Mehmet Göncü
9 Nisan 2013
Geçen gün eski bir tanıdığa rastladım, bazı dost bildiklerinin vefasızlıklarından dert yanıyordu.
Gerçekten, eski varlıklı durumunu kayıp eden bu arkadaşın karşılaştığı nankörlüklerle ilgili anlattıkları çok ilginç ve çirkindi.
Bende bu arkadaşın durumundan çok etkilendim ve çokta üzüldüm.
Bu nedenle; bugünkü yazımı bu konuya ayırdım.
Güçlüden yana olma, varsıla yaltaklanma, azda olsa insanın doğasında vardır.
Ancak, iyi eğitim ve öğrenim görmüş, iyi bir çevre ve aile olgusuyla yetişmiş kişiler, haklıdan yana olma, haksızlığa tepki gösterme davranışını sergilerler ve böylece ilkel iç güdülerini nötr hale getirirler.
Günümüz de, güçlü ve varsıl konumda olanlara, haksız olsalar bile yağ çekenleri, el -etek öpenleri gördükçe, rahmetli babamın bana anlattığı bir hikaye aklıma geliyor, hem gülüyor, hem de bu riyakârlara birazda öfkeleniyorum.
Vaktiyle adamın biri üretken olmayan, birazda safça olan tembel ve müsrif oğluna nasihatlarının fayda etmediğini görünce, hazırladığı vasiyetnamesinde, “bir gün onurun zedelenir ve çaresiz kalırsan evimizin bodrumunda bir halka var, o halkanın arkasında da sana bıraktığın son nasihatım gizlidir” der.
Babasının ölümünden sonra külliyetli bir mirasın sahibi olan genç, har vurup harman savurarak, ziyafetler ve eğlencelerle gününü gün etmeye başlar. Tabi etrafı yağcılar, şakşakçılar, eyyamcılar, tufeyliler ve riyakârlarla dolup taşar. “Ağamsın, beyimsin, sen en iyisini bilirsin, seninle sohbet bir zevktir, senin için canımız feda” gibi seviyesiz, riyakâr sözlerle bu genç adamın etrafını halka gibi sarıp, çöplen ha çöplen, sömür ha sömürmüşler.
Ta ki servet suyunu çekip yoksulluk kapıya dayanınca kadar, dost arkadaş, candaş bildikleri birer, ikişer gözden uzaklaşmışlar, karşılaştıklarında da kerhen selâmını almışlar ve usulen selam vermişler.
Bir gün bu çirkin, vefasız adamların eğlenmek için kıra gittiklerini öğrenen genç adam, cebinde kalan son parası ile ancak bir takım kuzu ciğeri alarak, arkadaşlarının arkasından yola çıkmış.
Niyeti biraz eğlenmek ve birazda hüzün dağıtmakmış. Yol kenarında bir pınardan su içmek ve birazda dinlenmek isterken, elindeki ciğeri bir taşın üzerine bırakmış. O esnada bir ağaçta tüneyen genç bir şahin ciğeri fark edip, yıldırım hızıyla ciğeri kaparak uzaklaşmış.
Bu duruma canı çok sıkılan genç, hüzünlü bir şekilde arkadaş zannettiği gurubun yanına varmış. Olayı anlatmış, hep birden başlamışlar gülmeye, “Ulan öyle bir yalan söyle de, hepimiz inanalım. şahin nasıl ciğeri kaçırır? Böyle yalanda görmedik, hadi otur ve soframıza gelmek için uydurduğun yalana da inanacağımızı sanma” gibi laflar edince, genç adam sofrayı terk edip büyük bir kederle babasının tarif ettiği halkanın yanına gidip, halkayı yerinden çeker. Bu esnada halkaya bağlı bir tahta parçası koparak aşağı düşer ve arkasından babasının sürprizi olan çil, çil altınlar dökülmeye başlar.
Bu altınlarla genç adam yeniden üreterek, çalışarak iş kurup eski varlıklı haline kavuşur. Sergilediği sağlıklı, akıllı tutum ve davranışı ile eski saygınlığını kazanır.
Ancak bu sefer ayılmıştır. Yeniden etrafını saran riyakârlara, yağcılara, tüfeylilere bir ders vermek ister.
Tertiplediği bir ziyafette, yeniden varsıl konuma gelişini babasının kendisine bıraktığı on depo demir çeliği satarak, kavuştuğunu belirtir.
Ancak, depoları kontrol etmekte geç kaldığı için iki depo demir ve çeliğinin de fareler tarafından yenildiğini söyler.
Sofrada oturanlar hep birden “vah vah namussuz fareler, iyi ki hepsini yememişler. Yine de çabuk farkına varmışsın. Yoksa bütün demir çelikleri yiyip bitirirlerdi” diye sahte üzüntülerini dile getirmişler.
Bu sözler üzerine genç adam; “Ulan utanmaz arlanmaz sahtekârlar, ben size şahin ciğeri kaçırdı dediğimde inanmamıştınız, fareler demir çeliği yediler dediğimde ise gerçekte inanmadığınız halde, inanır gibi davranış ve üzüntü belirttiniz. Bundan sonra sizinle işim yok. Terkedin evimi” diyerek hepsini kovmuş.
Bu kısa hikayeyi, teyit eden ve bilinen anonim bir dörtlüğü aşağıya aktarıyor, değerlendirmeyi siz kıymetli okuyucularıma bırakıyorum.
Atalarımızın dediği gibi; “Dost bilme iyi günde yanında olanı, Dost bil, kötü günde elinden tutanı”
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileğiyle kalın sağlıcakla.