Nejat Karagöz
1 Aralık 2016
Sene 1969 idi
sanırım.
Kunduracı
pazarında dayım, rahmetli Cemal Akıllı’nın çırağıyım.
Bir gün elime
birkaç kağıt tutuşturdu, -yanlış hatırlamıyorsam- Ağanlar Pasajı içerisinde bir
dükkanı tarif etti: “ Kapısında Serbest Muhasip Halil Biner yazıyor…” dedi, “Bu
kağıtları oraya götür, ver.”
Urfa’nın –sevgili
Sabri Kürkçüoğlu’nun deyimiyle- ser muharriri Halil Biner ile ilk
karşılaşmamızdı bu…
Yıllar sonra, 1983
veya 84’te bir gün Bahçelievler’de Bakır Özdemir’in dükkânında (Ben bir kaset
ararken) karşılaştık.
Aradığım kasetin
Türk müziği ile ilgili olduğunu anlayınca bana döndü:
“Söyle bakalım,
Peşrev ne demek?”
Bildiğim kadarıyla
peşrevi tarif ettim ama tatmin olmadı. Dedi ki “ Bir kere adını yanlış
söylüyorlar. O, PÎş-Rev’dir. Önce gelen anlamında Farsça bir tabirdir.
Takip eden
yıllarda çeşitli ortamlarda karşılaşmış, gazetedeki yazılarını keyifle,
bilgilenerek okumuştuk.
Bir gün, Halk
Eğitim Merkezi salonunda, rahmetli
Tevfik Ataç ile bir programa çıkmıştık. Kürdilihicazkar makamında bir fasıl
geçiyorduk, ama hoca araya Muhayyerkürdi bir şarkı almıştı. (Kürdilihicazkar
makamı göçürülünce seyir uyuşuyordu) Konserin sonunda kulise geldi:
“Siz dedi, nasıl
Kürdilihicazkar faslına Muhayyerkürdi şarkı alırsınız? Anlamayacağımızı mı
sandınız?”
Hoca kendisine çok
saygı gösterdi, iltifat etti ve gerekçesini açıkladı. Tatmin olmuştu ama
eleştirmekten de geri durmamıştı…
Memleketimiz için
bir kültür hazinesi sayılacak derecede bilgili, naif bir insandı.
Bu arada Sevgili
meslektaşım Mehmet Baki Özmen’in de rahmete vasıl olduğunu teessürle öğrenmiş
bulunuyorum.
Allah her iki
güzel insana da mağfiret eylesin, kalanlara sabır ve selamet versin.