Ebru Okutan Akalın
23 Aralık 2009
Editör’den Ezber Bozan Bir Röportaj Özel nedenlerle röpotajlarıma verdiğim uzun aradan dolayı son zamanlarda oldukça fazla eleştiri aldım. Buna karşılık yeniden başlayacağımı söylediğim dostlarımın “Konuğun kim olacak sorusuna” Selahattin Güler, yanıtını verdiğimde bu cevabı takip eden soru ise ‘O kim’ oldu.
Bana göre bu soru sadece onu tanımamanın dışında Urfa tarihi ile ilgili yayınları ne kadar az takip ettiğimiz anlamına da geliyordu
Bir şey itiraf etmem gerekirse başlangıçta ben de bu söyleşinin Urfa tarihi ile ilgili bilindik sözlerin söyleneceği tekdüze bir sohbet olacağını düşünüyordum.
Ancak Hiç de beklediğim gibi olmadı…
Selahattin Güler’in duvarları kitap kaplı çalışma odasına girdiğimde bu düşüncemde yanıldığımı hissetmiştim.
Sohbetimiz derinleştikçe heyecanım artmıştı.
Pek kimsenin bilmediği dindar ve kendi halinde yaşayan bu Urfa sevdalısı söylemlerinde oldukça cesurdu.
Üstelik bu iddialarının neredeyse tamamını kaleme aldığı kitaplarında gerekçeleri ile anlatmıştı.
Derin bilgilere sahip bu tarih araştırmacısını kimse inançlara karşı, memleketini sevmeyen biri olarak düşünmesin.
Çünkü aksine O, yakın çevresinin çok iyi bildiği gibi çoğumuzdan daha inançlarına ve Şanlıurfa’sına bağlı bir insan.
Tek amacı tarihin doğru olarak bilinmesine katkı sağlamak olan Güler’in savundukları bazılarına ters gelebilir.
Ancak 21 yılını Urfa ile ilgili araştırmalara adamış Güler’in söyledikleri düşünce özgürlüğüne saygı çerçevesinde irdelenebilir.
Bana göre Sayın Güler’le yaptığım bu röportajdan Urfa olumlu sonuçlar çıkarmalı ve Mardin’in turizmde yakaladığı ivmeye yetişmelidir.
Selahattin Güler’i Urfa tarihi ile ilgili birçok kitapta kaynak kişi olarak görüyoruz. Tarihe olan ilginiz nereden kaynaklanıyor?
Oldukça eskiye dayanıyor. Aslında küçük yaşlardan bu yana tarihe ve Urfa’ya ilgim çok büyüktü. 1987 yılının Aralık ayında kütüphaneye memur olarak atanınca içimdeki bu sevgiye zaman ayırmak için bulunmaz bir fırsat yakalamış oldum. Bu süre içerisinde Urfa tarihi ile ilgili mevcut olan yayınları bulup okudum. Pek fazla bir çalışma yoktu. Var olanlarda çoğu İngilizce olmak üzere yabancı dilde yazılmıştı. Bu nedenle bu yayınları okuyabilmek için kaynakların yazılı olduğu dilleri öğrenmek zorunda kaldım.
Almanca, İngilizce, Yunanca, Süryanice, Arapça, Osmanlıca okuyabiliyorsunuz. Birçok kişi tek bir dil öğrenmek için yoğun çabalar harcarken siz bu kadar dili tek başınıza öğrenmeyi nasıl başardınız?
Bence bu kişinin kendi azmi ile ilgili bir şey, isterseniz yapabiliyorsunuz. Benim hayatım boyunca amacım zoru başarmak olmuştur.
Dediğim gibi Urfa ile ilgili kaynakların birçoğu İngilizceydi dolayısıyla İngilizce öğrenmek gerekiyordu. Bu kaynakları okuyabilmenin ötesinde bu kitapları yazan uzmanlarla temasa geçmek istiyordum. Bu da bana azim vermişti. Çünkü onlarla yazışmak ve bilgi alışverişinde bulunmak bana göre zorunluydu. Oturdum kitapların önüne ve önce biraz İngilizce ve Almanca ile işe başladım. Yazışmalar derken o uzmanların bir kısmı Urfa’ya da geldi. Onlarla Urfa’yı yeniden keşfettim. Önceleri zorlanıyordum; biraz İngilizce, biraz Almanca derken komik bir dil çıkıyordu ortaya. Ancak zamanla çok daha iyi anlar ve konuşur oldum. Bu uzmanlarla karşılıklı bir bilgi alışverişi içerisine girdim. Yine kendi çabamla öğrendiğim Süryanice kitapların çevirisini yapıyor onlara gönderiyordum. Süryanice Urfa’nın en eski diliydi. Bu nedenle onu da öğrenmiştim. Süryaniceyi öğrenirken buraya gelip giden Süryanilerden de yardım aldım. Onlar bana okumam için kitaplar veriyorlardı.
