İbrahim Halil Okuyan
13 Nisan 2019
“Coğrafya Kaderdir”;
1332 yılında Tunus’ta dünyaya gelen ve 1406 yılında Kahire’de vefat eden Modern tarih yazım biliminin, Sosyolojinin ve iktisatın öncülerinden kabul edilen 14. Yüzyıl düşünürü, Devlet adamı ve Tarihçisi İbn-i Haldun’un yüzyıllarca önce söylediği sözdür.
Bu Şanlıurfa’da; Yaşadığımız pek çok sorunun kaynağını bu derin sözde aramak lazımdır.
“Coğrafya kaderdir” sözünün sahibi İbn-i Haldun, 1300’lü yıllarda yaşadığı toprakların da iyi bir gözlemcisi olarak Coğrafyanın, Milletlerin kaderini belirleyen en önemli unsurlar arasında yer aldığını göstermeye çalışmıştır.
Madem insanlar aynı, Neden dünyada farklı gelişmişlik seviyeleri vardır?
Neden bazı ülkeler Ressamlar, Şairler, Bilim Adamları çıkarırken
Diğerleri daha az oranda kalkınmakta veya O ülkelerin insanları neden gelişmiş ülkelere göç etme gereği duymaktadır?
Piramitleri neden başkası değil de Mısırlılar yapmıştır?
140 kilometre Batımızda yer alan Gaziantep’le aramızda,
Her konuda neden, bu kadar uçurum vardır.
Öncelikle tarihsel gerçeklere bir bakmak lazım.
Bundan yaklaşık 12 bin 500 yıl önce Buzul Çağı’nın sona ermesiyle
Dünya daha yaşanılır bir yer halini almıştı ve Besin kaynakları için sürekli göç eden topluluklar, İnsanlar genel olarak gruplar halinde dolaşmış ve Kendilerine yiyecek aramışlardır.
Yaşadığımız topraklarda; İnsanlık, uzun süredir sürdürdüğü “Avcılık Toplayıcılık” düzeninden İhtiyaçlarını karşılamak için yaşadığı çevreyi aktif olarak değiştiren bir türe dönüşmüştür.
Bu coğrafya, buğday ve çavdar gibi en besleyici tahılların ve at, deve, inek, keçi, koyun gibi büyük memeli hayvanların ana vatanıydı.
O tarihlerde bu topraklar dünyanın en iyi yaşanan yeri imiş.
Dünyada ki küresel iklim değişiklikleri bu bölgenin cazibesini azaltmıştır.
Burada yaşayan insanlar hayvanların izinde daha verimli daha yaşanabilir yerlere göç etmişlerdir.
Göbekli Tepe’deki tapınakları da taşla doldurarak buralardan gitmişlerdir.
Belki de bir daha dönmeyi düşünüyorlardı.
Bu göç hala devam etmektedir.
Bu bölgenin kaderini tekrar değiştiren;
“Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)” ve “Devlet Su İşleri”dir.
GAP, Güneydoğu Anadolu’da yeralan 9 ili (Antep, Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Siirt, Batman, Şırnak, Adıyaman ve Kilis) kapsayan entegre bir bölgesel kalkınma projesidir.
Türkiye yüzölçümünün ve nüfusunun yüzde 10’unu oluşturan proje bölgesi kapsamında 19 baraj, 22 Hidroelektrik Santralının yapımı planlanmış olup; bittiğinde yılda 27 milyar kilowat saat enerji üretimi ve 1.7 milyon hektar da arazi sulamasını öngörmektedir.
Türkiye’nin bugüne kadar gerçekleştirdiği en büyük bölgesel kalkınma projesi olan GAP’ın toplam sabit yatırım tutarı 32 milyar ABD doları eşdeğeri olarak ifade edilmektedir.
Projenin temel amacının toprak ve su kaynaklarını geliştirerek, entegre ve sürdürülebilir sosyo-ekonomik bir kalkınmayı gerçekleştirmek, bölgeyi tarıma dayalı sanayi ürünlerinin ihraç edildiği bir üs haline getirmektir.
Ancak bu tanımlamada vurgulanan toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesi, entegrasyon, sürdürebilirlilik, sosyo-ekonomik kalkınma ve sanayileşme hedefleri henüz öngörüldüğü biçimleriyle bile gerçekleştirilmiş değildir.
Proje kapsamındaki topraklar insanlık tarihinin en bereketli toprakları olup, İlk yerleşmeye, üniversiteye beşiklik etmiş (Harran Mezapotamya) topraklardır.
Ancak; daha önce Nil üzerindeki Asuan’da görüldüğü gibi bu topraklara söz gelimi 5 su verildiğinde verim elde edilmezken
10 su verildiğinde ise, çoraklaşabilecek niteliktedir.
Optimum sulama noktasının tespit edilip demostrasyonlarla köylü-çiftçi ve üreticinin eğitilmesi büyük önem taşımaktadır.
Aynı şekilde; Fırat (32) ve Dicle (20) nehirlerinin yılda taşımış oldukları
52 milyar metreküp su yüzyıllardır boşa akmış; toprak suya, köylü ise toprağa hasret kalmıştır.
Şimdi bu buluşmanın sadece bir yönü (toprağın-suyla buluşması) gerçekleştirmiş olup meselenin önemli diger tarafı eksik kalmıştır.
