Nejat Karagöz
14 Temmuz 2016
Günlerdir, her
sınıftan insanın tartıştığı bir konu: Suriyelilere vatandaşlık meselesi…
Türkiye’de
sayıları üç milyonu bulan Suriyelilerin, vahşi bir savaştan kaçıp,
topraklarımıza sığındıkları, çoğunun aç, biaç ve çaresiz olduğu, devletimizin
bakımına, insanlarımızın yardımına muhtaç oldukları bir gerçek.
Aralarında,
vatanını terk etmeyip, canı pahasına savunması gereken 20’li, 30’lu yaşlarda
gençler de var ve bunların bir kısmı işinde gücünde olup bir kısmı da genel
asayiş yönünden sıkıntılı…
Öte yandan bu
misafirleriniz yılda 100-150 bir arasında doğumla, adı konulmamış bir nüfus
yarışına girmiş bulunuyorlar. 500 Bin kadarı Urfa’da yaşayan bu insanların en
önemli sorunu da özellikle eğitim, sağlık ve ekonomik rahatlık anlamında karşılaştıkları
güçlüklerdir.
Nitekim geçtiğimiz
günlerde sosyal medyada da yer alan bir bilgi notunda Urfa ile Denizli ilimiz
arasında yapılan bir karşılaştırma yer alıyordu ve bu anlı şanlı Urfa, eğitimde
Denizli gibi bir ilden bile 20 sene geride imiş. Siz eğitim kalitesinde
Türkiye’nin 81 ili arasında 76. Sıraya tutunmuş olan kara talihli memleketin
iki milyonu bulan nüfusuna Beş Yüz Bin Suriyeliyi de eklerseniz Türk eğitim
sisteminde size sıra bile bulunmaz…
Urfa halkının bu
mevzuya bakışı yazık ki kafa karışıklıklarıyla malul… Şöyle ki; meseleye gerek
din ve gerekse etnik köken temelinden yaklaşanların pek çoğu, işin sosyal ve
ekonomik yönleri ile ilgili değil/bilmiyor.
Öte yandan sosyal
ve ekonomik yönleri ile işi tahlil etmeye çalışanların da hemen hepsinin ortak
fikri, bu meselenin din ve etnisite ile alakalı olmadığı yönündedir. Daha
garibi, pek çok kimse bu insanların yasal olarak henüz “Mülteci” bile
sayılmadıklarını bilmediğidir.
Bütün bunları alt
alta topladığımızda “ortaya karışık” bir durum kaçınılmaz oluyor…
15-20 bin öğretmen
açığı ile en az 100 bin konut açığı ve sağlık kurumlarının yetersizliği ki şu
anda sayıları 2 Bini bile bulmayan yatak kapasitesi ile sağlık kurumları zaten
Suriyeliler olmazsa da yetersizdir.
Bütün bu gerçekler
ortadayken meseleye din ve etnisite temelinden yaklaşımlarla, daha da çirkini,
politik hesaplarla bu memleketin huzuru, barışı, yaşam şartları, dokusu feda
edilemez…
Birilerinin
seslendirmeye çalıştığı referandum sözcüğü ise tam bir rezalettir. Zira hiçbir
toplumun temel hak ve hürriyetleri ile ilgili bir mevzu referanduma, halkoyuna
konu bile edilemez!
Herkesin, aklını
başına alması ve konuyu derinlemesine tetkik edip, ona göre hareket etmesi
gerekir.
Yoksa şu sıra en
çok ihtiyacımız olan barış, berhava olup gider…