Geçmişte Urfa’da Süryanilerin yaşadığını biliyoruz. Urfa’da halen yaşayan Süryaniler var mı? Daha doğrusu kimliğini deşifre ederek yaşayan var mı?
Hayır şu anda bildiğim kadarıyla yok.. Bunların çoğu 1920’de Suriye’ye göçmüşler.Mardin’de yaşayanlar var ancak onlar orjinal Mardinli. Bizimkiler Ermenilerin rüzgârına kapılıp gitmişler. Urfa’da yaşayanlar 58 meydanında yaşamışlar.O mahallede bir de kiliseleri vardır bilirsiniz.
Evet şu kültür merkezine çevrilen…
Evet Kemalettin Gazezoğlu Kültür Merkezi. İşte orası eskiden Urfa’da yaşayan Süryanilerin ibadet ettiği bir kiliseymiş.
Bu konuya değinmişken şunu da sormak istiyorum. Bizim kilise veya havraları camii ya da kültür merkezine çevirmemiz konusunda ne düşünüyorsunuz?Sizce bu adil mi?
Şimdi bu konuda bir benim kişisel görüşüm var bir de devletin bu konuya bakışı var. Mesela Süryaniler bugün buraya gelip biz kilisemizi yeniden canlandırmak istiyoruz deseler ben haklı bulurum. Çünkü bu topraklar geçmişte onların da yaşadıkları ve ibadet ettikleri topraklar. Ancak devlet politikası biraz farklı.
Sizce Urfa halkı bu konuya nasıl bakarlar?
O başlı başına bir sorun. Urfalılar maalesef bu konuya çok ters bakıyorlar. Ermenilerden kalma bir alışkanlıkla tüm yabancılara maalesef gavur der Urfalılar. Urfa’da yaşayan tüm Hristiyanlara da Süryanilere de Ermeni demişlerdir. Oysa ben isterdim ki geçmişte aynı toprakları paylaştığımız farklı inanç ve etnik kökenlere bağlı dostlarımızla aynı mahallede hoşgörüyle yaşamaya devam edebilseydik. Bunu Mardin ve Diyarbakır hayata geçirebilmiş. Bizde birlikte yaşamanın söz konusu olacağına inanmıyorum.
Size bir olay anlatayım; Geçen yıl Urfa’ya yabancı bir grup gelmişti ve ben de onlara rehberlik yapıyordum. Müftülüğün yanında bir camii vardır . Peygamberler Camii diye geçer adı. Orası aslında 1948 yılında kilise olarak yapılmıştır. Süryaniler gittikten sonra da 1965 yılında camiye çevrilmiş. İçeri girdiğinizde sol taraftaki sütunda Arapça ve yanında da Süryanice bir kitabe vardır. Gelen yabancı ekip oraya bakmak istedi. Ben de götürdüm.
Öğle saatine 20 dakika kala camiinin içerisinde kitabeye baktılar. Çeviri yaptılar. O sırada etrafımız kalabalık oldu. 3-5 kişi geldi bunlar kim diye sordular. Bende misafir dedim. Bana senin bunlarla ne işin var diye sordular, rehberlik yapıyorum dedim. Biri bana benim bir sorum var dedi. Aralarında Mardin Kırklar Kilisesi Papazı Gabriel Akyüz de vardı. Çok tanınmış bir papazdır. Özel giysileriyle orada durmuş kitabeyi inceliyordu. Gençlerden birisi ona Papaz efendi siz insanları vaftiz ediyorsunuz peki sizleri kim vaftiz ediyor diye sordu. Papaz açıklama yapmaya başladı, daha sonra sorular devam etti, gittikçe etrafımız kalabalıklaşmaya başlayınca ben tedirgin oldum. Ortam pek iyiye gitmiyordu .Yavaşça dışarıya çıktım ve rehberlik ettiğim ekibe el ederek dışarıya çağırdım. Dışarı çıktıktan sonra bana “Mardin halkı böyle değil neden Urfa halkı böyle?” diye sordular. Ne diyeceğimi şaşırmıştım. Biz çok sert davranıyoruz yabancılara. Hepsi gavur hepsi Ermeni. Bu yanılgıyı yıkmamız lazım.
