Deniz Güney
29 Mart 2013
Temmuzdu, adreslerimiz ayrıydı amakaderimiz aynıydı.
Sımsıcak bir yaz günüydü.
Bilmem hangi radyo istasyonun hangi frekansında Zeki Müren “Sorma ne haldeyim” diyordu.
On dört yaşında nişanlamışlar, Çocuk yaşta anne yapmışlardı.
Annem teyzemi çok severdi.
O da, annesinin teyzesine hediyesi oldu.
Ama olmadı. Kaderi, kederini bastırdı.
Hiçbir isteği yerine gelmiyordu.
Haa.. vardı, Haa yoktu.
Bu yüzden hayatının son 14 yılını, yaşanmamış sayardı.
Mevsim Kıştı. Yağmur yağıyordu.
Penceresinin camını nefesiyle buğulandırdı.
Mutluluğun resmini yapmaya çalıştı.
Elleri üşüdü cebine koydu.
En iyisi kendini uykuya vermekti.
Öyle de yaptı.
Ertesi gün Adana’da olduğunu öğrendim.
Şimdi Onun bir de Adana hikâyesi vardı.
Paramparça bir hayat inceden ve derinden akıyordu.
Adana ise bu gün kurşun gibi soğuktu.
Ama o zaten sürekli üşüyordu.
Dayanamadım sordum.
Nereden çıktı bu Adana.
Öğrendim ki tutuklu bir kardeşinin duruşması varmış.
Bu duruşmada beraat kararı bekliyorlarmış.
Evli ve iki çocuk babası olan kardeşi Memet,
bir yılı aşkın zamandır cezaevinde tutukluydu.
Eşi Suna, Memet ile büyük bir aşk yaşamış, eşinden ayrılıp onunla evlenmişti.
Adana’dan beraat kararı geldi.
Ev halkı çok sevinçliydi.
Suna çocukları ile Memet’in boynuna sarılmıştı.
Dakikalarca öylece ağlamışlardı.
Kurbanlar kesilmişti.
Komşuları, akrabaları geçmiş olsun ziyaretine geliyor, evleri ziyaretçilerle dolup taşıyordu.
Memet mağrur ve ezik bir ifade ile etrafını süzüyordu.
El etek çekilip herkes hayatına kaldığı yerden devam etmeye başladı.
Babasının bir Skodası vardı.
Gündelik işe gidiyor ve ailesini geçindiriyordu.
Memet de bir iş bulmuş çalışıyordu.
Eşi Suna, her akşam onu sabırsızlıkla bekliyordu.
Bu mutlu aile tablosu çok uzun sürmedi.
Lüzumsuz belki de çok sıradan konular yüzünden aile içi tartışmalar almış başını gidiyordu.
Memet her gün içkiye verdi kendini.
Zaten daha önceden de içiyordu.
Evdeki sorunlarını şişelerde unutmaya çalışıyordu.
Bir gün bir haber geldi
Skodasıyla gündelik iş yapan babası öldü.
Mahallenin dar sokağı, Memet’in cezaevinden çıktığı gün kadar kalabalıktı.
Bu kez sevinçler değil ağıtlar vardı sokaklarında.
Baba acısı bir yıl sürdü yüreklerde.
Ancak Suna ile Memet’in kavgaları durmadı.
Bazen Memet evi terk etti bazen de Suna.
Evi son terk eden Suna oldu.
Bir gece vakti Memet ile tartıştı
Abisi Ali’yi arayarak babasının evine gitti.
Geç vakitte Suna’nın telefonuna bir mesaj geldi.
Memet eşiyle helalleşti.
Suna korktu. Memet’in yanlış bir şey yapacağını düşündü.
Çocuklarını yanına alarak tekrar evine abisiyle döndü.
Kapıdan içeri girdiğinde ipte sallanan kocasını gördü.
Feryat figan koptu. Memet, intihar etmişti.
Çığlıklara komşuları ve polisler geldi. Savcı rapor tutu. Sokakları yine çok kalabalıktı.
Geride Memet’in annesi ve kardeşleri gözyaşı döktü.
Bu ailenin evi ve sokağı hiçbir zaman sakin olmadı.
Her biri bir tarafa savruldu.
Suna kayınvalidesiyle mi yaşamalıydı, yoksa ayrı bir eve mi çıkmalıydı yada babasının evine mi dönmeliydi.
Uzun bir süre karar verilemedi. Bu olay yaşandığında yine Temmuzdu.
Sımsıcak bir yaz günüydü.
Taziye’ye gelenler sokata kurulan kürsülere oturuyordu.
Bakışlar yorgun yüz ifadeleri darmadağındı.
Memet’in nasıl bir depresyonla kendi canına kıydığını anlayamadım…
Aklımda ağlayan gözler ve Temmuz sıcaklığı kadar yanan yürekler kaldı.