Remzi Mızrah
12 Ağustos 2012
Tarihi, geçmişi araştırırken yazılı belgelerin yanında yazılı olmayan belge ve buluntulardan da faydalanılır. Özellikle yazılı belgeler öncesi toplumlarla ilgili bilgiler o dönemi yansıtan çeşitli aletler, mutfak eşyaları gibi o dönem kalıntılarından elde edilir. Bu tür buluntuların yoğun olarak bulunduğu alanlarda eski kültürlerin yerleşim alanı olan ve en eskisi altta olmak üzere en yeniye doğru düzenli bir katmanlaşma gösteren höyüklerdir.
İnsan toplulukları gelişme safhaları ne olursa olsun, yaşadıkları ortamlarda mekânla ilişkilerinde kültür inanç ve adetleriyle ilgili izler bırakırlar. Tarihsel gelişim süreci içinde biriken bu izler toprakla bütünleşerek düzenli ve tarihsel araştırmalarda önem arz eden veri sahalarını yani höyükleri meydana getirirler.
Höyüklerde birikim oluşurken rüzgâr, yağmur, güneş gibi dış etkilerle bir aşınma oluşur bu alanlar toz ve toprakla kaplanarak sıradan bir yükselti, sıradan bir tepe görünümü verirler.
Toz ve toprakla kaplanmış bu topoğrafik unsurlar aslında içlerinde binlerce yıllık bir tarihsel gelişimi, bir bilgi birikimini saklayan sessiz çığırtkanlardır.
Höyüklerin içerdiği bilgi bilimsel kazı ve araştırmalar yapılmadığı sürece toprak yığınları altında tabakalar halinde atıl bir durumda kalır. Sistemli arkeolojik çalışmalar bu bilgiye ulaşmanın yegâne yoludur.
Höyüklerde dış etkilerle oluşan aşınma, höyüğü farklı büyüklük ve görünüme ulaştırır. Dış etkilerin yanında yapılarda kullanılan malzemenin türü, yapının taşıdığı özellik, yerleşme dokusunun sıklığı ve orada yerleşmiş kültürün yaşam biçimi de höyüğün şekline etki eder.
Önemli bir anıtsal yapı, bir dini merkez veya yönetim açısından önem arz eden bir yerleşimi barındıran höyükler ile basit ve sıradan bir yerleşmeyi barındıran höyükler farklı yapı özelliği gösterirler.
Aynı şekilde doğal çevrede yerleşime uygun yerlerin azlığı, belirli noktadaki yerleşimlerin önemini arttırmış bu yerleşimi içeren höyükler diğerlerinden daha büyük ve geniş alana yayılmış hale gelmiştir.
Höyükler en yakını üstte olmak üzere en eski uygarlık kalıntılarına göre bir tabakalanma gösterirler. Bu tabakalanmalar uygarlıkların araştırılmasında çok önemli referans kaynaklarıdır. İşte bu düzenli tabakalaşmalar, inşaatlara dolgu malzemesi sağlama, su yolları ve çeşitli tesislerin yapımı ve definecilerin sistemli müdahaleleri sonucu edilmekte ve bir çok kültüre ait veriler kaybolmaktadır.
Urfa ili höyükler açısından çok zengin bir ildir. Genellikle ovalarda yer alan bu tarihsel yerleşim merkezlerinden sadece Harran ovasında yüzlerce olduğu ifade edilmektedir.
Harran ovasının yanına Suruç, Viranşehir, Ceylanpınar ve Hilvan ovalarını da ekleyince Şanlıurfa’nın höyük zenginliğini tahmin etmek bile insana heyecan vermektedir.
Harran ovasında 200 yakın höyükten bahsedilmekte. Güneydoğu Anadolu’nun en büyük höyüklerinde biri olan Sultantepe höyüğü, Harran Höyüğü, Soğmatar höyüğü ovada en bilinen höyükler.
Bunların yanında Göbeklitepe, Lidar Höyük (Atatürk baraj gölü altında kaldı),Titriş Höyük, Kurban Höyük, Eyüp Nebi Höyüğü, Tılgoran, Gre Virike, Nevala Çori (Atatürk baraj gölü altında kaldı),Gürcütepe, Teleilat, Kazane Höyük, Hacı Nebi höyük, yüzey araştırması ve kazı çalışmalarının yapıldığı höyüklerden bir kısmı.
Bu höyüklerden elde edilen belge ve bilgiler tarihe sessiz tanıklığın, tutanakları olarak yansıyorlar Urfa kültürüne.
Höyüklerdeki yerleşim sürekliliği belli dönemlere kesintiye uğrasa da günümüze kadar gelen yerleşimlere sahne olmuş üzerinde köy nahiye gibi yerleşimlerin bulunduğu höyüklerde vardır. Bunlara “Yaşayan Höyük” adı verilir.
Güneydoğu Anadolunun en büyük höyüklerinden biri olan “Sultantepe” höyüğü de yaşayan höyüklerden biridir.
Tüm Anadoluda yaklaşık 20.000 höyük olduğu tahmin edilmektedir. Bunların önemli bir kısmı da yaşadığımız topraklar üzerinde yer almaktadır.
Geçmişimizle ilgili bilgilerin kayıtlı olduğu, bir anlamda geçmişimizin bilgi bankası olan höyüklerimizi ne pahasına olursa olsun korumak zorundayız. Ve bunu da şehre çok yakın olan Sultantepe höyüğünden başlatmak gerekiyor. Asur devletinin Kuzey eyaletinin başkenti olan Sultantepe tarihsel ismiyle “Huzirina” şehri Urfanın geçmişiyle ilgili çok önemli bilgileri bağrında taşıyor.
Daha fazla zarar görmeden geçmişe dair çok önemli bilgiler kaybolmadan höyüklerde arkeolojik kazı çalışmalarını başlatmak gerekiyor.