Mahmut Çepoğlu
12 Şubat 2007
Her ne kadar biz “sokak çocukları” diye onları isimlendiriyor veya yakıştırmalarda bulunuyorsak, doğru bir terim olmadığını hep söylerim. “Sokak çocukları” tamlaması biraz daha farklılık ve çirkinlik içeriyor. Toplum olarak sıfatlandırmayı “öteki çocuklar” ya da “sahiplenilmeyi bekleyen çocuklar” hatta “sevgiye, ilgiye muhtaç çocuklar”, şeklinde ifade edersek biraz daha edep içerdiğine inanıyorum. Sokakta her gün yüzlerce çocuğa rastlıyoruz. Bu çocukların her biri ayrı bir satıcı veya hizmet etme uğraşındadır. Bu hizmet şekilleri öyle farklılaştı ki, kırmızı ışıkta cam silme, ayna temizlemeye kadar vardı. Dilenenler cabası. Her gün yüzlercesine rastladığımız ayakkabı boyacıları, simitçi, kağıt peçete satıcıları, cevşen satıcıları, çeşitli dua ve kalem, inci boncuk satıcıları, merdiven altı dediğimiz korsan gofret, çikolata satanlar, tartı gezdirenler, esans satanlar ve daha neler neler…. Bunları sıraladığımız zaman sayfalar yetmeyecek dersem yeridir. Sokaklar, caddeler, turistik alanlar, caddeler bu çocukların işgali altındadır. Bu toplumsal bir yaradır. Fakat biz bunların farkında olmadan bakıp geçiyoruz. Oysa bu çocuklardan birisinin bizim çocuğumuzla arkadaşlık yaptığını bilmeliyiz. Bu çocukların çok küçük yaşta çevrede gördüğü, izlediği yaşam, onların hayattan umutlarını kesiyor. Çünkü “ben bunu nasıl olsam başaramam” düşüncesiyle tam delişmen çağında, kanının kaynadığı bir zamanda bir yanlışa kurban olabiliyorlar. Bunların bir kısmı hem okula gider, hem de çalışırlar. Çocuklar çabaları ailelerine gelir getirmek, aile bütçesine katkı sunmak anlamında uğraş verirler. Çok azı okul ve kendi ihtiyacı adına çalışırlar. Kimileri çıraklık dediğimiz kimi işlerde çalışarak hem iş öğrenir, hem ucuz emek verenler olarak hizmet kervanını sürdürürler. Çocukluk yıllarımda böyle arkadaşımız çok. O zaman ayakkabı boyacılığının ilk başlangıç yıllarıydı. şimdiki gibi sokaklara dağılmaz belli yerlerde otururlardı. şimdi pasaj içlerinde, caddelerde sokaklarda çocuk boyacılardan geçilmiyor. Öğretmenliğim sırasında da yine böyle çalışan öğrencilerimiz vardı. Bunların büyük bir kısmı çıraktı. Ama seyyar satıcılık yapanlarda yok değildi. Bu çocukların kırsal alandan gelen göçle gelmelerinden dolayı şehre adapte olmadıkları etrafa saçtıkları kirler ve pasaj içinde yerlere döktükleri boyalardan belli. “Sokak çocuklarından alış veriş yapıp sokağa mahkum etmeyiniz.” yazılı bez afişler hep dikkatimi çektiğinden olacak ki bu konuda çok düşünmüşümdür. Sokak çocuklarıyla alış veriş edelim mi? Yoksa onları denildiği gibi “para kazanıyor” diye aileden koparır duruma getiriyor, sokağa mahkum mu ediyoruz? ışte bu söylem hep beni düşündürmüştür. Neticede duygusal yan değil aklın hukuku üstün geldi ve dilencilere “sadaka” adı altında yardım yapmadığım gibi sokakta satıcılık yapan çocuklardan hiç bir şey almıyorum. Tek yaptığım ayakkabı boyamak, onu da çok uygun bulmuyorum. Burada belirtmeden geçemeyeceğim. Bir zamanların ayakkabı boyacıları, sokak satıcılarından bir çoğu bu gün Urfa’nın önemli iş adamıdırlar. Bu insanların büyük çoğunluğu ailesini sahiplenen çocuklarının önemli yerlere gelmesi anlamında uğraş veren insanlardır. Oysa dün sığara kağıdı, tütün, kaçak sığara satarlardı. Yoksa küçük yaşta başladıkları çalışmalar, onları hayata hazırladı üstelik başarı sağlamalarına mı neden oldu? Çalışan çocuklarının emeklerinin istismar edildiği gerçeği kabullenmemek mümkün değil. Bir boyacı bir ytl ye ayakkabı boyarken, çocuklar 25 ykr boyamaları bunun en belirgin özelliğidir. Çırak olarak çalışan çocukların “haftalık” adı altında çok cüzi bir paraya çeşitli işyerlerinde çalıştıklarını görüyoruz. Eskiden bu işleri evli barklı dediğimiz hayatta sorumluluğu olan insanlar yapardı. şimdi bir fırında beş kişi çalışıyorsa, dördü çocuktur. Bir pastanede üç kişi çalışıyorsa bunun ikisi mutlaka çocuktur. Özellikle şehrin büyük göç almasından sonra sokak çocuklarının çalışmaları fazlasıyla görüldü. Çocuklarının yarım günde dahi olsa çalışmaları onların emeklerinin istismarı olduğu gibi çeşitli şiddet olaylarına maruz kalmaktadırlar. Dolaysıyla eğitimden uzaklaşan bu çocuklar fiziksel ve ruhsal gelişmelerinde büyük tesiri bulunmaktadır. Toplum olarak bize düşen görevlerin başında bu tür konulara duyarlı olmak gerektiğine inanıyorum. Çünkü bu günün çocukları geleceğin büyükleri olarak bu çocuklarla iç içe yaşayacaklar. Bir cümleyle özetleyecek olursak; bu konuda Emniyet Müdürü Sayın Kutluay Çelik’in çalışmaları hayli dikkat çekicidir. Bu çocukların gelecekte örnek kişilikler sergileyeceğine inanıyorum. Başarı ve mutluluklar dileğiyle…