Ali H. Demir
28 Nisan 2009
Eğitim faaliyetleri toplumsal bir hizmet üretme aracı olarak kurulmuş olan okullar aracılığı ile yürütülmektedir. Okul öğrencinin gelişim süreci içinde hala büyük bir öneme, yere sahiptir. Öğrencilerin okul dışında eğitimle verilebilecek anlayış, bilgi, beceri, alışkanlık, tutum ve davranışları alabilecekleri bir başka yer hala yok gibidir. Toplumun eğitim seviyesi geliştikçe eğitime dair hizmet veren farklı kurum, kuruluş, ortam ve mekanlar zamanla gelişecektir.
Ailenin eğitim seviyesi öncelikle eğitim sürecinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Günümüzde bir çok aile çocuğunun eğitimini okulla sınırlı bırakmamakta, hatta aile desteklemezse okulun hemen hiçbir şey yapamadığı gibi anlayışlar daha sık dile getirilmeye başlanmıştır. Özellikle eğitime dair hassasiyet taşıyan bir çok ailede devlet okulları yerine özel okullara doğru bir yöneliş görülmektedir. Bu yönelişin altında devlet okullarında sınıfların kalabalık olması, okulların fiziki imkanlarının yetersizliği, personel yetersizliği, araç gereç yetersizliği, okullardaki güvensiz ortamlar, yetkililerin duyarsızlığı gibi bir takım olumsuzluklar nedeniyle fazla bir şey yapılamayacağı yönünde olumsuz tutum ve inançlar yer almaktadır. Bu olumsuz tutum ve inançlar imkanı olan aileleri özel okullara yönlendirmektedir.
Toplumun eğitim seviyesi itibariyle yükselmesi eğitim hizmetlerinin niteliğine dair sorgulamaların da artmasına yol açmaktadır. Toplumun eğitim seviyesinin yeterince yüksek olmaması nedeniyle de eğitimin niteliğine dair geniş toplum kesimleri tarafından etkin bir sorgulamaya gidilememektedir. Bu durum okulların eğitim kalitesi konusunda da büyük bir sorgulamayı getirememektedir. Ailelerin büyük çoğunluğu okula giden öğrencisinin sınıfını geçmesi, iyi bir karne getirmesi, takdir ve teşekkür gibi belgeler alması, okulunu bitirip diploma almasını eğitimin üzerine düşeni yaptığının bir işareti olarak saymakta ve okuldan daha fazlasını beklememektedir. Eğitimin niteliğine dair değerlendirme yapabilen küçük bir azınlık ise örgütsüz, dağınık, bireysel hareket ettiği için herhangi bir etkide bulunamamaktadır.
Okulların büyük bir toplum kesimi için tek eğitim merkezi konumunda olması okulun işlevine dair önemli çalışmaların yapılmasını gerekli kılmaktadır. Toplumun eğitim ihtiyacını karşılayan merkezler durumundaki okullarda eğitim öğretim faaliyetleri öğretmenin güdümünde, yönetiminde, inisiyatifindedir. Bu durum öğretmen nitelikleri üzerinde düşünülmesini de gerektirmektedir. Öğretmen yetiştirme sistemi ülkemizde uzun yıllar boyunca sürekli değişikliklere uğramıştır. Bu değişiklikler arasında bir birlik, beraberlik, sistemli bir bakış açısı olduğunu söylemek oldukça zordur. Tersine günü birlik karşılaşılan sorunlara acil çözüm bulma endişesi ile plansız, programsız, gelişi güzel karar ve uygulamalara dayalı olarak bir şeyler yapılmaya çalışılmıştır. Eğitime dair günü birlik karar ve uygulamaların sıkıntıları hala sürmekte ve uzun yıllar da sürmeye devam edecek gibi görünüyor.
Geçmişte yapılanlar bir tarafa günümüzde yapılan uygulamaların da geçmişte üretilmiş sorunlardan ayrı, sorunsuz, sistemli, istendik şekilde olduğunu söyleyemeyiz. Üniversiteler tarafından yürütülen öğretmen yetiştirme sisteminin eğitimin yapıldığı yerler olan okullardaki sorunları çözücü şekilde olmadığı kolayca söylenebilir. Üniversiteler öğretmen adaylarına eğitim-öğretim konusunda teorik bilgiler vererek dört yıl boyunca öğretmenlik formasyonu kazandırmaya çalışıyorlar. Üniversiteden mezun olan ve öğretmenlik formasyonu aldığı kabul edilen kişileri ise ülke çapında eğitim faaliyetlerini planlama, yönetme, denetleme görevini yürüten Milli Eğitim Bakanlığı işe almaktadır. Dolayısıyla öğretmen adaylarını yetiştiren kurumlar üniversiteler iken bunları istihdam eden bir başka kurum olan bakanlıktır. Yetiştirenle istihdam eden farklı olunca bu iki farklı kurumsal yapı arasında koordinasyonun önemi çok daha fazla bir oranda artmaktadır. Öğretmen adaylarının üniversite ortamında aldıkları eğitimle kendilerine verilen formasyon, bu süreçte öğretmen adaylarının eğitime, öğretmenlik mesleğine bakışı üzerinde önemle durulması gerekiyor. Üniversite ortamında özellikle üniversitelerin öğretmen yetiştiren fakültelerinin bulunduğu yerleşim yerlerinin kalabalık nüfus yapısı, yoğun sosyal