İbrahim Halil Okuyan
15 Aralık 2006
Yakın zamanlara kadar toplumun televizyon seyr’etme rekoru Amerika Birleşik Devletlerinde imiş. Yaptığımız hamlelerle(!) bugün onları geride bırakmışız. Günde 5 saat televizyon bağımlılığı ile bu rekoru Ülkemize maletmişiz.
Amerikalılar bu olumsuz rekoru bize kaptırdıkları için herhalde üzgün değildirler. ınsanın günlük hayatındaki 24 saatin ayrı ayrı kıymeti var. Bunun en verimli zamanındaki 5 saatin zayi olması o ülke için hayr’a alamet olmasa gerek.
Televizyon da elbette seyr’edilmek için yapılmış bir alet. Ama işi-gücü, sosyal ilişkileri bir yana bırakıp saatlerce Onun karşısında oturmak çok yanlış. Nihayet insanın işine yarayan belli Programların toplamı 2-3 saati geçmez. Bundan fazlası mutlaka hayatın gerekli olan öbür programlarını aksatır. Bahis konusu 2-3 saatlik zaman içinde de o kişinin işine yarayan konular olmalı. Örneğin kişi öğrenci ise dersine katkı sağlamalı. Sade bir vatandaşa dinini, devletini, yaşama gayesini seyr’ettiği programlardan öğrenmeli veya mevcut bilgisini bu tür programlarla takviye etmeli. Ev kadını ise yemek ve mutfak kültürünü arttırmalı.
ınsana hayatta herşey lâzım. Dostlarıyla, akrabalarıyla, komşularıyla görüşecek. Kültürel etkinliklere katılacak, bayramı seyranı herşeyi olacak. Gezecek, yürüyecek hayatının farkında olacak. ıslâm’ın yuvarlak hesap taksimi ile 8 saat çalışacak, 8 saat uyuyacak, 8 saat dinlenecek ve saymağa çalıştığımız diğer işleri yapacak. 5 saat gibi bir zaman ne maksatla olursa olsun televizyona hasr’edilirse o kişide normal olarak diğer işleri görmeğe halk kalır mı? Yapılacak iş bir an önce bu lüzûmsuz rekordan kurtulmak için hayatımızı tanzim etmeğe çalışmalı, normal hayatın gereklerini yerine getirmeği bilmeliyiz.
Normal bir insanın televizyonun bütün programlarını seyr’etmesi mümkün değildir. Kişi, neyin kendisine ait olduğunu, neyin ilgisi dışında kaldığını bilmesi gereklidir ki, “Aptal Kutusu” denilen o aracın esiri olmasın. Bu esaret kafa yapısını bozduğu gibi devamlı seyirden doğan radyasyon sağlığı da mutlaka etkiler. Hayatın neşesi olan sihhat kayb’edilirse hayat çekilmez olur. Buna televizyonu sebep haline getirmek yanlışı yapılmamalıdır.
En önemlisi televizyon programları eğitici olmalı, kişi bunu fark’etmelidir. Hiç kimseye lüzûmu olmayan abuk-sabuk şeylerle doldurulan saatler kimseye birşey sağlamadığı gibi Ülkelerin geri kalmasının da en büyük amilidir. Maalesef bu durum bizim televizyon kanallarının bazılarında da yaşamakta, halk’a gerekli programlar azınlıkta kalmaktadır.
Tv. kanallarımızın reyting (çok seyr’edilme) çabası çoğu zaman normal yollarını şaşırmalarına sebep oluyor. Bunun da hepimize zararı oluyor. Onun için Tv. Yönetimleri başıboş bırakılmamalı, kontrol mekanizması iyi çalışmalı; neyin yayınlanabileceği , neyin yasaklanabileceği sınırlandırılmalı, halkın eğitsel istifadesi birinci plânda tutulmalıdır. Aksi takdirde ABD’nin bize devr’ettiği gereksiz rekor, başımızın belası olur kalır. Tehlikesini faydalı programlarla gidermesini bilmeliyiz.