Bu tavır bizim turizmimize de zarar veriyor değil mi?
Evet hem de çok büyük zararlar veriyor. Yine Mardin diyeceğim ama çok yakın ve güzel bir örnek olduğu için. Mardin hoşgörüsüyle turizmin başkenti olma yolunda ilerlerken Urfa bu tavrı nedeniyle birçok turisti kaçırıyor.
Az önce Süryani yaşamıyor Urfa’da artık demiştiniz. Peki ya Ermeni?
Bu soruya yok da diyemeyiz var da. Çünkü geçmişte o kadar çok kaynaşmışız ki bugün aramızda Ermeni yok demek geçmişimizi inkar etmek olur. Bugün halen benim büyük ninem Ermeni diyen insanlar var aramızda. Bu konuda yapılmış araştırmalar da var. Ermeni yok diyemeyiz ama Ermeni olduğunu saklayan birçok insan ya da aile var diyebiliriz.
Çok yakın bir dostum bana bir defa Ermeni Halk Müziği dinletmişti . Bizim sıra gecelerine o kadar benziyordu ki… Ayrıca Dedemin ikinci eşi Ermeniymiş ve bildiğimiz birçok Urfa yemeği aslında onlara aitmiş diyen bir arkadaşım da var…
Elbette müziğimiz de yemeğimiz de birbirinden çok etkilenmiştir.
Aslında Ortak kültür de diyebiliriz buna zira şu Ermeni yemeği şu Yahudi yemeği diye ayırmak çok zor. Ancak birkaç örnek vermek gerekirse mesela Urfa’da külünçe yaparlar işte o Ermenilerin pastasıdır. Onu da şunun için yaparlarmış, bilirsiniz külünçe uzun süre bozulmadan saklanabilen bir yiyecektir. Ermeniler 1895-1915’te yaşanan büyük isyanlarda yer altı sığınaklarında yaşamışlar, işte o zamanlarda bu dayanıklı yiyecekleri yapar yanlarında götürürlermiş. Tabi halk tarafından yapıldıkça zaman içinde Urfalılara mal olmuş. Mesela bizim Urfa’da mümbar derler o da Süryanilere ait bir yemektir. Amerika’da yaşayan bir Süryani Papazı 2005 yılında Urfa-Süryani Mutfağı adında bir kitap yayınladı İngilizce ve Arapça yazılmış kitapta tam 295 yemek çeşidinin Süryanilere ait olduğu yazılıydı.
Sizce biz kültürel zenginliğimizi, hoşgörüyle yoğursaydık turizmde Mardin’in çıtasını geçemez miydik?
Çok doğru ancak biz turizmde çok geride kaldık.
Peki hata kimde?
Hata hepimizde hata yanlış yönetimlerde hata halkın bakış açısında. Şöyle çarpıcı bir örnek vereyim; Halepli Bahçe’yi biliyorsunuz, geçtiğimiz yıllarda oraya 3 dinin minyatür ibadethanelerinin yapılmasını öngören bir temalı park yapılması planlanıyordu. Daha proje konuşulmaya başlanır başlanmaz kıyamet koptu.Vay efendim din elden gidiyor nidaları başladı. Nedense biz bir kilisenin varlığını kabullenemiyoruz.Yani 10 yıl sonra Urfa’ya bir kilise açılsa Urfalılar Hristiyan mı olacak.Bu kadar sert tepkilere gerek var mı!
Coşkun Aral bir röportajında Urfa Avrupa’da bir kent olsaydı turist koyacak yer bulamazdık diyordu. Sizce bu noktaya gelmemizin önünde ne gibi engeller var?
