İbrahim Halil Okuyan
28 Mart 2016
Bazen
bir şeyi kaybeder üzülürüz sonra bulur seviniriz.
Sonrada
; “Allah sevdiği kuluna eşeğini önce kaybettirip sonra buldururmuş” deyip
geçeriz.
Bırakın
eşya kayıp etmeyi; Bir kimsenin veya nesnenin adı aklımıza gelmese rahatsız
oluruz.
“Mekânı
Cennet Olsun “ Rahmetli Babam çok hassastı bu konuda En küçük eşyası bile kayıp
olsa çok rahatsız olurdu.
Sanırım
düzenli yaşayan insanlar bu konuda çok hassas oluyor.
Eski
zamanlarda, Semerkant’ta bir semerci ustası, Oğluyla beraber hem semer yapar,
Hem de eskiyen semerleri tamir eder, Baba-oğul hayatlarını böylece devam
ettirir giderlermiş.
Semerci
ustası, mesleğinin alametlerinden olacak ki; Çalışırken üzerinde oturduğu
koltuğunu da semerden yapmış. Bu semerin gizli bir bölmesini de para kasası
olarak kullanmaktaymış.
Fakat
semerde kasa olduğunu oğlu bile bilmezmiş.
Gel
zaman git zaman, Çalışılır kazanılır, paralar bu kasada biriktirilirmiş.
Olacak
bu ya, Baba tüccarın bir aylığına Semerkant’tan ayrılması icap etmiş. Depodaki
semerleri ve dükkânı oğluna emanet etmiş baba tüccar.
Seyahate
çıkmadan önce de oğluna, Kendi kullandığı semerin asla satılmamasını sıkı sıkı
tembihlemiş. Babası yokken oğul, Babasının tembihlediği semerin haricindeki
bütün semerleri satmış.
Fakat
bir akşam, yolcunun biri gelmiş ve semer almak istemiş. Adamın ısrarlarına
dayanamayan oğul, Biraz da kâr ederim düşüncesiyle 10 akçe olan semeri 30
akçeye satıvermiş.
Baba
tüccar seyahatten döndüğünde semerden yapma koltuğunun olmadığını görünce
koltuğunun nerede olduğunu sormuş.
Oğul,
satmak zorunda kaldığını ama üç katı kâr ettiğini heyecanla söyleyince babası
şaşkına dönmüş.
Kimseye
bir şey söylemese de için için yanmaya başlayan baba, İşi gücü bırakmış…
Semerkant,
Buhara, Gezmedik yer, Uğramadık Han bırakmamış; Ama ne çare ki semerini bulamamış.
Tüccarın
kaç ay, Kaç yıl gezdiği bilinmez.
Ama
yorulduğu belli ki şu beyit dökülmüş dilinden:
“Dizimde
kalmadı takat nasip arayı arayı ,
Dolandırdı bizi kısmet, Semerkant’ı Buhara’ yı
.”
Semeri
bulamayacağına kanaat getiren baba eve dönerek işe koyulmuş. Semer satmaya ve
tamir etmeye devam etmiş. Gel zaman git zaman, bir semer eskitecek kadar vakit
geçmiş…
Bir
gün, bir adam semer tamir ettirmek için dükkâna gelmiş. Tüccar, yıllar önce
kaybettiği semerini tanımış; ama hiç belli etmemiş.
Semer
sahibine; “Bu semer çok eskimiş, ben size yeni bir semer vereyim; Bu bende
kalsın” deyip semeri geri almak istemiş.
Bu
duruma çok sevinen semer sahibi, yeni semeri alıp gitmiş.
Hemen
semerini kontrol eden tüccar,
Parasını
yerinde görünce sevinmiş ve şu beyti mırıldanmış:
“Ne
lazımdır sana gezmek Semerkant’ı Buhara’yı
Sana taksim olan kısmet gelir arayı arayı .”
Sözün
Özü
Bir
yandan Korku bir yandan Ümidin varsa iki Kanatlı olursun. Tek kanatla uçulmaz
zaten. Sopayla kilime vuranın gayesi kilimi dövmek değil, Kilimin tozunu
almaktır. Allah sana Sıkıntı vermekle Tozunu, Kirini alır.
Niye
kederlenirsin?
Taş
taşlıktan geçmedikçe parmaklara Yüzük olamaz… Yüzük olmak dileyen Taş,
Ezilmeyi yontulmayı Göze almalıdır..!
Mevlana
Saygılarımla.
İbrahim
Halil Okuyan
İnşaat
Yüksek Mühendisi