GAP aynı zamanda yarı feodaliteyi tasfiye edip, Çağdaş modern bir toplumun önünü açma hedefi gerçekleşmemiştir.
Bölgedeki çiftçiden, işçiden belediye başkanına kadar (tüccar, sanayici, üretici) kesimleri uygulamanın içine katılımı sınırlı kalmıştır.
GAP’ın sadece fiziki altyapı yatırımlarından müteşekkil olmadığı bilinçi oluşmamıştır.
Bu yatırımlarla elde edilecek olan katma değerin,
Toplumsal değişim ve dönüşüme aktarılması ihmal edilmiştir.
Proje beklenen hedeflerinden uzak kalmıştır.
Sonuçta;
Harran Ovası betonlaşmıştır.
Toprak aşırı sulamadan tuzlanarak çoraklaşmaktadır.
Belediyelerimiz tarımsal alanları yapılaşmaya açmakta çömert davranmaktadır.
Tarımsal ürünlerde çeşitlilik yoktur.
Varsa yoksa pamuk ekilmektedir.
Kimse su parası vermediğinden su kullanımı aşırıdır.
Yüzyıllarda oluşan topraklar
tahliye kanallarıyla Suriyeye taşınmaktadır.
Sonuçta bu topraklar ileride tekrar terk edilecektir.
Su olacak ancak sulayacak tarla kalmayacaktır.
Cok az olan yeşil alanlar dahi yerleşime açılmaktadır.
Üstelik buna dur diyende yoktur.
Şanlıurfa’da yer alan Organize Sanayi Bölgesinin su sorunu 10 yıldır çözülemiştir.
3,5 yılda Atatürk Barajını yapan ülkemizde,Organize Sanayi Bölgemize su götüremedik.
Halen başı ve sonu yapılıyor ortası ”12 Km” sonra yapılacak.
Bu konulara kafa yoran yok.
Belediyelerimizin vizyonunda;
Köprülü kavşaklar,
Trambus hatları,
Teleferik hatları vb projeler var.
Yolları genişletmeden kavşak yapsanız ne elde edersiniz.
Bu trambus Projesini kim yapmışsa bize bir izah etsin lütfen.
Malatya’da tamamen düz bir yolda;Otogar-Turgut Özal Üniversitesi arasında realize edilen Trambus Projesi bu tarihi mekana nasıl adapte edilmiş.
30 metrelik o otobüsler nasıl seçilmiş acaba.
Projeyi kim yapmış?
Kim karar vermiş.
Bu trambus hattının güzergahını seçerken Kızılkoyun
(üzerine hiç yerleşim yok) yerine daha Batıda yer alan Mance Deresinden geçirmeyi dahi düşünmemişler.
Rızvaniye Cami duvarını betonla doldurmallarına ne demek lazım.
O tarihi mekana mermer oturma yerleri yapmak ne alaka.
Her taraf yapılaşma içinde.
Sur için Eski Urfa arabalardan geçilemiyor.
Taş evleri yıkıp otopark yapmışlar.
Oralarda tekrar paytonlar olsan daha otantik olmazmı.
Araç sayısı hızla artıyor.
Kapaklı pasajı-Balıklıgöl hattında; içinde yabancı birinin araba kullanması imkansız.
Trafik bazen sagdan bazen soldan verilmiş.
Üniversitemizde;
1992 yılında bu güne geçen 26 yıla ragmen
20000 civarında öğrenci vardır.
Üniversitemiz ögrenci sayısının bölüm sayısını artırarak artacagını düşünmektedir.(!)
Hastane İnşaatı 20 yıl sürmüştür.
Eyyübiye Kampüsünün yapılaşmaya açılacagı duyumları almaktayız.
Bu günkü Isparta’da 80000 e yakın ögrenci vardır.
Adıyaman’da bile ;
Öğrenci /şehir nüfusu Şanlıurfa’nın 2,5 katıdır.
Ögretim Üyeleri için Üniversitemizin cazibesi yoktur.
Bazı ögretim Üyeleri sırf kadro almak için gelmektedirler.
Bu işi de beceremedik.
Bu kadar ileri vizyonu olan belediyelerimizin;
İlimizi gezen misafirlerin tuvalet ihtiyaçı vb sorunlarala ugraşacak zamanı tabi ki yoktur.
Büyükşehir ve Haliliye , Eyyübiye Belediyelerimizin binaları yok.
Büyükşehir Belediyesi ile ilçe Belediyeleri yetki alanları iç içe.
“Bu konu ile ilgili olarak; Nevali Otel Binasının Büyükşehir Belediye yerleşkesi olmasını öneriyorum. Haliliye Belediyesi için şimdiki Milli Eğitim Müdürlüğünün bulunduğu alanın uygun olduğunu düşünüyorum.”
Diyeceksiniz ki yazının başlığı ile yazılanlar ne alaka.
Haklısınız o niyetle başladım ama konu saptı başka yerlere.
Bu şehirde; istenmeyen şeyler oluyor da, bir şey yapamıyoruz.
Bu da bizi kahır ediyor.
Başlıkla ilgili yazıyı sonra tamamlarım inşallah.
Saygılarımla..
İbrahim Halil Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi
13.Nisan.2018 ŞANLIURFA