Bu görüşe katılmamak mümkün değil ama bu noktaya ulaşabilmemiz için önce kendi potansiyelimizden haberdar olmamız gerekiyor. Urfa’yı yönetenlerin ve halkın daha bilinçli olması gerekiyor. Düşünsenize Urfa’da Dünyanın en eski dini tapınağı ortaya çıkıyor öyle ki bu tapınak dünya tarihini değiştirecek nitelikte ancak sokaktaki vatandaşın bundan haberi bile yok. Burnumuzun ucundaki Göbeklitepe’yi biz bile bilmiyoruz. Harran yok olmak üzere,Şuayp Şehri ve Soğmatar atıl vaziyette… Tanıtımlar yanlış yapılıyor eksik ve yetersiz. Varsa yoksa Balıklıgöl ayrıca o bile yanlış tanıtılıyor. Yönetici konumundaki kişilerin bu işi daha ciddiye almaları gerekiyor.
Tanıtım yanlış yapılıyor diyorsunuz İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü birçok tanıtım kitabı yayınladı sizce yayınlar yetersiz mi?
Evet, bu çok ciddi bir sorun. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünün bastırmış olduğu yayınlarda birçok farklı ve hatalı bilgiler var. Ben yeni çıkan kitapları eleştirisel yönden inceliyorum. Bu işi bilen kişiler yapsın, ne zamana kadar biz yanlış yayınları düzelteceğiz. Ayıptır yani tanıtım adı altında broşür basıyorsunuz ama içinde bir sürü hata var. Yapmayın etmeyin, artık ben yazmaktan usandım.
İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün çalışmalarını beğenmiyor musunuz?
İyi çalışmalar olmuştur, ama bunlar kısa vadeli şeyler. Son dönemde basılan eserlerin yarısı önceden basılmış. İl Kültür ve Turizm Müdürü Selami Yıldız, ‘Çok ciddi çalışmalar yaptık’ diyor ama bana göre çoğunluğu şişirme ve göz doldurma. Küçük broşürleri de sayarak 63 yayın var diyor. Siz küçük broşürleri kitap sayabilir misiniz? Sayamazsınız. Basılan kitaplarda da isim hataları var. Tutarsız cümleler, anlatımlar var. Lütfen bu işi bilenler yapsın. Urfa son zamanlarda sürekli “Peygamberler Şehri” olarak tanıtılıyor. Oysa bizim tanıtabileceğimiz el değmemiş birçok tarihi zenginliğimiz var.
Peki sizce Peygamberler Şehri değil mi Urfa?
Yok böyle bir şey. Zaten 80’li yıllara kadarda böyle bir söylem yoktu. Mehmet Oymak ve arkadaşlarının gayretleriyle Urfa Peygamberler şehri oldu. Ziyaeddin Akbulut gelmeden önce Urfa’da kaç kişi Eyüp Peygamber’in mezarının varlığından haberdardı. Hz.İbrahim’in burada yaşayıp yaşamadığı hususu bile net değildir. Kaldı ki Peygamberlerin yaşadığı yerler değil getirdiği mesajlar önemlidir.
O zaman Balıklıgöl ile ilgili anlatılanlar yanlış mı?
Evet büyük olasılıkla öyle. Bana göre Balıklıgöl ile ilgili anlatılanlar Urfa’da yaşayan Yahudilerin uydurduğu bir efsane .Çünkü bilim adamları henüz İbrahim Peygamber’in yaşadığı yerin neresi olduğu konusunda hem fikir değil.Adı geçen yer olan Ur şehrinin neresi olduğu konusunda bir çok tartışma var.
Peki ya orada var olan gölün oluşumunu nasıl açıklıyorsunuz. Yani Göl ateşin suya dönüşmesi ile oluşmamış mı?
Buranın tarihine bakıldığı zaman 11 bin yıl öncesinde de bir su birikintisi ya da göl olduğu biliniyor. Dolayısıyla burada su olması için ateşin suya dönüşmesine gerek yoktur.
Araştırmalarıma göre bu efsaneyi etkisiz hale getirecek önemli ipuçları var. Urfa’da doğdu diyelim Harran’a nasıl göç edecek arada 45 kilometre yol var bu göç sayılır mı? Göç dediğimiz zaman günlerce yol gitmeniz gerekmez mi?
Ben bu konuyu Hz.İbrahim’in hayatını anlattığım kitabımda detaylı bir biçimde irdeliyorum.
