Ali H. Demir
22 Temmuz 2009
ÖSS ve SBS sonuçları açıklanmaya başlandı. Bu tür merkezi sınavlar eğitime dair mevcut duruma yönelik önemli veriler sunuyor. Sınavlarda sorulan sorulara öğrencilerin verdiği yanıtlara göre öğrencilerin bilgi düzeylerine ilişkin kanaatlere ulaşılabiliyor. Sınav sonuçları öğrencilerin durumlarına ilişkin kısmen objektif veriler olarak değerlendirilebilir. Sınavlarda genelde akademik düzeye yönelik sorular sorulduğu için öğrencinin her yönden değerlendirilmesi yerine sorular sorulan alanlara yönelik değerlendirmeler yapılması daha doğru sonuçlara götürebilir. Yapılan sınavların zamanına, şekline, süresine bakınca aslında öğrencilerin durumlarına ilişkin net bilgilere ulaşmak da doğru olmayabilir. Zira SBS’de bir yıl boyunca alınan derslere yönelik sorular sorulurken ÖSS’de çok daha kapsamlı bir dönemi içeren sorular soruluyor. Bu nedenle öğrencinin aldığı eğitimin kalitesinden ziyade sınav gününe kadar yaptığı hazırlıklara göre geldiği seviyeye yönelik bir değerlendirme yapılabilir. Daha fazlasını yapabilmek sınavların sınırlarını zorlamak anlamına gelebilir. Yapılan sınavlar test tekniğine uygun olarak hazırlanıp yürütüldüğü için yine öğrencinin durumuna ilişkin yeterli betimleyici özelliklere sahip değil denebilir. Sınavlarda verilen süre de öğrencinin durumuna ilişkin değerlendirme yapmada bizi hatalara götürebilir. Bu nedenle bu tür sınavları öğrencinin eğitim seviyesine yönelik olarak ele almak yerine sorulan sorulara cevap verme becerisi konusunda belirleyici bir unsur olarak görmek daha doğru olacaktır. Bundan başka sınavlara giren öğrencilerin sadece okullarda aldıkları eğitimle yetinmediklerini de dikkate alarak sınav sonuçlarının genellenmesinde veya değerlendirilmesinde dikkatli olunması gerekiyor.
Yapılan sınavlara yönelik bu şüpheci yaklaşıma rağmen sınav sonuçlarını özellikle eğitim sistemi açısından ele almak gerekiyor. Öncelikle sınav sonuçlarına bakarak değerlendirme yapılmasının hatalarından, sakıncalarından söz etmekle birlikte eğitim sistemimizin ürünü olan öğrencilere yönelik bir başka verinin olmadığını unutmamak gerekiyor. Bu durum eğitim sistemimiz açısından önemli bir eksikliktir. Sınav sonuçlarına bakarak yapılacak değerlendirme sınava giren öğrencilere yönelik olarak ve sınavın kapsamı ile sınırlı olarak kalacaktır. Oysa eğitim sistemi içinde okul öncesinden ilköğretime, ortaöğretimden yüksek öğretime kadar hemen her kademenin değerlendirilmesine ihtiyaç vardır. Sınavlar ilköğretim için sadece 6,7 ve 8. sınıflara ortaöğretim için ise liseyi bitiren öğrencilere yönelik olarak yapılmaktadır. Bu durum eğitim sistemimizi hesabını bilmeyen müsrif tüccar konumuna düşürmektedir. Eğitim programlarında yapılan değişikliklerle sonuç değerlendirmesi yerine süreç değerlendirmesine geçilmesi, yönetim bilimleri açısından sıfır hata yönetimi gibi kavramların benimsenmeye çalışıldığı bir dönemde ÖSS ve SBS gibi sonuç odaklı değerlendirmeler yapmak eğitimimize katkı sağlamaktan çok uzaktır. Sınavlarla kapsama alınmaya çalışılan öğrencilerin durumları bir bakıma sistemin çıktısının değerlendirilmesidir. Çıktının değerlendirmesinin yapılması bu çıktıları veren sistemin elden geçirilmemesi hiçbir anlam, yarar sağlamamaktadır. Yapılması gereken sonuçlar kadar süreci de dikkate almak, sınava giren öğrencilerle sınırlı kalmak yerine eğitim sisteminin tüm kademelerinde yapılan faaliyetleri dikkate alan bir değerlendirme sistemi getirmektir. Eğitim sistemimize bu yönüyle bakıldığında yapılması gerekenden çok uzak bir noktada bulunulduğu söylenebilir. Eğitimin her alanını, her kademesini dikkate alan bir değerlendirme sisteminin geliştirilmesi gerekliliği yerine eğitim sistemimiz içinde değerlendirme dışı sayısız alanla karşı karşıya kalmaktayız. Değerlendirme yapılmaksızın sadece sınav odaklı bir yaklaşımla eğitimde bir yere gelmek neredeyse imkansızdır.
