Ali H. Demir
5 Mayıs 2010
Sayın Milli Eğitim Bakanımız Hüseyin ÇELİK’in öngörüsüne göre SBS uygulaması sayesinde öğrencilerin dershanelere gitmesine gerek kalmayacaktı. Çünkü öğrencilere uygulanacak SBS çok basit olacak, okulda yıl boyunca öğrenilen konular SBS’nin içeriğini oluşturacak. Sonuçta öğrenciler bu kadar basit bir sınav için okul dışı kaynaklara yönelmeye ihtiyaç duymayacaklardı. Ancak SBS uygulamasının başladığı günden itibaren Hüseyin ÇELİK beyin öngörüsünün tersine dershaneye gidenlerin oranı azalmak yerine arttı. Önceden öğrenciler 7. ve 8. sınıfta dershaneye giderken şimdi 4. ve 5. sınıftan itibaren gitmeye başladılar. Hafta sonları sabahın erken saatlerinde şehrin sokaklarını şimdi 11, 12 yaşındaki çocuklar doldurmaya başladılar. SBS uygulaması bu şekliyle devam ettiği sürece de bu durum daha da kökleşerek, güçlenerek devam edecek gibi görünüyor.
Eğitim sistemini yöneten, düzenleyen, denetleyen birimlerin başındaki kişilerin öngörülerine rağmen uygulamaların değişmemesi ve bu tür öngörülerin sadece hemen hiçbir dönemde tutmamış olması toplumda ana baba rolündeki kişilerin söylenenlere göre değil yaşadıkları veya algıladıkları gerçeklere göre hareket etmesine neden oluyor ve insanlar, yetkililer ne derse desin bildikleri yoldan şaşmaksızın yollarına devam ediyorlar. Çünkü yaşanan gerçekler toplumda özellikle üst kademe yöneticileri tarafından söylenen sözlere inanmamak gerektiğini gösteriyor. Bu durum eğitim sistemimiz açısından büyük bir sorun. Eğitim öğretimi, okulları istediğiniz kadar teorik tanımlarından hareketle sınavlara hazırlık faaliyeti veya sınavlara hazırlık merkezleri değil iyi insan, iyi vatandaş, iyi yurttaş yetiştirmek veya bireyin kendisini gerçekleştirmesinde yardım süreci olarak tanımlayın toplumsal gerçeklik bu tanımların sadece kitaplarda kalmasına yol açıyor.
Eğitimin sınav odaklı olmasının nedenleri üzerinde durulursa, bu nedenler doğru bir şekilde teşhis edilebilirse belki sınav odaklı yaklaşımlardan nasıl kaçınılabileceğinin de yolları bulunabilir. İnsanlar çocuklarının iyi bir geleceğe sahip olmasını istiyorlar. Bu her ana babanın en doğal isteğidir. Bu isteğe ulaşmanın yollarını çok önceden görebilen anne ve babalar çocuklarının iyi bir öğretmen, iyi bir okul, iyi bir meslek sahibi olmasını sağlamanın yollarını arıyorlar. Sorunun en başta nedeni eğitim sisteminin içinde yer alan okulların, bu okullarda verilen eğitimin kaliteli olmaması olarak belirtilebilir. Tüm öğretmenlerin, okulların aynı niteliklere sahip olduğu bir ortamda insanların daha iyinin peşine düşmesi anlamsız olurdu. Öncelikle ilköğretim ardından ortaöğretim en sonunda da üniversite düzeyinde farklı niteliklere sahip okulları, personeli gören insanlar çocuklarına avantaj sağlamanın yollarını arıyorlar. Avantaj sağlama arayışının bir sonucu olarak özel dershaneler, özel ders verenler bir çözüm kapısı olarak ailelerin karşısına çıkıyor. Aileler iyi bir meslek sahibi olmanın yolu olarak iyi bir üniversiteye gitmeyi görüyorlar. İyi bir üniversiteye ihtiyaç duyulmasının nedeni ise geçmişe göre üniversite mezunlarının sayısındaki artışın getirdiği enflasyonun bir sonucu olarak her üniversiteyi bitirene iş hayatında iş bulmak neredeyse imkansızlaşıyor. İyi üniversitelerden mezun olanlar piyasada iyi yerlerde iş bulabiliyorlar. İyi üniversiteyi herkes tercih edince de doğal olarak bir sıralama yapma zorunluluğu ortaya çıkıyor. Tüm üniversiteleri aynı kaliteye getirelim yaklaşımı toplumsal gerçeklerle uyuşmuyor. Üniversiteye giriş sistemi bu yönüyle önemli bir sorun gibi görünüyor olabilir ancak üniversiteye giriş sistemi eğitim sisteminin sorununun nedeni değil sonucudur. Üniversiteye giriş sistemine hazırlık ortaöğretim sistemi olduğu için veliler haklı olarak üniversiteye hazırlık öncesi ortaöğretimde nitelikli eğitimin peşine düşüyorlar. Üniversiteye girişi kolaylaştıran nitelikle ortaöğretim hangi okullarda ise aileler oralara girmenin yollarını arıyorlar. Ortaöğretime girişin anahtarı ise ilköğretim sürecindeki SBS’ler olduğu için aileler daha ilköğretimden itibaren sınav odaklı bir sürece sürüklenmiş oluyorlar.
