İbrahim Halil Okuyan
7 Aralık 2006
Fransız Meclisinde “Ermeni soykırımının (!) Inkârını suç sayan yasanın kabulü”nden sonra zaten Milletimizin gözünde bir değeri olmayan Fransa gözümüzden biraz daha düştü. Gerçeklerle ilgisi olmayan sırf haçlı birliğini kuvvetlendirme amacıyla çıkarılan bu yasa dolayısıyla Ülkemizdeki nefret de canlandı. Halkın, çeşitli kurumların ve Sivil Toplum Kuruluşlarının Fransız mallarını boykotu gündeme geldi. Fransız veya ortağı Fransız olan şirketler halkça ilân edildi. Boykota çağrı listelerinde adını gören bazı şirketler; “Adımız Fransızca ama biz Fransız şirketi değiliz” diye ilânlar verdiler. Fransız Meclisinin adaletsiz kararına ve Yasasına destek veren bazı Avrupa Birliği Ülkelerinde seçimler vardı. Bu seçimlere aday olarak katılan “Türk kökenli” parlamento adayları da bulunuyordu. Tabii bunlar zor durumda kaldılar. Bir kısmı “Lâzımı yok bu işin” deyip çekildiler. Bir kısmı sessiz-sedasız yollarına devam ettiler. Bir kısmı da parlak istikballerini(!) düşünerek Ermeni Yasasını kabul edip “Kraldan fazla kralcı” tavırlarla seçimlere katıldılar. Olaylar insanların gerçek karakterini en güzel bir şekilde ortaya koyuyor. Olup olmayacağı kesin olmayan bir milletvekilliği için milletini, milliyetini satan insan nelerini satmaz. Bunlar seçimi kazansalar bile bulundukları Devletin Parlamentosuna ne hayır getirirler? Döneklikleri kendi ırkdaşları arasında benimsenmiyeceği gibi, yamandıklar, ecnebiden de sempati göremezler. Tez zamanda sıradan unutulmuş, silik bir şahsiyet olup giderler. Bu gibi şerefsizlerin olacağı budur. “Adımız Fransızca ama biz Fransız şirketi değiliz” diyenler de başka bir âlem. Sözüm yalnız bunlara değil tabii. Güzel Türkçemiz dururken, Amerikan, ıngiliz, Fransız, Alman, ıtalyan dillerinden seçmeler yapıp şirketlerine isim koyanlar öz Milletimizin teveccühünü kayb’ettikleri gibi ticari menfaat açısından da bir hayır görmezler. Kendilerinin bile mânâsını bilmedikleri bu isimlerle gururlanmasınlar. Gün gelir onlar da; “ismimiz falanca ama biz Türk Firmasıyız” ilânları vermek zorunda kalabilirler. Allah cümlesine akıl, fikir, iz’an versin. Hor görülmemek için kendi Milletlerini hor görme, benliklerini kayb’etme gafletinden kurtarsın. Dünya gibi, dünya siyaseti de dönüyor, hayırda ve şerde değişik boyutlar kazanıyor. Bilhassa sözde dost(!) olduğumuz Ülkelerin bizi arkadan vurma politikaları bizim de onlara karşı yeni tavırlar almamızı gerektiriyor. Bir zamanlar Apo’yu bağrına bastığı için ıtalya ile aramız açıldı, bugün bir problemimiz yok. Kıbrıs haksızlığı sebebiyle Yunanlılar ve Rumlarla yıldızımız pek barışık değil. Jetlerimizin Eğe Denizinde “it dalaşı”na girmesi hiç eksik olmaz. Bunların sıcak savaşa dönmeyişi Türk pilotlarının becerisi ve olgunluğu sayesindedir. Ta Osmanlının son zamanlarından bugünlere gelinceye kadar ihtilâflar ve kırgınlıklar hiç eksik olmadı. Ama siyasetin değişkenlikleri ile de fazla sürmedi. Bugün “Ermeni Meselesi” yüzünden Fransa ile de aynı durumdayız. Haksızlıklarına karşı Fransız mallarına milletçe boykot ilân ettik. Fakat ortaklıklar, askeri ve siyasi ilişkiler o kadar grift ki; bu köprülerin yıkılması hem imkânsız, hem gereksiz. Birgün onlar da hatalarını anlayıp dönecekler. Yapılanları yeniden kurmak da zaman alacak… Onun için Türkiyede iş fazla uzatılmadan manen onarım girişimleri şimdiden başladı. TOBB ve benzeri Sivil Toplum Örgütleri ile siyasetçiler pek ateşli olmasa da girişimleri eksiltmiyorlar. Doğrusu da budur. ınşallah herşey bütün Milletlerle iyi diyaloğlar içinde sürer gider. Küskünlüklerin, savaşların kahrını dünyamız yeniden yaşamaz. Türk Milleti barışsever bir Millettir. Milli meselelerimize dokunan olmazsa kimseye sataşmamız beklenmez. Dünyada huzuru arayanlarla her zaman beraber olduğumuzu da zaten dost-düşman bütün Milletler kabul ediyor. Geç de olsa uyanıyorlar.