Eğitime dair kazanım olarak on binlerce derslik yapılması eğitim adına önemli bir adım olarak görülebilir. Ancak çağımızda tek yönlü bakışlar, hareket tarzları yerine çok yönlü ve durumsal bakışlara ve hareket tarzlarına ihtiyaç vardır. Eğitime dair öncelikle fiziksel eksiklikler giderilsin daha sonra diğer adımlara geçilir anlayışı yerine durumsal bir bakış açısıyla fiziki ihtiyaçları olan yerlerde bu ihtiyaçların giderilmesine öncelik verilirken bu ihtiyaçların olmadığı, en azından fiziki anlamda sorun olmayan yerlerde de duruma göre atılması gereken bir sonraki adıma bakılması eğitim sistemimizdeki sorunlu alanları duruma, yere, konuma göre farklı gözle değerlendirilmesini getirecektir. Eğitim sistemine bakıldığında sistemin tümünde homojen bir sorun dağılımından, benzerliğinden söz etmek mümkün görünmemektedir. Bir yerde fiziksel imkanlara yönelik sorunlar varken bir başka yerde bu tür sorunların olmadığı ancak orada da bir başka tür sorunun yaşandığı görülmektedir. Oysa eğitim sistemini yönetenler fiziksel anlamda temel sorunlara odaklandıkları için bu tür sorunları olmayan ancak farklı sorunları olan yerlere farklı çözümler sunma yoluna gitmemekte daha çok temel sorunla ilgilenerek yapılabilecek diğer adımları atmaktan imtina etmektedirler. Bu durum eğitim sisteminin sorunlarının azalmasına yardım etmemektedir.
Eğitimin ne tür sorunlarının olduğunun iyi belirlenmesinde özellikle yönetim makamlarının üzerine büyük iş düşüyor. Zira eğitim sistemimiz merkeziyetçi bir anlayışla dizayn edilip işletilmektedir. Bu durum durumsal yaklaşımların ortaya konulmasında yönetsel makamlara daha büyük sorumluluklar yüklemektedir. Eğitim sisteminde sınav sonuçlarına odaklı bir değerlendirme yapılmasını beklemek yerine süreç odaklı bir değerlendirmenin geliştirilmesi için önlemlerin alınması gerekiyor. Bunun sağlanabilmesi için ise eğitimle ilgili olanların daha etkin bir şekilde kullanılmasını gerektiriyor. Öncelikle eğitim sisteminin her yönüyle etkin işletilmesi gerekiyor. Zira eğitim sistemi en azından eğitim işini bilen kişilerden oluşmuş bir sistem olarak eğitimden ne anlaşılması gerektiğine dair bir fikir birliği oluşturabilecek durumdadır. Eğitimin niteliğine ilişkin değerlendirmeler yapılırken öğrenci, veli, öğretmen, okul yönetimi etkileşimine dayalı bir yaklaşım ideal olmakla birlikte eğitim yönüyle toplumsal gerçekliklerimize uymamaktadır. Toplumda ortalama eğitimin 3-5 yıl arasında olduğu bir durumda eğitimden yararlanan velilerin eğitimin niteliğine dair etkin bir katılım göstermelerini beklememek gerekiyor. Bu nedenle öncelikle eğitim sisteminin iç işleyişinin iyileştirilmesi gerekiyor. Bu ise etkin bir yönetim, denetim, değerlendirme, eğitim ve personel geliştirme süreçlerinin kurulması ile mümkündür. Eğitim sistemi iyi bir yönetim sistemine ama her düzeyde iyi bir yönetim sistemine sahip olursa öncelikle eğitim sistemi sistem anlayışı ile çalışmaya başlar. Ardından bu yönetim sistemine katkı sağlayabilecek etkin bir denetim sistemine ihtiyaç vardır. Ancak kurulacak denetim sisteminin mutlaka süreci etkin bir şekilde izleyebilen, geliştirebilen, yönlendirebilen bir yapıda ve işleyişte olması gerekir. Etkin bir yönetim ve denetim sistemi personelin geliştirilmesinde önemli işlevler görecektir. İyi yönetim, iyi denetim, iyi personel sonuçta iyi ürünler vermeye başlayacaktır.
Mevcut yapılanmaya bakıldığında eğitim sisteminin sistem anlayışı ile işlemeyi bırakın rasyonel bir anlayışla yapılandırılamadığını bile söyleyebiliriz. Sistemin yönetiminde de önemli sorunlarla karşılaşılmaktadır. Denetim ise neredeyse adı var gibi bir duruma gelmiştir. Personele, kurumlara yönelik izleyici, geliştirici, yönlendirici bir denetim sisteminden söz edebilmek neredeyse imkansız gibi görünmektedir. Yönetim ve denetimde yaşanan sorunlar personel değerlendirilmesi, geliştirilmesi alanında daha büyük başıboşluklara yol açmaktadır. Bu durum eğitim sisteminin nitelikli bir işleyişe sahip olmasını engellemekte ve sonuçta sınavlara yönelik olarak basındaki acı tablolarla karşılaşılmaktadır.
Soru, Görüş ve önerileriniz için….
Ali Hikmet DEMİR