Konuk Yazar
6 Nisan 2010
Edep Ya Hû
Hazreti Ömer: “Edep, ilimden önce gelir” buyurmuşlardır. Güneydoğuda bir ilimiz olan Şanlıurfa’da yüzyıllardır bir gelenek olarak süregelen sıra gecesi, tabii bir edep müessesesi, doğal bir terbiye okuluydu bir zamanlar… Kaynağı, insanî erdem ve prensipleri benimseme ve savunma esasına dayalı, insanların kişilik ve ahlâk bakımından yetişmelerini amaçlayan bir kurum olan ahiliğe dayanan sıra gecelerinin, yöre gençlerinin yetişmesinde çok önemli bir yeri vardı. Bugün yozlaşarak bozulmuş, eski asaletini kaybetmiş, sıradan arkadaş toplantılarına dönmüş olan, hele hele medyada aynı kıyafeti giyerek ellerinde bağlama, yanlarında davul zurna ile sahne alarak ne idüğü belirsiz türküler! söyleyen kişilerin yaptığı şovla hiç ilgisi olmayan bu kurumu, yarım yüzyıl önce yaşadıklarım ve hissettiklerimle hayal-i hatır etmekteyim.
Bir disiplindir sıra gecesi
Eli açık, kapısı açık ve sofrası açık olmak sıra gecelerinin ilk öğretileridir. Bir disiplindir sıra gecesi; kişilerin içinde yaşadıkları topluluğun genel düşünce ve davranışlarına kendiliğinden uyumlarını sağlamak amacıyla alınan önlemler bütünüdür. Bu disiplinin ilkeleri kuruluş anından itibaren yürürlüğe girer.
Kış mevsiminde haftanın belirli günü sırasıyla birinin evinde toplanarak sohbet etmeyi düşünen yakın arkadaşlar, kendi aralarında önce bir ağa kararlaştırırlar. Bu, hepsinin kabul edeceği ve hürmet gösterdikleri bir kâmil kişidir. Ona “ağamız” diye hitap ederler. Bu andan itibaren onun sözü kanun hükmündedir. Önce: “haftda bir, şu gece” diye sıranın tekrar süresi ve saati kararlaştırılır. Sonra ağa, sırada yapılacak ikramı belirler. Bu ikram zengin-fakir, sıra grubundaki herkesin ikram edebileceği bir yeme içme listesidir. Duruma göre: “İkramımız çiğköfte, çay, meyvedir” der, buna kadayıf, baklava, şıllık, daş ekmeği, katmer, küncülü akıt, şire, palıza gibi tatlı çeşitlerinden biri de eklenebilir. Bunların maharetli olan evin hanımı tarafından yapılmış olması ev sahibine itibar kazandırır. Ama her ne olursa olsun, çiğköfte ve mırra sıra gecelerinin vazgeçilmezidirler. Herkes sırasında aynı ikramda bulunur. Herkesin kendi mali gücüne göre yapacağı ikramın, mali gücü zayıf olan arkadaşın üzülmesine sebep olacağı düşünülerek konulmuş bir kuraldır bu. Aynı zamanda gözü, gönlü ve kalbi tok; şefkatli, merhametli, adaletli ve faziletli olmanın işaretidir. Fakirlerle dost olmaktan, onlarla oturup kalkmaktan şeref duymak; zenginlere, zenginliğinden dolayı itibardan kaçınmak payı çıkarılır burdan. Ve görüşme sonunda: “Filan gün bizdeyiz, Allah mübarek etsin” der ve dağılırlar. Ağanın evinde yapılan ilk toplantı sonunda ağa: “Bir sonraki sıramız filan efendi gildedir” der ve evlere gitmek üzere kalkılır. Yakınlık derecesine göre, evin hanımına ya doğrudan doğruya ya da eşi aracılığıyla şükranlar arzedilir ve bu böylece bir mevsim devam eder gider.
Sıraya daha önce belirlenmiş bir saatte gelinir. Sıraya gelenleri, mutlaka ev sahibi karşılar, mecburi hallerde gençlerin karşıladığı da olur. Oturma mahaline giren herkes oturanları selâmaleyküm diye selamlar. Önceden gelenler sonradan gelen için ayağa kalkar ve onu baş köşeye davet ederler. Ama her gelen tevazu içinde daima alt tarafta oturmaya çalışır. Oturulduktan sonra ev sahibi ve daha öncekiler sonradan gelene merhaba diyerek cevap verirler. Sıra gecelerinde hizmet eden biz evin gençleri, gönülleri küçüklere karşı sevgi ve şefkatle dolu bu misafirlerin bulunduğu odada, edepli ve saygılı bir şekilde sessizce alt köşede oturur ve dikkatle sohbeti dinlerdik. Görgü kurallarını, sohbet kültürünü bu meclislerde alırdık.
Sıra gecesine ancak ağanın izni alınarak misafir davet edilebilir. Bu kişi sıranın şeref konuğudur, baş köşeye oturtulur. Gece, topluluğun genel eğilimi ve hevesine göre sosyal, edebi, dini, felsefi, siyasi, mesleki ve mahalli konularda yapılan sohbetle geçerdi. Ancak sıra gezenler musıkiye meraklı ve çalıp söyleme yeteneğine sahip kimselerse, gecede sanat ve halk müzikleriyle karışık tatlı bir musıki ahengi de yer alırdı. İşte bu gecelerdi ki Urfalı gençlere doğal bir konservatuar eğitimi sunuyordu.
Urfa’ya has bir disiplin dahilinde ustalar tarafından sunulan müzik ise sıra gecesinin esasını oluşturmaz. Bu tür müzik için ayrıca musiki toplantıları yapılırdı eskiden. Burada özellikle hafızlar ve onların yakın arkadaşları zakirler gibi usta sesler ile usta saz icracılarından oluşan kişiler müzik yaparlar, onların dışındakiler ise sükunet içinde, büyük bir saygıyla bunları dinlerlerdi. Her usta kendi arkadaşlarıyla toplanır, mecbur kalmadıkça ustalar bir araya gelmezlerdi. Mesela Tenekeci Mahmut Hafız (Mahmut Güzelgöz), Mahmut Akagün ile, Ahmet Hafız (Ahmet Uzungöl) ise Saatçi Yusuf (Yusuf Özer) ile birlikte olurlardı. Bu meclislerde şarkı ve türküler topluca; gazel ve hoyratlar ise ustalar tarafından tek (solo) okunurdu. Şarkı ve türkülerin solo okunması gelenek dışıydı. Müzik bir fasıl dahilinde yapılırdı. Fasıl Urfa (Klasik musikimizdeki hüseyni, yanlış kullanımla divan) veya Rast makamıyla yapılan bir taksimle başlar, sırasıyle ağır şarkı ve türküler, gazel ve aralarına serpiştirilniş oynak şarkı, türkü ve hoyratlar ile devam eder, sonunda bir saz eseriyle biterdi. (Sürecek)