Peki bunları söylerken tepki almaktan çekinmiyor musunuz? Çünkü Balıklıgöl bu anlatımla çok turist çekiyor. Bunun bir efsaneden ibaret olduğunun düşünülmesi bize zarar vermez mi?
Hayır, ben öyle düşünmüyorum. Urfa’da Göbeklitepe diye bir yer var ki o tüm Dünya turistini buraya çekebilecek nitelikte bir tarihi mekan. Sonra Soğmatar ve Şuayb Şehri ve daha niceleri var.Bana göre tanıtımda onların ön plana çıkarılması daha fazla turist getirir Ayrıca bu yol akla ve bilime daha yakın. Kaldı ki ben bir tarih araştırmacısıyım ve inandığım hiçbir şeyi söylemekten çekinmem.İnsanlar inanıp inanmamak konusunda serbesttir.
Yıllarca Urfa ve tarihi ile ilgilenen birisi olarak hayalini nedir?
Benim en büyük hayalim Urfa’nın turizmin başkenti olduğu günü görmek.Şu an kum saati tersine akıyor ama umarım bir gün doğru yöneticiler ile doğru yöne akar. Tüm kaygımız Urfa için.
1965 yılında Şanlıurfa’da doğdu. İlk ve orta eğitiminden sonra Ticaret Lisesi’nden mezun oldu.
28.12.1987 tarihinde Şanlıurfa Lisesi Kütüphanesi’nde memuriyet hayatına başladı. Orada 7 yıl kaldı. 1990 yılında “Okul kütüphaneciliği kursu”na katıldı. 13 yıl Şanlıurfa Kız Meslek Lisesi’nde görev yaptı. 2 yıl ŞURKAV’da “Yayın Görevlisi” olarak çalıştı. Son 2 yıldan beri Şanlıurfa Lisesi Kütüphanesi’ndedir.
20 Yıldan beri Şanlıurfa Tarihi hakkında araştırma yapıyor. Bu konuda Drijvers, brock, dowsett, segal ve healey gibi dünyaca ünlü batılı doğubilim uzmanlarıyla mektuplaştı; onlarla urfa tarihi ve kültürü hakkında bilgi alış verişinde bulundu.
Edessa The Blessed City (Kutsanmış Kent Edessa /Urfa “ adlı eserin 2002 yılındaki Prof Ahmet Aslan tarafından yapılan çeviriye önemli katkılarda bulundu.
Özellikle Soğmatar ve Süryanice yazıtlar üzerine yoğunlaştı ve oradaki kitabelerin tümünü çevirdi.
Şimdiye kadar (4’ü ortak) 55 makalesi ve (5’i ortak) 11 kitabı yayınlandı.
Şanlıurfa’da Sembol Gazetesi’nde ve gazetenin internet sitesinde tarihi ve güncel yazılarıyla kültür hizmetini sürdürüyor.
Evli ve 3 çocuğu olan yazar, Almanca ve İngilizce bilmekte birazda Süryanice, Yunanca, Arapça ve Osmanlıca bilmektedir.
Yayınlanmış Kitapları şunlardır:
Urfa Bölgesinde Devlet Adamları ve Komutanlar (M.Ö XIV. Yüzyıl-M.S 1920)
Şanlıurfa Uygarlığın Doğduğu Şehir (Ed.A.C Kürkçüoğlu ve değerleri) Ankara 2003 ve 2006
Urfa’nın Etrafı (R.Mızrak, M.H. Öcal-S.E. Güler) trans, into English by A. Tokdemir, Ankara 2002
Urfa Tarihi / A History of Urfa
Hz. İbrahim (Hayatı, Urfa ve Harran İlişkisi) Özbek Yayınları Şanlıurfa 2004
Resimli Şanlıurfa Kültürü Sözcüğü, Şanlıurfa Belediyesi Kültür Müdürlüğü Yayınları, Ankara 2008
Dini ve Tarihi Açıdan Hz. Eyyup Aleyhisselam, Özbek Yayınları, Şanlıurfa 2009
Hz. İbrahim’in Hayatı, Nemrud ve Balıklıgöl Efsanesi- Prophet Abraham, The Legend of Nimrod and Balikligöl, Halilürahman Kitapevi yayınları Şanlıurfa 2009
Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa Bölgesi, Şanlıurfa 2009