziği ezgisinin Bursa veya Malatya yöresinde de yörenin anonim ezgi karakterine uygun olmasa bile söylendiği sevilerek dinlendiği hatta zaman içinde kayıtlara yöre türküsü olarak geçtiği örneklerle somuta indirgenmiştir. Aynı zamanda bazı türkülerin zaman içersinde farklı kaynak kişilerden farklı yerlerde derlenerek farklı isimlerle kayıt altına alındığı da bilinen bir gerçektir. Durum böyle olsa bile bazı türkülerin çeşitli sanatçılar ve kaynak kişiler tarafından sahiplenildiği kendi adlarına kayıt altına alındığı yaşatıldığı ve bu türkülerden telif hakkı alındığı da sabittir. Ama tüm bunların yanında sanatçının emek vererek ürettiği türkülerin hoyratların başkası tarafından sahiplenildiği de görülmüştür. Yani gerçek sahibi dururken bazı uyanıklar esere kendi adlarına tescillemekten utanmamışlardır.
İşte sapla samanın birbirine karıştığı bir ortamda türkülerin öykülerinin olması da çok garipsenecek bir durum değildir. Anlaşamadığımız tek nokta türkülerin öyküleriyle ilgili kendi doğrularımızın kabul edilmesi ettirilmesi noktasıdır.
Eğer türkülerin öyküleri yoksa eleştiri oklarımızı ilk olarak 1976 yılında hazırlanmış olan kitaba yöneltmemiz gerekiyor çünkü türkü öyküleri ilk olarak orda yer almıştır. Yok, eğer türkülerin öyküleri varsa farklı anlatımlara da tahammül etmek gerekiyor. Çünkü tam olarak hangi anlatım doğru tespit etmek şuan ki bilgilerimizle çok zor..
Sonuçta iyi bir araştırma yapmadan türkülerin öyküleri hakkında rahatlıkla yorum yapmak eksik bir tavır olur.
Türkülerin Öyküleri var mı yok mu?. Ne desem bilmiyorum?