İbrahim Dülger
5 Haziran 2006
Sigara denilen illete, yatılı okul yıllarımda ileriki sınıflardaki ağabeylere özenerek başlamıştım. Önceleri birer ikişer nefes çekmeyle başlanan alışkanlık beni öksürtür ve başımı döndürürdü. Tiryaki öğrencilerin alaycı bakışları altında bozuntuya vermeden, inatla, ağza zıkkım gibi bir tat bırakan çok alt kalitede “ıkinci” denilen markalı sigarayı bitirmeye uğraşırdım. Babaların yanında sigara içilmeme tabusu, yaz tatiline eve geldiğimiz zamanlarda sigarayı bırakmama o neden olurdu. Babam sigara içtiğimi duyar, korkusu bende suçluluk duygusu uyandırır bir taraftan da sigara içmediğime sevinirdim. ılk göreve başladığım Giresun’un bir dağ köyündeki öğretmenlik yıllarımda haftada bir paket sigara içmeyle devam eden bu alışkanlık, ilk filtreli sigaraların çıkmasıyla biraz daha da arttı. Filtreli sigara güya katranı süzüyordu. ılk başlarda varlıklı insanların içtiği filtreli sigara, yavaş yavaş lüksün ve gösterişin sembolü olarak bütün toplum bireylerince tüketilmeye başlandı. 1975 li yıllardan sonra patlama derecesinde daha genç ve çocuk yaştaki insanların da kullanmaya başladığı, ana tüketim maddesi haline geldi. Karaborsada satılmaya başlandı. 1980’li yıllarda uluslararası dev sigara şirketlerinin ülkemizde sigara üretmeye başlaması, kaçak yolla gelen sigaradaki kazanç, sokak ve cadde boyu tombala çekerek sigara satmaya çalışan satıcılar, sigara reklamları, filmlerdeki özendirici sahneler, yolcu otobüslerinde peş peşe yakılan sigaralar toplum olarak hepimizi dumana boğdu, ve duman altı olduk. Bu alışkanlık Avrupa’da “Türk gibi kuvvetli” sözünün “Türk gibi tütün içer” sözünün sigara reklamlarında kullanılmasına da neden olmuştu. Amerika’nın keşfinden sonra Nikotin isimli bir ıspanyol denizcinin tütünü Avrupa’ya getirişiyle başlayan sigara kullanımı, önceleri aristokratlar arasında sonra da halk arasında hızla yayıldı. Osmanlılar da XVII. Yüzyılda duraklama döneminde timar sisteminin çöküşü ile başlayan süreçte, kırsaldan ıstanbul’a göçler, işsizlerin oturması için bol miktarda açılan krathaneler, önceleri okuma evi olarak kullanılırken, tütün ve nargile tüttürülen mekânlar haline geldi. Padişahların, zapturapt ile yasaklamaya çalıştıkları bu bela, aksine azarak daha geniş kitlelere yayıldı. Toplumu ve Anadolu’daki insanları pençeleri arasında aldı. 80 ‘li yılların sonlarında sigaranın sağlık açısından zararlarının belli olması, akciğer kanser türündeki artışlar. ıçenlerin yanında duran pasif içici durumunda olanların da bundan daha fazla etkilendiğinin kanıtlanması, Avrupa’da bilinçli toplum kesimlerini harekete geçirdi. Toplu yerlerde sigara içilmesinin yasaklanmasıyla başlayan uygulamalar, sigara üretici dev şirketlerin mahkemelerde tazminat’a çarptırılmaları, sigara içenlerin aşağılanacak derecede horlanması ve ikinci sınıf insan gözü ile bakılması sigara tüketimini yaygınlaşmasını önledi ve tüketici sayısını azalttı. Dev şirketler yeni pazarlarını azgelişmiş ve gelişmiş ülkelerde Eğitim düzeyi düşük toplumlarda reklam ve özendirici yöntemlerle kısa zamanda buldular. Maalesef; büyük bir bölümünün dengeli beslenemediği, sağlık sorunlarının her geçen gün dev gibi büyüdüğü Türk toplumu, bu pazarın ve tuzağın bir parçası durumuna geldi. Hem de tütün ihraç eden bir ülke durumundan tütün ithal ülke durumuna gelerek. Belkide kasten kalitesiz üretildiği için tiryakiler Türk Sigarası içme yerine yabancı sigara içmeye zorlandılar. Oysa Türk Tütünü dünyanın en kaliteli tütünüydü. Yabancı sigara içmek, toplumumuzda ayrıcalığın ve entelektüelliğin ölçütü olarak algılanmaya başlandı. Ülkemiz toplumunda sigara kullanma yaşı, 9-10 yaşlarına kadar inmiştir. Özellikle son yıllarda kadınlarda başlayan yaygın kullanım, yeni doğacak çocukların sağlık problemlerini de beraber getirmekte sağlık harcamalarında toplum olarak yeni yükler altına girmemize neden olmaktadır. Okullarda ve görsel ve yazılı medyada yapılacak eğitici çalışma ve yayınlar, yasal düzenlemeler sigara kullanımının yaygınlaşmasını durduracaktır sanırım. Yabancı bir sigarayı içmek, hergün gelen katmerli zamlar ve yüklü vergiler çok ağırıma gitmeye başlamıştı. Tutkunu olduğum ve irademi pençesine alan bu melun alışkanlığı bırakmak için beyinsel olarak kendimi hazırlamaya başladım. Bir ve ikişer yıllık sigarayı bırakma girişimlerim başarılı olmuştu. Kendime güvenim artmıştı. Evet! Onsuzda yapabiliyordum. Benden uzaklaştığı zaman çok iğrenç bir tutku olduğunu daha iyi anlıyordum. Hiçbir bağımlılık irademden üstün olamazdı. Bu kararlılıkla 2000 yılında bıraktığım sigara zararlısını beynimden öyle bir silmiştim ki tadını ve kokusunu bile tanımlıyamıyordum. Bir daha tanışmamak üzere unutmuştum. şimdi içenlere acınacak gözlerle bakıp, tertemiz havayı ciğerlerime doldurarak onlara nispet yapıyorum. Öksürüksüz, aksırıksız, balgamsız nitelikli uzun ve sağlıklı bir yaşam. Oh! Ne güzel. Hasta yatağında Fadime, başında oturan peşpeşe sigara içen Temel’e sorar: -Temelcuğum niçin öyle cigaraları peşpeşu içeyusun Temel: -Ruhumun olduğu yıldıza tez ulaşup senun gideceğun yere kaymak için da… Sigarasız sağlıklı, nitelikli uzun yaşama dileklerimle…