Ebru Okutan Akalın
9 Nisan 2008
Bilgelik hiç uğranmamış bir han gibidir. Han’a gidilecek bir yol vardır elbette. Kim bilir belki de yerli bir yabancıyı bekliyordur insan, ona ulaşmak için. Sanatçı Matti Braun’da onlardan biriydi. Bir gün çıkageldi uzaklardan. Yolculuğunda keçeyi arayandı. Sanki o ilk adımını çoktan atmıştı o hana, bir şeyler bulmayı istemekle.
Matti Braun Almanya’da Özurfa adında bir sergi açacaktı.Matti sordu; Keçe Urfa’da nasıl yapılırdı? ışte serüvenimizde o soruyla başlamıştı. Yol almak yol olmaktan geçer deyip yolcuyla yollara düştük. Vardığımız yer Urfa’da makine yağı değmeden, hamamın en sıcak köşesinde göğsüyle vurarak keçe yapan son usta Mahmut Taşçı’nın eviydi. Elinde şefkatiyle beslediği keçe, sırtında sabrının yükü hafif kamburuyla orada oturuyordu. ızini kaybettiğim Han’ın sahibi gibi bakıyordu.
Ta Orta Asya’dan, Tibet’in sürgün lideri Dalai Lama’nın hasreti olan topraklardan gelen keçe, ona bir bilgelik getirmişti beraberinde. Mahmut Usta o gül kokan elleriyle, kalbinden geçen desenleri işliyordu keçeye.
Yolun sonunda, Matti beni keçeye, keçe Mahmut Usta’ya, Mahmut Usta elindeki keçe ile anavatanı olan Tibet’e, o da beni “Ne tapınak ne de karmaşık felsefeler. Beynimiz ve kalbimiz tapınağımız, şefkatimiz ise felsefemizdir.” diyen Dalai Lama’nın bilgeliğine götürmüştü. Gördüğüm oydu ki Dalai Lama meditasyonla, Mahmut Usta ise keçeyi ruhuyla yoğurarak Nirvanaya ulaşıyordu.
şimdi ben, batıdan doğuya yaptığı sanat yolculuğunda, beni de yanına alarak bu güzelliği fark etmemi sağlayan Matti Braun’a teşekkür ediyor, tüm Urfalılar adına başarılar diliyorum.