İbrahim Halil Okuyan
14 Mart 2007
Türkiye Üniversiteleri Tıp Fakültelerinde yetişen öğrencilerimiz dünya standartlarında eğitim görür ve yine dünyanın kabul ettiği aşağıda metni bulunan “Hipokrat Yemini” ile göreve başlarlar. Genel teamül budur. “HıPOKRAT YEMıNı Tedavi etme sanatının ana kurallarını ortaya koyan ünlü Hekim Hipokrat’ın (M.Ö.460-377) adını taşıyan yemin bütün dünyada hekimler mesleğe başlarken edilir. Türkiye’deki yemin metni şöyledir: “Hekimlik mesleği üyeleri arasına katıldığım şu anda hayatımı insanlık hizmetine adıyacağıma açıkça söz veriyorum. Beni eğitenlere karşı saygım ve minnettarlığım devam edecektir. Sanatımı vicdanıma uyarak gururla uygulayacağım. Hastamın sağlığı baş kaygım olacak. Hastalarımın sırrını her zaman için saklayacağım. Hekimlik mesleğinin şerefini ve yüce geleneklerini sürdüreceğim. Meslekdaşlarım kardeşlerim olacaktır. Din, millet, ırk, parti ya da sosyal sınıf ayrılıklarının hastamla görevim arasına girmesine izin vermeyeceğim. ınsan hayatına ana karnına düştüğü andan sonuna kadar mutlak bir saygı duyacağım. Baskı altında bile olsam tıp bilgilerimi insanlık yasaları dışında kullanmayı kabul etmeyeceğim. Tüm bunları yerine getireceğime namusum ve şerefim üzerine açıkça and içerim.” Görev yaptıkları hastahane veya muayenehanelerde çok yararlı işler gören; Allahın izniyle hastalarının hayatını kurtarıp sağlığına yararlı olan hekimlerimiz vardır. ınsanlık adına onlara minnet borçluyuz. Çok iyi niyetli ve yemini olmasına rağmen hastalarını iyileştirme bahtiyarlığına eremeyen hekimlerimiz olmuştur elbette. Bu da olağan bir sonuç olmakla beraber ne yaptığını bilmeyen bazı hasta yakınları tarafından noksanlıklar sanki bilinerek, istenerek yapılmış gibi doktorlar, hırpalanmakta, hiç arzu edilmeyen muamelelere tabi tutulmaktadırlar. Ki, bu çok yanlış bir tutumdur. “Tabip yaradan el çekerse, o yara iyileşir mi?” O hasta sihhate kavuşur mu?.. Bu tür davranışların hastaya hiçbir faydası dokunmayacağına göre tamamen çağdışıdır ve insanlıkla bağdaştırılacak bir yanı yoktur. ınsan sağlığı ile yakından ilgili olan bu meslek mensupları ilk çağlardan beri uygulanmış yasal sıkıntılar da çekmişlerdir. Hastalarını iyileştirebilirlerse ne âlâ.. Ama iyileştiremedikleri takdirde ellerinin kesildiği zamanlar olmuş, M.Ö. 1750 yıllarında uygulanan “Hamurabi Kanunları”nda bu ceza yer almış. Yine ilkçağlarda Çin’de doktorlar hastalarını iyileştirmekle her yönden ilgilenmeğe mecbur tutulurlarmış. Hastanın sağlıklı yaşaması için para ödemek de doktorların görevi imiş. Ayrıca hasta öldüğü zaman doktorunun kapısına bir fener asmak mecburiyeti varmış. Kapıdaki fenerler doktorun kaç hastası öldüğünü gösterirmiş… Bugün çok şükür bu tür cezalar yok ve tıp alabildiğine ilerliyor. Tabir caizse ölüm hariç- her derdin çaresi bulunuyor. Tabii ki, dünyanın her tarafı ayı standartta değil ve genel anlamda “Tıp alanı”da “Dikensiz gül bahçesi” değil. Her tarafta noksanlıklar alabiliyor ve yanlışlıklar mevcut. ınsan hayatı hekimliğe muhtaç olduğu için Hükûmetler kadar bütün resmi ve sivil kuruluşlar tıbbın, hekimliğin gelişmesi, faydalı şekilde çalışması için gayet göstermeli, bir yerde elde edilen yenilik en seri şekilde diğer bölgelere de ulaşmalı, kıtalararası, uluslararası, şehirlerarası iletişimlerle tıbbin nimetleri dünyayı sarmalı, insanlığı ihya etmeli. Başta sağlıklı yaşama sağlanırken, hastalıklarla mücadelede Birleşmiş Milletler kanalı ile elele verilmeli, savaşlar bitmeli, esas refah ve huzur için insanlar engelleri aşmada yarışmalı ki, insanlığın kadri bilinmeli.