Mehmet Göncü
27 Eylül 2007
Gün geçmesin ki, görsel ve yazılı basında küresel ısınmadan ve onun getirdiği olumsuzluklarla çevre felaketlerinden bahsedilmesin.
Nedir bu küresel ısınma?
Yaptığım bir kısa araştırmada anladım ki, ilgililerin dışında bu konuyu pek bilen yok. Doğrudan doğru bu gezegendeki yaşamı ilgilendiren ve canlı yaşamın ölüm-kalım sonucunu doğuracak önemli bu doğa olayı ile, genel kültür bağlamında dahi alakadar olan çok az kişi var. şaşırmamak elde değil, nasıl bir kültür erozyonuna uğratıldık anlamak mümkün değil…
Efendim, lafı fazla uzatmadan konuya girelim.
Bu gezegenin bir canlısı olarak ve erozyona en çok maruz kalmış bir ülkede yaşadığım için Türkiye Erozyonla Mücadele ve Doğal Hayatı Koruma Vakfı’na yıllar önce üye olmuştum.
Bahse konu Vakfın evrensel ölçülerdeki bilimsel yayınları periyodik olarak tarafıma gönderiliyor. Konu ile ilgili anılan Vakfın çok boyutlu araştırmalarından öğrendiğime göre, küresel ısınma şöyle gelişmektedir.
Bildiğiniz gibi Güneş sistemine bağlı, adına dünya dediğimiz gezegenimiz sürekli güneş ışığı almaktadır. Yerküreye çarpan ışıklar yansıyarak, bir başka anlatımla kırılarak tekrar uzayın boşluğuna kaçmaktadır. ışte bu kaçmayı gerektiği kadar durduran ise atmosferde bulunan sera gazlarıdır. Bu sayede dünya gerektiği kadar ısınmakta ve lüzumlu olan enerjiyi kullanabilmektedir. Böylelikle de adına canlı yaşam dediğimiz mucizevi bir olgu meydana gelmektedir. Eğer atmosferdeki bu dengeli miktarda bulunan gazlar olmazsa yerküreye çarpan ışık kırılma suretiyle tekrar uzaya kaçacak ve dünya sürekli -30 derecedeki buzlarla kaplı olacak ve canlı yaşam olmayacaktır.
Bugünkü araştırmalara göre canlı
hayatın olmadığı gezegenlerin büyük bir kısmında atmosfer, yani sera gazları yoktur. Veya çok, çok yoğundur.
Sera gazları; Azot, karbondioksit, metan ve bazı karbon kökenli gazlardır. ışte bu gazlar gezegenimizi bir battaniye gibi sarmakta güneşin ışıklarını belli bir oranın kaçmasını önleyerek havayı dolayısı ile canlı yaşamı sürdürebilecek bir derecede tutmaktadır.
Bu gazların kaynağını ise, gezegenimiz fosil yakıtlardan ve organik atıklardan yeterince kendisi üretmektedir ve denge böylelikle sağlanmaktadır, olayın özeti budur.
şimdi bu yazımı okuyanlar, “Yahu kardeşim sen hala küresel ısınmayı anlatmadın” diyebilirler, haklıdırlar. Zira, olay bir bilmece halkası gibi birbirine girmiştir de ondan. Tabiata kalsa bu denge aksaksız sürüp gidecek ama gel gör ki bu gezegende adına insan dediğimiz; gözü doymaz muhteris bir canlı yaşamaktadır.
Ekonomide tüketim için tüketim modeli uygulayarak gereğinden çok çok fazla üretim yaparak atmosfere az zamanda çok büyük miktarda sera gazları pompalamaktadır. Bunun sonucu olarak fazla gazların oluşturduğu yoğunluk sonucu güneş ışığı gezegende kalmakta, okyanuslar ısıyı Absorbe edeyim derken gereğinden fazla ısınmakta ve dengeler bozulmaktadır. Bu insan denilen canlı dünya ormanlarının da büyük bir bölümünü yok ettiği için hava yeterince regule yani emilemediğinden sera gazları çoğalmaktadır.
Özetle; bana göre insan bindiği dalı kesmekte, üzerinde seyahat ettiği kendi kayığını delmektedir.
ıkinci bir Nuh tufanı yaşamak istemiyorsak, önce çevre konusunda çok boyutlu olarak, birey ve toplum olarak bilinçlenmemiz gerekiyor. Yoksa dünya insanları olarak gelecek nesillerin yaşamlarını çalan suçlu durumuna düşebiliriz. Küresel ısınmayla ilgili yalın bir benzetme yaparsak; bir battaniye ile mışıl mışıl uyuyan bir kimsenin üzerine on battaniye örtersek ne olur? Adam terler, battaniyeleri kaldırmazsak da şahıs boğulur. Lütfen gelin bu güzel gezegeni koruyalım, birey olarak bir saksı çiçek yetiştirsek şimdilik o da yeter.
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileğiyle kalın sağlıcakla…