faaliyet imkanları, öğrencinin içinde bulunduğu sosyal çevrelerin çeşitliliği ile öğretmen olduktan sonra girilen ortamların sosyal çevreleri arasında dağlar kadar fark olmaktadır. Üniversite ortamında eğitim gören bir öğretmen adayı öğrenci psikolojisi içinde olarak ancak öğretmenlik mesleğine teorik bilgi düzeyinde hazırlama dışında bir hazırlığa tabi tutulmadığı için hayata atıldığında, mesleğe girdiğinde tamamen farklı bir ortamla, çevreyle karşılaşmaktadır. Bu durum öğretmenlik mesleğini yürütecek olan kişilerde büyük değişikliklere yol açmaktadır. Üniversiteler öğretmen olarak yetiştirdikleri kişilerin alanda takibini yapmamakta, dolayısı ile mezunlarının ne tür sorunlarla karşılaştığını, ürünlerinin toplum içinde ihtiyacı ne derece karşıladığını görmemekte, görememektedir. Üniversitelerin mezunlarını takip etme, alanda karşılaştıkları sorunları görerek bu sorunların çözümüne yönelik değerlendirmeler yaparak ne kadarının kendisinden kaynaklandığını, ne kadarının kendisi dışındaki unsurlardan kaynaklandığını araştırması, sorgulaması buna göre kendi iç dizaynında düzenlemeler gitmesi bilimsel bir tutumdur. Bilimsel tutumun bilimsel çalışmalar yapması gereken kurumlardan beklenmesi en doğal bir durumdur. Ancak alanda karşılaşılan öğretmenlerin, öğretmen adaylarının hemen hiç birisi bu tür bir bilgi alışverişinden, geri dönütün varlığından söz etmemektedir. Bu durum öğretmen yetiştiren yegane kurumlar olan üniversiteler için büyük bir handikaptır. Bakanlığın da bu yönde bir bilgilendirmeye, bir geri dönüt sağlamaya yönelik çalışmalar yapma imkanı varken o da yapmamaktadır. Dolayısıyla üniversiteler öğrencilerini mezun etmekte, milli eğitim de merkezi bir takım sınavlar sonucu alınan puanlara göre adayları istihdam etmekte, kendince yeniden öğretmenleri hizmet içinde yetiştirmeye çalışmaktadır. Aslında bakanlığın bu yönde etkin bir hizmet içi eğitim faaliyetinden de söz etmek mümkün görünmemektedir. Öğretmen adayları öğretmenliği meslek içinde yıllar geçtikçe deneme yanılma ile yavaş yavaş öğrenmeye çalışmaktadır. Ancak bu tür bir çabayı öğretmenliğe dair, mesleğe dair sürekli daha iyiye ulaşma endişesi taşıyanlara özgü olarak görmek gerekir. Zira öğretmenlik mesleğinin niteliğine dair istihdamcı durumundaki bakanlık tarafından öğretmenleri sürekli gözleyen, değerlendiren, geliştirmeye çalışan bir yapıdan, anlayıştan, uygulamadan söz edebilmek mümkün değildir. Öğretmenler atandıktan sonra etkin bir değerlendirmeye tabi tutulmaksızın yıllar boyu işlerini sürdürmekte, bazen hemen hiç değerlendirme yapılmaksızın emekli olmaktadırlar. Sadece tüm devlet memurlarına yönelik olarak hazırlanmış olan sicil değerlendirmeleri öğretmenler için de her yıl yapılmaktadır. Ancak bu değerlendirmelerin öğretmenlik mesleği ile hemen hiçbir ilgisi yok denebilir.
Üniversitelerin öğretmen yetiştiren kurumlarının işleyişi ise okullardaki işleyişlere yönelik olarak teorik bilgi vermeden daha öteye gidememektedir. Okul tecrübesi, staj türü bir takım uygulamalar olmakla birlikte bunlar büyük oranda yetersiz kalmaktadır. Her üniversitenin öğretmen yetiştiren biriminin yeterliliği bu birimlerde görev yapan öğretim üyesi veya elemanlarının yeterliliğine bağlı kalmaktadır. Öğretmenlik mesleğine dair hemen hiçbir tecrübesi olmayan, alanda yaşanan sorunlara tamamen yabancı kalan kişilerin bulunduğu durumlarda öğretmen adaylarının yetişmesinde büyük eksiklikler görülmektedir. Üniversitelerin bulunduğu yerleşim yerlerinde mevcut olan merkezi birkaç okulda yapılan okul tecrübesi, staj uygulamaları öğretmenlerin uygulamasına önemli bir katkı yapmamaktadır. Alanın daha yakından tanınması için mutlaka farklı yapılardaki, farklı yerleşim birimlerindeki okulların görülmesi, yakından incelenmesi, öğretmen, öğrenci, veli, yönetici ve deneticilerle etkileşime girme imkanlarının verilmesi gerekiyor. Öğretmen adayları her tür eğitim ortamını yakından görerek yetişirse eğitimin sorunlarına daha aşina olacakları için alanda da önemli sorunlar yaşamamış olacaklardır.
Eğitimin hizmet olarak sunulmasında hala önemli bir konuma sahip olan okulların istenen niteliklere sahip hizmet sunabilmesi öğretmen kalitesine, öğretmen kalitesi ise iyi bir hizmet öncesi yetişmeye, bu ise bilimsel bir tutumla çalışan üniversitelere, öğretim üyesi ve elemanlarına, işbirliğine açık bir bakanlığa bağlıdır.