Toplumdaki ebeveynleri dolaylı olarak da bireyleri sınav odaklı sürece yönelten nedenler sadece iyi okullara gitme endişesinden kaynaklanmıyor. Eğitim sistemi de bireyleri, ebeveynleri bu sürece zorluyor. Eğitim sistemini yönetenler okullara yönelik değerlendirmeler yaparken SBS ve ÖSS başarılarındaki verileri kullanıyor. Bu durumda okul yöneticileri de öğretmenleri SBS ve ÖSS türü sınavlardaki başarı göstergelerini yükseltmeye zorluyor. Bu zorlama öğretmen, yönetici ve aileleri sınav odaklı yaklaşımların içine daha da güçlü şekilde sokuyor. Böyle bir sürecin yaşanmasının en önemli nedenlerinden birisi eğitim öğretim faaliyetlerine ilişkin başka göstergelere sahip olunmamasıdır. Eğitimi düzenleyen birimler eğitimin niteliğine dair verilere sahip olmadıkları için bu tür sınav sonuçlarını eğitime dair kararlarında dayanak oluşturmada bir veri olarak kullanma yoluna giriyorlar. Bu yola girilince de sınav odaklı yaklaşım sistem içinde oldukça güçleniyor. Eğitim sistemi içinde eğitim öğretim faaliyetlerinin niteliğine dair farklı veriler olsa veya farklı verilere ulaşma yolları bulunmuş olsa sınav odaklı yaklaşımlara bu kadar güçlü şekilde bağlı kalınmasına gerekli kalınmayacaktır. Eğitim öğretim faaliyetlerinin niteliğine ilişkin veriler eğitimi yöneten birimlere doğru kararlar almada yardımcı olabilir. Eğitimi yönetenler bu yolu bulmak için çaba göstermektense daha kolay yolu seçerek sınav odaklı yaklaşımlara saplanıyorlar. Ancak bu daha büyük sorunların doğmasına neden oluyor.
Aslında eğitim sisteminin sorunları farklı şekillerde ortaya çıkıyor. Üniversiteye giriş sistemi, sınav odaklı eğitim sistemi hep sorunlu eğitim sisteminin sonuçlarından her birini oluşturuyor. Eğitim sistemindeki sorunlar da aslında toplumsal sistemin sorunlarından kaynaklanıyor denebilir. Toplumsal sistemimiz eğitim sistemi dışında bir çok farklı sistemin birleşmesinden oluşmaktadır. Dolayısıyla eğitim sistemimizdeki sorunlardan söz ederken toplumsal sistemimizin diğer alanlarının sorunlarından da söz edilmesi gerektirmektedir. Zira bizim eğitim sistemimiz sorunlu iken diğer toplumsal sistemimizi oluşturan parçaların sorunsuz olduğunu söylemek gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır. Ülkemizdeki sağlık sistemi, adalet sistemi, güvenlik sistemi, yönetim sistemi, ekonomik sistemimiz tümüyle sorunlar yumağı haline gelmiş durumda. Tüm bu sorunlar yumağının içindeki sorunlu uçlardan birisi de eğitim sistemimiz. Eğitim sistemimizin sorunları da sınav odaklı yaklaşım, dershanecilik, özel ders vermek, üniversiteye giriş sistemi gibi göstergelerle görünür hale geliyor. Bu nedenle eğitim sistemimizin sorunlarının çözülmesi için toplumsal sistemimizin tüm sorunlarının ele alınması gerekmektedir. Bu ise kısa süreli bir çalışma ile başarılamayacak kadar zordur. Eğitim sistemimizdeki sorunları toplumsal sisteme bağlayarak sorunlu alanları eğitim sisteminin dışından geliyormuş gibi bir kanıya da saplanmamak gerekiyor. Zira eğitim sisteminin sorunları eğitim sisteminin dışından olduğu kadar kendi içinden de gelmektedir. Eğitim sisteminin dışından kaynaklanan sorunlar çok karmaşık, çözülmesi çok zor olabilir. Ancak eğitim sisteminin içinden kaynaklanan sorunların çözümü dış nedenlere göre çok daha kolay ele alınıp çözülebilir.
Eğitim sisteminin içinden gelen sorunların çözümü konusunda yapılacak çalışmalar dışarıdan gelen sorunlara göre çok daha sınırlı, dar kapsamlı. Eğitim sistemi kendi içinde iyi işleyen bir yapı, yönetim, organizasyon oluşturursa içten gelen sorunların çözümünde önemli bir adım atabilir. Merkeziyetçi anlayışın bir getirisi olarak iyi örneklerin taşraya yaygınlaştırılması kolaylaşabilir. Bunun başarılabilmesi eğitime dair süreçler arasında bütünlük, birlik, ortak bir hedef doğrultusunda çalışma, etkin bir yönetim ve denetim sistemi, etkin bir personel yetiştirme, değerlendirme sistemi, sürekli gelişmeyi önceleyen merkez ve taşra teşkilatı oluşturulması gerekiyor. Eğitim sistemi kendi içinde sağlıklı olursa ürünleri ve işleyişi de sağlıklı olacaktır.