Mehmet Göncü
21 Mayıs 2010
Zaman zaman bu köşeden sesleniyorum. Ağaç dikmek kadar hatta daha önemlisi ona bakmaktır.
Bildiğiniz gibi Şanlıurfa, ülkemizin orman bakımından en fakir kentidir.
Bu nedenle; Yurdumuzun en sıcak yeri Şanlıurfa ve mülhakatıdır.
Allah (cc) Büyük devletimize ve aziz milletimize zeval vermesin. Şu an itibari ile GAP Eylem Planı dahilinde bölgemizin ağaçlandırılması çalışmaları büyük bir hızla devam etmektedir. Bu faaliyetler bağlamında kent merkezlerinde de ağaçlandırma işlemleri sevindirici boyutlara ulaşmıştır.
Örneğin; Şanlıurfa şehir merkezinde yüzbinlerce çeşitli fidan toprakla buluşturulmuştur. Ayrıca bu tür çalışmalar büyük bir hızla devam ediyor. Dolayısı ile kent halkı olarak mutlu ve sevinçliyiz. Ancak yazımın başında da belirtmiştim. Ağaç dikmek kadar, hatta ondan daha önemli olan, dikilen bu ağaçların bakımını yapıp onları korumaktır.
Elimizi vicdanımıza koyup, doğruyu söylemek gerekirse; Belediyemiz bu konuda çok hassas davranıyor. Yani fidanların bakım, koruma ve sulama işlemlerini aksaksız yerine getirmeye çalışıyor. Allah emeği geçenlerden razı olsun.
Ancak taktir edersiniz ki; Bu sıcak günlerde her gün su isteyen yüz binlerce ağacı ve özellikle genç fidanları korumak ve onları sulamak gerçekten çok zor bir iştir.
Demem o ki, biz kent halkı olarak da Belediyemize bu konuda yardımcı olmamız lazımdır.
Örneğin bina sakinleri, işyeri, dükkân gibi mekânları işletenler, yakınlarında bulunan kaldırımlardaki ağaçlara su verebilirler. Zaman zaman kent bilincinde olan bazı uygar kişilerin işyerlerinin önündeki ağaçlara su verdiklerini görüp seviniyor ve mutlu oluyorum.
Bu uygar davranışın bazen de tersine rastlıyorum.
Geçen gün bir işyerinin önüne süs olsun diye konmuş iki saksı çam fidanının susuzluktan büyük bir ızdırap çektikleri renklerinden ve toprağın kurumuş halinden hemen belli oluyordu. Üstelik bu saksıları oraya süs olsun diye bırakanlar, onları adeta unutmuş gibiydiler. Çünkü fidanların yaprakları kir pas içindeydi.
Bu durum karşısında büyük bir ızdırap duydum.
İşyeri mesai bittiği için kapalıydı. Aklımdan ilk geçen çare bir büfeden iki büyük şişe su alıp gelmekti. Henüz birkaç adım atmıştım ki arkamda kalan fidanların seslerini duyar gibi oldum. Bizi susuz bırakıp nereye gidiyorsun diyorlardı. Kuşkusuz fidanlar bizim gibi sesle konuşmuyorlardı ama neticede onlar da birer canlıydılar. Lisanî halleri ile ürettikleri enerji ile beynimi etkiliyorlardı. Bu hususun gerçekliliği bilimsel olarak da ispatlanmıştır.
Şöyle ki; Bitkiler kimlere olumlu veya olumsuz mesaj vereceklerini biliyorlar ve o şahısları tanıyorlarmış. Ancak onlar, yani bitkiler, bu mesajı anlayacak ve algılayacak kimseleri tanıyorlarmış.
Sonuçta, bahse konu o canlı çam kardeşlerimize iki yoğurt kovası su götürüp, saksılarına döktüm.
Evet sevgili okuyucularım, bizler de kent halkı olarak lütfen bu sıcak günlerde Belediyemize yardımcı olalım ve kaldırımlardaki ağaç kardeşlerimize biraz su verelim. Asla unutmayalım ki; “YARADANIMIZ BİRDİR VE BÜTÜN MAHLUKAT AYNI VARDAN VAROLMUŞUZ!”
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileği ile kalın sağlıcakla…